84 Ölüm Orucu şehitleri Kavgamızda yaşıyor!

Düşlerin sonsuza koştuğu yerde

Sabrın çiçeklerini açtığı yerde

Asla kapanmaz yaşanan defter

Çünkü tarihin en güzel yerinde

Son sözü hep DİRENENLER söyler…

Sömürünün, baskının ve zulmün olduğu her yerde direniş de vardır. İşte direnişlerle dolu olan devrimci mirasımızın önemli bir parçası zindan direnişleri ve 84 ölüm orucu direnişi.

84 Ölüm Orucu direnişi 12 Eylül faşizmin Saygon zindanlarını aratmayan zulmüne karşı devrimci kimliğin, onurun ve başeğmez direnişinin öyküsüdür.

Bu, kızıl karanfillerin öyküsüdür, bu, insanlığın ölümüne direnişinin türküsüdür…

Şairin dediği gibi „gece leylâk ve tomurcuk kokuyor, uy anam anam, haziranda ölmek zor! Haziranda ölmek zor ama ölümlerin en zorunu göğüsleyen çelik yürekliler vardı, birde Haziran ayında, her gün hücre hücre ölümü göğüsleyenler, bir barikat çatışmasında faşizm karşısında çarpışan devrimin neferleri vardı. Bedenlerinin her hücresini bir barikat gibi faşizme karşı silaha çevirenler vardı bu savaşta. Ama bu savaş, ne silahla, ne de bombayla yürütülen bir savaştı. Bedeninin her hücresini faşizme karşı bir kurşun, bir bomba gibi kullanan devrimci irade vardı. Evet Haziranda ölmek zor demişti şair, her halde yaşasaydı bu hücre hücre ölüme meydan okuyan devrimci irade karşısında cümleyi başka kullanırdı, ya da ölümün kepaze edildiği Haziran derdi…

Ülkemizde sınıf mücadelesi açısından kuşkusuz ki Haziran ayı önemli direnişlerin ayıdır. 15-16 şanlı işçi sınıfının başkaldırısı, ülkede ilk ve büyük derslerle dolu şanlı bir direniştir. Ve 1984 Nisan’ında başlayıp Haziran’da umut, direnmenin kızıl bayrağı olan, kızıl karanfillerin öyküsü, faşizme karşı ölümüne direnişinin türküsü sınıflar mücadelesi tarihine altın harflerle yazdıranlar vardı.

12 Eylül askeri faşist cuntasının toplumsal muhalefeti bir silindir gibi ezip geçtiği koşullarda, on binlerce siyasi tutsağın doldurulduğu askeri cezaevleri, değişik koşullarda ve biçimlerde sınıf çatışmalarına sahne oldu. Ama bunların içinde bazıları var ki, 12 Eylül’ün zindanlarını sarstı, zindan duvarlarını aşıp, dışarıdaki mücadeleye güç taşıdı, direnç taşıdı. Diyarbakır ve Metris-Sağmalcılar zindanlarından yükselen bu direnişler, kendilerinden sonraki kuşaklar üzerinde derin bir iz bırakırken, devrimci mücadele üzerinde de önemli bir etki yarattılar.

Diyarbakır zindanlarında, zulmün baş kalesinde başladı en büyük direnişlerin ilki… Islak hücrelerde aç susuz bırakmak, foseptik çukurlarına atmak, aylarca gün ışığı göstermemek, zorla dışkı yedirmek gibi, en büyük insanlık suçlarının işlendiği Diyarbakır zindanlarında, Mazlum Doğan’ın yaktığı direniş ateşi, çok geçmeden “Dörtler”in bedeninde bayrak oluyordu. Ve ardından, Kemal Pir’lerle, M. Hayri Durmuş’larla, diğer ölüm orucu şehitlerinin mücadeleleriyle, Diyarbakır zindanı, artık direnişin kalesi haline geliyordu.

Yıl 1984 olduğunda, faşizmin tüm insani değerlere karşı başlattığı bitmez tükenmez saldırıları, İstanbul’da Tek Tip Elbise dayatmasında simgeleşiyordu.

Faşizm istiyordu ki, tutsaklar, siyasi kimliklerini kefenlesinler.

Faşizm istiyordu ki, siyasi tutsaklar, asker tıraşlı saçlarıyla, tek tip elbiseleri ile hazır ol da beklesin, yat deyince yatsın, kalk deyince kalksınlar.

Faşizm istiyordu ki, bu ülkenin onuru devrimciler, inançlarından arınıp “tövbe” etsinler, kendilerinin iradesine boyun eğsinler!

