Devrimcilikten beklentilerin artık daha net dile getirildiği, daha somut tarzda formüle edildiği bu günlerde, adımlarımızı sıklaştırmanın gereğini, anlamını ve tarihselliğini derinden kavramalıyız.
İşimizin “iğneyle kuyu kazmak” kadar zor olduğunun bilincindeyiz. Umutla başımız dik yürümeye devam ediyoruz. Emekten yana, devrimden yana samimiyetini yitirmeyenlerle, insanca yaşanacak, sömürüsüz, sınıfsız bir dünyayı kazanmaya cüret ettik. Bugün bu cüreti daha da arttırmanın hesaplarını yapmaya daha fazla hakkımız olduğunu bilmemiz gerekir.
Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde, bu yolda yitirdiğimiz şehitlerimize, 19 Aralık zindan direnişçileri, Maraş, Roboski, ağır bedelleri göğüsleme onuruna gölge düşürmeyecek olanlara, genç, yaşlı, yüreği emeğin iktidarından yana olanlara verdiğimiz sözü tutmak için ısrarımızı bir kat daha artırmanın çabası içinde olmalıyız. Başaracağız…
Egemen sınıflar bir süreden beri tüm çabalarını sistemin yeniden düzenlenmesinde yoğunlaştırıyorlar. Çünkü her yanıyla bir çıkmaz, açmaz içindeler. 92 yıldır tekçilik ve düşmanlıklar üzerine kurulan cumhuriyet geldi tıkandı, bu haliyle devam etmesinin hiç bir koşulu kalmadı.
Barış süreci, çözüm, diyalog derken Faşist AKP ve Erdoğan tercihini aynı zihniyetten yana yaptı; tekçilik ve ırkçılık üzerinde yeniden düzenleme. Kuşkusuz ki bu tercih tek başına ne AKP’nin nede faşist Erdoğan’ın değil oligarşinin de istemi ve talebi. Suruç’la başlattığı süreci çeteleri yönlendirmesiyle bunu Diyarbakır, Ankara, İstanbul vb devam etti.
Bu süreci yanlış değerlendiren, yorumlayan sivil siyaset ve içinde etkin olan Kürt, Türk liberallerinin etkisiyle, özyönetim direnişlerine destek verme yerine; “bu nereden çıktı, ne güzel her şey yolunda gidiyordu, sorunu çözüyorduk…” gibi siyasi öngörüden uzak yaklaşımları RTE’ye zaman ve güç verdi. 7 Haziran secim sonuçlarının uygulanmaması ve patlamalarla etkinliklerin iptali, hükümete bakan verilmesi ve Kasım seçimlerine katılıp “sonucuna saygılıyız” denmesi buna hizmet etti/meşrulaştırdı. Hâlbuki basına da yansıyan MGK toplantısında 7 Hazirandan önce bu adımların işaretleri ortaya çıkmıştı; “ezme planı” ortadaydı.
Bu temelde 2016 yoğun çatışmalı ve karmaşık geçti. Kendisine asıl düşman Kürtleri seçen RTE Kürdistan’da tarihin en büyük katliamlarını gerçekleştirdi. Bunlarla da yetinmedi çeteleri vasıtasıyla taraf olduğu Suriye savaşında resmi olarak alana girerek bölgesel savaşın temellerini attı.
RTE kendi faşist diktatörlüğünü kurarken emperyalist efendileriyle de çatışma ve çelişkiler yaşıyor. Bu çelişki ve çatışmalar küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmış durumda. 15 Temmuz darbe girişimi de bundan bağımsız bir kalkışma değildi.
Baskı ve sindirme politikalarında her geçen gün biraz daha pervasızlaşmaları, OHAL, kararnameler ve onunda yetmediği, seferberlik emekçi sınıfların bu planları önünde barikat oluşturmalarına engel olma amaçlıdır. Halkın iradesi derken seçilmişlerin tutuklanması, belediyelere sömürge valilerinin atanması ile süreci tırmandırdı. Ve şimdide çözümün başkanlık siteminde olduğu yalanıyla kitleleri aldatma çabasında. Ancak demagojilerle, aldatmacalarla beslediği bu politikalarına rağmen, toplumsal hoşnutsuzluk had safhadadır. Öfkesi günden güne kabaran yoksul halk kitleleri tepkilerini ifade etme noktasında yeni hareketlenmelere gebedir.
Ülkemiz devrimci hareketi alternatif olma yeteneği gösteremediğinden, ezilenleri alternatif devrimci örgütlenmelerden yoksun olmasına karşın, işçisiyle, memuruyla emek hareketinin, yoksul köylülerin, gençliğin arayış ve yönelimler içinde olduğu açıktır. Oligarşi de, sarı sendika ağaları da, reformist- oportünist kesimler de bunun farkındadırlar. Sendika yönetimlerine yerleşmiş bürokrat anlayışların keyfini kaçırsa da, tabandan içten içe yükselen ses giderek kendini hissettirmektedir. “AB’ci siyasete evet, yetmez ama evet ama devrimci siyasete hayır”, diyen anlayışın eşikteki tehlikeyi görmedi, görmek istemedi. Sürecin bu noktaya gelmesinde suç ortalığı yaptı. Bugün RTE kendilerine tavır aldığı noktada samimi bir özeleştiri yapmadıkları müddetçe, feryat ve figanları sahte ve sistemin suç ortaklığında payları yok sayılmayacaktır.
