TEK ADAM REJİMİNİN ÇARESİZLİĞİ: EMPERYALİST EFENDİLERDEN MEŞRUİYET ARAYIŞI

Birleşmiş Milletler’in 80. Genel Kurulu vesilesiyle ABD’ye giden Tayyip Erdoğan, Washington ve New York’ta üç gün boyunca emperyalist merkezlerle diplomatik manevralar yürüttü. Bu ziyaret, iktidarın içeride ve dışarıda yaşadığı çıkmazı bir kez daha açığa çıkardı: Sosyal tabanını yitiren tek adam rejimi, ömrünü emperyalist güçlerin onayına bağlamış durumda; halkın öfkesine karşı hiçbir manevra çözüm üretmiyor.

Erdoğan, BM kürsüsünde “özgürlük ve demokrasi” nutukları atarken, Türkiye’de en sıradan muhalif sesler bile davalarla ve tutuklamalarla susturuluyor. İsrail’i sözde eleştiren iktidarın perde arkasında sürdürdüğü ticari ve askeri ilişkiler bu ikiyüzlülüğün en açık kanıtı. “Dünya lideri” maskesi, emperyalist merkezler karşısında çoktan erimiş bir illüzyondan ibaret.

Bu ikiyüzlülüğün kökleri yalnızca bugünün siyasal hesaplarında değil; 1980 askeri-faşist darbesinden bu yana Türkiye kapitalizminin emperyalist sistemle kurduğu bağımlı ilişkilerde aranmalıdır. 24 Ocak kararlarıyla derinleşen neoliberal dönüşüm, 2001 krizi sonrasında IMF programlarıyla yeni bir evreye girdi. AKP iktidarı, bu bağımlılığı “milli” ve “yerli” söylemlerle gizlemeye çalışsa da uluslararası finans sermayesinin kâr mantığına sadakatini hiçbir zaman terk etmedi.

“Dünya Lideri” Maskesinin Çöküşü

Tayyip Erdoğan’ın Amerika’daki temasları, verdiği sözler ve imzaladığı anlaşmalar bu bağımlılık ilişkisinin çıplak özetidir. Daha gitmeden Dolmabahçe’de gizlice ağırladığı “oğul Trump” aracılığıyla Beyaz Saray randevusu koparıldı. Karşılığında 250 Boeing uçağı, F-16 ve S-35 savaş uçağı alma sözü verildi; New York’a ayak basar basmaz ek gümrük vergileri kaldırıldı ve 50 milyar doları aşan sıvılaştırılmış gaz alım anlaşmasına imza atıldı. Bloomberg, Türk heyetinin görüşmeye yüklü bir “alışveriş listesi” ile girdiğini yazdı. Tüm bunlar, Trump ile bir fotoğraf karesi uğruna gerçekleştirildi.

Uluslararası medya görüşmeleri alaycı manşetlerle verdi. Trump’ın daha önceki “Don’t be a fool” (“Aptal olma”) çıkışı hatırlatılırken, ABD’li yetkililer Erdoğan’ın Washington’la görüşebilmek için “yalvardığını” dile getirdi. Türk Dışişleri’nin bu sözleri yalanlamak için Fox News’e “çevrinin hatalı olduğu” yönünde açıklama yapması bile tabloyu değiştirmedi. İletişim Başkanlığı, Erdoğan’ın Fox News’te Trump’ın savaşları bitirme vaatlerini yerine getiremediğine dair sözlerinin çevirisinde “anlam kaybı” olduğunu öne sürdü, Fox News ise çevirisinin arkasında durdu.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Mesele S-400 ya da F-16 değil, mesele meşruiyet” sözleri, pazarlığın özünü açığa vurdu. Erdoğan’ın Beyaz Saray’dan aradığı tek şey, içeride kaybettiği toplumsal rızanın yerine geçecek bir dış meşruiyetti.

Bir Görüşme İçin Verilen Tavizler

Zirve öncesinde Türkiye’nin Washington’a sunduğu “alışveriş listesi”, halkın cebinden emperyalist efendilere verilen rüşvetin belgesiydi:

300 Boeing yolcu uçağı alımı,

50 milyar doları aşan sıvılaştırılmış doğal gaz alımı,

Lockheed Martin’den geniş çaplı savaş uçağı anlaşmaları,

ABD lehine ilave gümrük vergilerinin kaldırılması.

