9 Ekimler ve lanetliler

 

Frantz Fanon, 1960’lı yıllarda dünya genelinde yayılan sosyalizm endeksli hak mücadelelerini “Yeryüzünün lanetlileri İkinci Dünya Savaşı sonrasının iki kutuplu dünyasında kendilerine yeni bir yer aramaktadırlar” şeklinde tanımlamıştı.

Bu arayışın öncü isimlerinden olan Ernesto Che Guevara, emperyalist yayılmacılığa karşı sosyalist halk hareketlerinin destekleyicisi olarak tüm dünyada faaliyet yürüttü. Nerede sosyalist bir hareket, özgürlük arayışçısı bir topluluk varsa ona destek vermek için hep yanı başında oldu.

Vietnam savaşı sürecinde, Amerika saldırganlığını protesto eden gençlere, bunun sıradan bir protesto olmadığını gösteren güçlü bir slogan bırakmıştı; “İki, üç, daha fazla Vietnam”.

1967’nin 9 Ekim’inde Bolivya’da Amerikan Ordusu Özel Harekat Birlikleri ve CIA’nin ortak operasyonuyla katledilen devrimci Che Guevera’nın bu sloganına sahip çıkan 68 Gençlik Hareketi “Ernesto’ya bin selam” diyerek amacını daha da yükseklere taşıma sözü vermişti.

68 Hareketi ve dünya sosyalist hareketlerinden esinlenen Önder Apo da, dünya halklarının kurtuluşunun sosyalist öğretiden geçtiğini görerek “Kürdistan Devrimi’nin Yolunu” bu ideoloji çerçevesinde çizdi. Varlığı inkar edilen, üzeri betonla örtülü mezara hapsedilen Kürt halkını yeniden diriltmek ve dünya sahnesinde hak ettiği yeri kazandırmak için amansız bir mücadelenin içine girdi.

Tıpkı Che gibi yaşadığı, soluk alıp verdiği her anı mücadeleyle geçirdi. Yoksul ve acı çeken halkı hisseden, O’nun için olmayı, kendini adamayı, tüm olumsuzluk ve imkansızlıklara rağmen aydınlık bir gelecek yaratmayı anda başaran öncü bir devrimcilik mirası bıraktı.

Che’yi katlederek devrimci geleneğe darbe vurduğunu düşünen gerici emperyalist iktidarlar, Önder Apo’nun aynı etkiyi yaratmaması ve kesin imha amacıyla uluslararası komployu devreye koydu. Tam da Che’nin katledildiği 9 Ekim tarihinde…

Yine bir 9 Ekim günü, dünya gericiliğinin bayraktarlığını yapan, 21. yüzyılın Hitler’i Erdoğan, Rojava’ya saldırarak esas amacın ve iktidarların tarihsel bütünlüğünün altını bir kez daha çizdi.

Bu 9 Ekim’de de insanlığın varlık gerekçesi toplumsallığın başladığı toprakların en eski halklarından biri, tarım ve köy toplumunun öncü gücü, tüm dünyanın yaşadığı her türlü krizi aşma iddiasına sahip, yaratıcı ve çok yönlü Demokratik Ulus sisteminin yaratıcısı Kürtler hedef alındı.

Meselenin bir örgüt, bir irade olmanın çok ötesine taştığı bir gerçek. Bin yıllara dayanan ve her seferinde başarısızlığa mahkum edilmiş devlet/iktidar karşıtı mücadelelerin sahipliği ve sentezidir söz konusu olan.

Fanon’un sistemin “lanetlileri” diye adlandırdığı kesim, halk ve insanların umutlarını gerçekleştirme hedefine sahip devrimci bir düşünce hedef alınıyor. Adeta bir kadermişçesine zafer elde etme umudu tüketilmeye çalışılıyor.

Uluslararası siyaset ve devletler diplomasisinin bu denli kör ve sağır olması, Kürtleri ve birlikte yaşadıkları halkların en temel taleplerini bile çıkarları gereği yok saymalarının başka hiçbir nedeni olamaz. Şu anda bile eğer Rojava Demokratik Ulus perspektifinden vazgeçer ve olayı milliyetçiliğin dar çerçevesine sığdırırsa, emin olun tüm güçler aktif olarak faşist Türk iktidarının karşısında yer alacaktır.

İşgal bu anlamıyla sadece bir örgüte veya bir millete değil, onlar şahsında temsil edilen bir direniş tarihine, direniş iradesine karşı yürütülmektedir.

Fakat Önder Apo’nun da dediği gibi “Trajedi oyunlarında hep tekrarlanan kaderi özgürlük lehine bozmak her acıyı katlanılır kılmaya yeterlidir. Davam ve dava arkadaşlarımla birlikte bu sefer adı gerçekliğin ta kendisi olan bir oyunu oynamada kaderin payına düşen yenilgi olacaktır.”

Sinan Cudi

21/10/2019

Özgür Pölitika

Önceki İçerikGarbis Altınoğlu’nun anısına
Sonraki İçerikNeoliberalizme karşı isyan ateşi: Şili’de neler oluyor?