Bu bağlamda öncünün uzun zamandır ciddi bir savaş yürüten ve yükselen mücadelesi, ciddi bir alana hükmeden, etki alanına sahip olan Kürt özgürlükçüleriyle yoldaşlaşmayı başarmalıdır. Emekçi yığınların, işçi, gençlik, yok sayılan, horlanan azınlıkların, farklı kimliklerin, kadınlar vb kitlesinin içine girmeden, onlarla doğru zeminlerde buluşup kaynaşmadan, üretilen politikaları kitlelere mal etme yeteneğine ulaşmadan bu zorlu mücadele sınavında başarılı olmak, hedeflere varmak mümkün değildir.
Kitleleri etkileme ve örgütleme noktasında daha yüksek bir performans sergilemeliyiz. Kürt özgürlük mücadelesiyle doğru ilişkilenmek gerekiyor. Mücadelenin zorlu görevlerini omuzlamak; örgütlenmenin ihtiyaçlarına tüm alanlarda politik-pratik anlamda en iyi biçimde cevap vermek; adım adım sürekli bir gelişim sağlayabilmek, saflardaki herkesin düşünsel-eylemsel kavrayışına ve yaratıcılığına bağlıdır.
Emeğimizi sonuç alıcı bir tarzda kullanmalıyız. Hırsızların, düzenbazların, çetelerin, mafyacıların, katillerin ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarının ne tür bir boşluktan kaynaklandığını oligarşi de biliyor halkımız da. Kitlelerin devrimci adaletten yana beklentilerinin artık daha sıkça ifade edildiği böyle bir dönemin karşılığını yaratacak olanlara düşen görev bellidir.
Herkes yaşamdaki duruşunu bu bilinçle netleştirmelidir. Şehirlerde, Anadolu’da, Kürdistan’da, zindanlarda, cephe gerisinde yaşlısı, genci, öğrencisiyle yüzünü Devrimci Hareket’e, mücadeleye dönmüş; özlemini ve umudunu onda yaşamış yüzlerce ve binlerce insanımızın, özenle bugünlere getirdiğimiz filizin yeşermesini ve meyve vermesini sabırsızlıkla beklediği asla unutulmamalıdır. Dünyaya, mücadeleye ve gelişmelere daha geniş bir perspektifle bakmanın, büyük düşünmenin ve yaratıcılığımızı sonuna dek zorlamanın tam zamanıdır. Görev ve çalışmalarımızı bu bilinç ve heyecanla ele almak zorundayız.
Yeni bir dünya yaratma iddiası eli keyif davranmayı, hoyratlığı, atıllığı, gevşekliği reddeder; disiplini, sorumluluğu, ilkeli ve kurallı bir yaşam biçimini gerekli kılar.
Yeni bir yılın arifesinde, zorlu geçen bir dönemi ardımızda bırakırken, en az onun kadar zorlu, karmaşık ve sancılı geçecek bir süreci daha yüksek bir bilinç, özgüven, kararlılık ve özveriyle karşılama çabasında olmalıyız.
Ne mi olacak bundan sonra?..
Bu nasıl düşüneceğimize, neden yana olacağımıza ve duruşumuza bağlı. Alçaklığın, hainliğin, ikiyüzlülüğün, her türlü yalan-dolan ve kokuşmuşluğun bizi kullanarak, üzerimizde at oynatmasına izin vermeden, teslim olmadan, boyun eğmeden, insanca, insana yakışır şekilde, onurumuzca yaşamayı seçmek zorundayız. Önümüzdeki dönemde daha fazla cesarete ve cürete ihtiyacımız olacak…
“Halkların özgür, sömürüsüz yaşamasının tek çözümü sosyalizmdir!” şiarını yeni dönemle birlikte daha gür ve yüksek sesle haykırma görevine sahip çıkmalıyız.
Devrimcilikten beklentilerin artık daha net dile getirildiği, daha somut tarzda formüle edildiği bu günlerde, adımlarımızı sıklaştırmanın gereğini, anlamını ve tarihselliğini derinden kavramalıyız.
İşimizin “iğneyle kuyu kazmak” kadar zor olduğunun bilincindeyiz. Umutla başımız dik yürümeye devam ediyoruz. Emekten yana, devrimden yana samimiyetini yitirmeyenlerle, insanca yaşanacak, sömürüsüz, sınıfsız bir dünyayı kazanmaya cüret ettik. Bugün bu cüreti daha da arttırmanın hesaplarını yapmaya daha fazla hakkımız olduğunu bilmemiz gerekir.
Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde, bu yolda yitirdiğimiz şehitlerimize, 19 Aralık zindan direnişçileri, Maraş, Roboski, ağır bedelleri göğüsleme onuruna gölge düşürmeyecek olanlara, genç, yaşlı, yüreği emeğin iktidarından yana olanlara verdiğimiz sözü tutmak için ısrarımızı bir kat daha artırmanın çabası içinde olmalıyız. Başaracağız…
Şemdin Şimşir
20 Aralık 2016