Trump, görüşme sonrasında “Harika bir toplantıydı” diyerek F-35 ve F-16 kısıtlamalarının kaldırılabileceğinin sinyalini verdi. Rahip Brunson olayını hatırlatıp Erdoğan’ı “uzun süredir arkadaşım” diye övdü. Bu övgülerin karşılığının Türkiye halkına daha fazla borç ve daha derin ekonomik bağımlılık olduğu açıktır.

Bu tablo, Türkiye kapitalizminin tarihsel zaaflarını da gözler önüne serer. Yeni sömürgecilik ilişkileri ve iç dinamikle gelişmeyen, montaj sanayi üzerinde yükselen sanayi burjuvazisi kendi uçağını, motorunu, enerjisini üretmek yerine, kârı garantili ithalat anlaşmalarına yaslanarak ayakta kalmaya çalışmaktadır. AKP iktidarı da bu bağımlılığı “milli teknoloji hamlesi” maskesiyle gizlemeye uğraşmaktadır.

Suriye ve Bölgesel Manzara

Erdoğan’ın ABD’de Colani ve Suriye Dışişleri yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmeler, emperyalist merkezlerin Türkiye üzerinden bölgesel dengeyi kontrol etme çabasının parçasıydı. Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması talebi ve bölgesel pazarlıklar, Ankara’nın “milli çıkar” söyleminin ardındaki emperyalist işbirlikçiliği ifşa etti.

Ortadoğu’nun enerji kaynakları ve jeostratejik konumu, Türkiye’yi emperyalist rekabetin tam ortasına yerleştiriyor. ABD, Rusya ve AB blokları arasındaki çelişkiler Ankara’ya manevra alanı sunsa da bu hamleler ancak kısa vadeli ve kırılgan sonuçlar üretebiliyor. Halkların kaderini belirleyecek gerçek güç dengesi, emperyalist devletlerin değil, bölge emekçilerinin ortak mücadelesidir.

İçeride Derinleşen Kriz

Enflasyon, işsizlik ve hayat pahalılığı tek adam rejiminin sosyal tabanını hızla eritiyor. Sendikal grevler, öğrenci eylemleri, kadınların isyanı, mahalle ve çevre direnişleri, iktidarın meşruiyetini her gün biraz daha sarsıyor.

Giderek militarize olan devlet aygıtı, polisiye yasalar ve dijital gözetim araçlarıyla toplumu kontrol altında tutmaya çalışsa da, işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki baskı kolektif öfkeyi büyütmekten başka bir sonuç doğurmuyor. Grev yasaklarını tanımayan metal işçileri, barınma hakkı için sokağa çıkan gençler, yaşam güvencesi talep eden kadınlar, doğasına sahip çıkan köylüler… Hepsi tek adam rejiminin dayandığı “toplumsal rıza” zemininin çöktüğünü ilan ediyor.

Sonuç: Devrimci Alternatifin Zorunluluğu

Tek adam rejimi, sermaye sınıfının çıkarlarını koruyabilmek ve iktidarını sürdürebilmek için emperyalist merkezlere yaslanıyor. Bu, işçi sınıfı ve emekçi halk açısından kabul edilemez bir teslimiyettir. Gerçek kurtuluş, emperyalist bağımlılıktan kopuşu, üretim araçlarının toplumsallaştırılmasını ve halk iktidarını zorunlu kılar.

Bugün atılan her grev adımı, her sokak eylemi, tek adam rejiminin çürümüşlüğünü açığa çıkarıyor. Hiçbir Boeing, hiçbir F-16 anlaşması, halkın öfkesini ve işçi sınıfının mücadelesini durduramaz. Emperyalist merkezlerin rızasıyla ayakta kalmaya çalışan bu iktidarın çözülme süreci hızlanacak, devrimci alternatifin yolu, örgütlü emekçilerin kararlı mücadelesiyle açılacaktır.

Önceki İçerikAhmed eş-Şera BM’de: Emperyalist İkiyüzlülüğün Açık Kanıtı