Devrimci dalganın yükseldiği yıllarda, bu dalgaya kapılıp kendilerini devrimci mücadelenin içinde bulanlar, 12 Eylül’le başlayan gericilik fırtınasının en şiddetli estiği alanlar olan zindanlarda uzun süre ayakta kalamadılar.

12 Eylül yenilgisinin sol’da yarattığı inançsızlaşma, yılgınlık, teslimiyet ruh hali, zindanlarda da etkisini buldu. Bu ruh halinden, Mamak tavrı doğdu. Mamaklaşma tehlikesi yaşandı birçok zindanda.

Mamaklaşma; Mamak’ta direnişi kıran faşist cunta TV ve basında boy boy görüntüler ve röportajlar yayınlayarak, “sağ sol kavgasın anasıl son verdiklerinin, sağcı ve solcuların kardeşçe bir arada nasıl yaşıyor” vb demagojilerle sürdürülen direniş ve mücadeleyi kitleler gözünde hiçleştirme çabasına girdi. Cezaevine sokulan gazeteciler devrimci ve faşistlerin nasil bir arada yaşadığı ve asker gibi, komutlara itaat ettiklerini ve askerin denetiminde ırkçı marşlar eşliğinde spor vb görüntüleri sergilendi. “Karıştır barıştır” projesi çerçevesinde devrimci tutsaklarla, faşist katiler ayni koğuşlara konarak bu imaj pekiştirilmek istendi. Ancak başta İstanbul olmak üzere birçok cezaevinde bu denemeleri direnişle karşılanarak boşa çıkarıldı. Metris cezaevine getirilen faşistler cezaevine sokulmadan geri Maltepe cezaevine götürmek zorunda kaldılar… Burada şunu belirtmeliyiz ki Mamak’ta her türlü işkence ye rağmen teslim olmayan direnişi sürdüren tutsaklarda oldu. Amam bunlar tek tek bireyler olarak kaldı, yaşanan kitlesel teslimiyet kırılmadı…

Ama İstanbul cezaevleri, özellikle de Metris direnişin odağı oldu. Ve İstanbul cezaevlerinde devrimciler, şehitler verilen Diyarbakır ölüm orucunu, dalga dalga tüm ülke zindanlarına yaymak, direnişi büyütmek, faşizmin teslim alma politikasına karşı tüm zindanlarda barikat kurmak görevine kararlılıkla sarıldılar.

Bir Nisan sabahı başlayan ölüm orucu direnişi, Nisan’dan Mayıs’a, Mayıs’ta Haziran’a hücre hücre, beden beden ölüme giden 75 gün boyunca, şehitler pahasına sürdü.

Ölüm Orucu eylemi, ülkemiz devrimci mücadelesi direniş geleneğine önemli birikimler kattı. Tüm devrimciler ve devrimci yapılar üzerinde derin etki yarattı.

Biz, bu tarihin bir parçasıyız. Tarihi unutmamalı, unutturmamalıyız. Bugün içinden geçtiğimiz süreç ve şeriatçı faşist tek adam diktatörlüğüne karşı yürütülen mücadelede umutsuzluk değil, umudu büyütmek gerek. Bu umudu büyütmek ise tarihe bakmak, oradan dersler ve deneyimler çıkarmak, oradaki kararlılığı ve inancı rehber edinmekten geçmektedir.

Bugün de faşizmin zindanlarda devrimci tutsakları teslim almak ve siyasi kişiliklerini yok etmek için her türlü baskı ve şiddeti uygulamakta. Zindanlar adeta ölüm evlerine çevrildi. Zindanlarda ki tutsakların direnişine karşı duyarlılığı sağlamak, toplumun sahiplenmesini ve hayatın her alanında onların sesi olmak göreviyle karşı karşıya olduğumuzu bir an olsun unutmamalıyız.

Faşizme karşı ölümüne direnen, ölümü yenen 84 ölüm orucunda bayraklaşanlar mücadelemizde yaşıyor, yaşayacak!

84 ölüm orucu şehitleri yolumuzu aydınlatmakta, onlardan devraldığımız bayrak ve kararlılık, devrime, sosyalizme olan inanç bizleri daha da güçlendirmekte!

Faşizme karşı en zor koşullarda devrimci irade ve kararlılıkları bizlere rehberdir!

Önceki İçerikMAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]
Sonraki İçerik84 Ölüm orucu şehitlerinin mektupları…