YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!

Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.

Emma Goldman

 

MERYEM’İN DAĞINIK DÜŞÜNCELERİ

Nasıl da yaşlandı ellerim

Bir çift güvercindi

Oğlumun omuzunda

Oğlum öyle duyumsar hala.

Oğlum,

O gözleri sonsuza bakan öküzün

önünde doğan çocuk.

Oğlum,

Eşeğimin ıslak soluğu ısınırken ensemde

kucakladığım mucize…

Oğlum, yüreğimde büyüyen inanç:

“Dünya değişecek, değişmeli

bu çocuk büyüdükçe…”

Tanrım, ne oldu ellerime

biçimleri yitti sanki, lekeler, damarlar.

Filizlere değen yel gibiydi

değdiğinde toprak yeşerirdi

yıllar…

Oğlum, nasıl da büyümüş…

Kim inanır onu doğurduğuma.

Oğlumu kucaklasam, bıraksalar ısıtsam

süt yürüse göğüslerime

doyursam aç bebekleri

oğlum… oğlum dirilir mi?

Sennur Sezer

  

Kadın olmak, ana ol­­maktır. Daha adil, da­ha öz­­gür bir top­lum istemek­­ten baş­ka su­çu olma­yan evlatları zin­­­danlarda, hüc­re­lerde çürütül­mek iste­nen binlerce ana­nın ol­du­­ğu bir ül­­ke­de, 8 Mart’lar­da, tutsak ana­la­­­­rı­nın se­si olmalıyız.

İnsanların ana dilinde konuşma, e­ği­tim gör­me, televizyon izleme hak­la­­rının olmadığı, barış için tesli­mi­­ye­­tin, ulusal kimliği inkarın dayatıl­dı­ğı bir ülkede, 8 Mart’larda Kürt ka­dı­nının sesi ol­ma­­lıyız.

Yaşanan ağır ekonomik krizin fa­­tu­ra­­sının emek­çi halklara kesildiği bir ülkede, 8 Mart’larda, sofrasın­­dan her gün birkaç lokma daha eksilen, aile­­sinin ve çocuklarının gelecek kay­gısı kendisi için bir şey ta­­lep et­me­sinin önüne geçen, sabah kalkar kalkmaz çalışmaya başlayıp, mesa­isi gece yata­­na kadar sü­ren ama yap­tı­ğı iş ücretlen­­di­­rilmeyen ev ka­­dı­­nının sesi olmalıyız.

8 Mart’larda, her türlü sosyal gü­venceden yok­­sun, en ağır koşullar­­da en düşük ücretle çalışan emek­çi ka­dı­­nın sesi olmalıyız.

8 Mart’larda gelecek toplum dü­­şümüzü temsil e­den, devrimci mü­ca­­delede görev omuzlayan, eşitözgür-onurlu sosyalist kadının sesi ol­malıyız.

8 Mart’larda, kadının sesini dev­­rimci mücadele­ye taşırken kadında devrimi de gerçekleştirmeyi hedef­le­­­yen Dev-Kad’ın sesini alanlara ta­­şı­­malıyız. 

 

DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İÇİN…

Kadının kurtuluş mücadelesi, tarih­­sel olarak, siyah­­ların ırk ay­rım­­­cılığına kar­­­­şı ver­­di­­ği mücadeleden esin­le­­ne­rek baş­lamış, işçi sını­­fının mü­­cadele­sinden beslen­miştir. Kadının kurtuluş mü­ca­de­­lesi ile ezilen sı­­­nıf­la­rın kurtuluş mü­cade­lesi arasın­­daki kop­maz bağ ya­­şa­mın pra­tiğin­de ortaya çıkmış, “Kadınlar Katıl­mak­­sızın Dev­­rim, Dev­rimler Olmaksı­zın Kadının Kurtuluşu Müm­kün Değil­dir” sloganında ifade­­si­ni bulmuştur.

Sosyalist hareketin dünya çapında yaşadığı tüm za­aflara, ek­­sikliklere rağ­men, yaşa­nan sosyalizm yenil­gisine rağ­­­men, kadının kur­­­­tuluşunun sos­ya­lizm­­de ol­du­­ğu, ka­dı­­nın sosyalizm için­de çözü­le­­­­memiş tüm sorunla­rının da, sos­­ya­liz­min genel so­run­la­rının bir par­ça­­sı oldu­ğu gerçeği bize ait­tir. Nasıl ki, tüm hata­larına, za­afla­rı­na, ya­şadığı ye­­nilgiye rağ­men ha­la sosyalizmi sa­vun­­maktan vaz­­geç­­mediysek, kadının kurtuluşuna iliş­­kin tüm sorunların ce­va­­­bı­­nı da, yine sos­yalizm için­de a­ra­mak­­tan vazgeç­medik, vazgeç­meye­ce­ğiz.

Sosyalizm mücadelemiz sürüyor, ka­dının kurtuluş müca­­delesi de. Ağır ak­­­sak da olsa, genel mücadelede ya­şa­dı­ğı­mız sorunların san­cı­­larını da ya­­şa­­sa, örgütlenme an­lamında henüz bir sürekli­li­ğe ve sistematiğe kavuş­­tu­­rulmamış da ol­sa, “Dev­rimde Kadın, Ka­­­­dın­­da Dev­rim” şiarı mü­ca­­dele için­de­ki kadınla­rımızın belle­ğine ka­­­zın­dı.

Dünyayı değiştirmek için kadının da mücadeleye ka­tılması gere­­kiyor. Yeni bir dünya kurmak için sadece sa­vaşmak yet­miyor, yeni bir kültür de ya­­ratmak ge­­re­­­kiyor. Yeni bir kültürün ya­ra­­tıl­­ma­sında kadına büyük rol düşü­yor. Bu mis­yonunu yerine getire­bil­­mesi için ka­dının da kendisini değiştir­­mesi, yetiş­­tir­­mesi ge­­­­re­ki­­­yor. Sistemin belli kalıplara sok­tuğu, belli imajlara sığ­dırdı­ğı kadının her şeyden önce bir kimlik mü­­ca­delesi ver­mesi gerekiyor.

Kadın bu kimlik mücadelesini kime karşı verecek?

Kadının kimlik mücadelesi tek cep­­heli bir mü­cadele değildir. Ka­dın ken­di­­­sine su­nulan yaşam tarzını, bi­çi­­­len rolü reddetmek için her şeyden önce sis­­teme kar­şı bir tavır almak zorunda. Bu anlam­­da, dö­nen çar­kın bir parçası olmayı red­­detmeli, her türlü eşitsizliğin te­­­mel­inde var olan mül­­kiyet ilişkilerini reddetmeli, ezilen sı­nıfla­­rın toplumsal kurtuluş mü­­­cadelesinden ya­na tavır belirlemelidir.

Ezen-ezilen, yöneten-yönetilen a­yı­­­­rımına dayalı bin­lerce yıllık maddi yaşam kül­tü­­rünün bilinçlerde ya­rat­­tığı tah­­ribat nedeniyle, ka­dının kimlik mü­ca­­delesi sa­­de­ce kapitalist sistemle sı­nırlı de­ğildir. Kadının kimlik mücade­lesi saf­­larında yer aldığı toplum­sal kur­tuluş mü­­­­cadelesi içinde de sürmek zorunda­dır. Kadın, 70 yıl­­­lık sosyalizm de­neyi­mi­nin hataların­dan, zaafla­rın­dan a­­rındı­rıl­­masında, daha mü­­kem­­mel bir sosya­lizm ve sos­yalist toplum pro­je­­sinin ya­­ratılmasında geçmiş­­te­­kinden daha aktif bir role aday ol­malıdır.

 

KADIN’IN ZAMANI KULLANMA BİLİNCİ…

İşçi sınıfının mücadele tarihine bak­­tı­­ğımızda, işçi sınıfının temel ta­lepleri arasında yüz yıl boyun­­ca ilk sı­­ra­­yı 8 saatlik iş günü talebinin aldı­ğı­nı gö­rürüz. İlk ba­­kışta ekonomik bir talepmiş gibi görü­nen 8 sa­at­­lik iş gü­nü talebi işçi sınıfının iktidar tale­­binin bir par­ça­­sıy­dı.

Bu nedenledir ki, egemenlerin 8 sa­atlik işgünü tale­bini kabul etmesi için yaklaşık yüz yıllık bir zaman ge­rek­miştir. Bu anlamda, zaman politik mü­ca­dele­nin yürütülmesinde önemli bir kavram. An­­cak yi­ne en az bunun ka­dar önemli bir başka şey i­se bu za­­­manın nasıl geçirildiğidir.

İşçi sınıfı ça­lışma gü­nü­­nün 16 saati bulduğu ko­şul­­larda bugün­künden çok da­ha fazla politik çalışma yürütü­yor­duy­sa, 8 sa­atlik iş günü talebinin kabul e­dil­­­mesinin üzerinden ya­­kla­şık yüz yıl geç­­me­si­ne rağ­­­men, poli­tik örgütlen­me­­de ve bilinçlenmede çok fazla yol kat edileme­diy­se, de­mek ki sorun yalnızca zaman de­ğil. Zama­nı de­ğer­­­len­­dirmek de en az o ka­­­dar önemli.

Kadının kendini yetiştirmek, eğit­mek, geliştirmek için kendisine ayıra­cak zamana ihtiyacı var. Çocuk ba­­kı­mından, ev işlerinden, çalışıyorsa iş sa­­­atinden ge­­ri­­de kalan zamanlar ka­dının kendini yetiştirmesi ve eğitmesi için yeterli değil kuşkusuz. Bu an­­lamda ka­­­dının yaşam koşullarında bir­çok şe­yin düzeltilme­si için mücade­le vermek gereki­yor. Ancak en az bunun kadar, hatta belki daha da fazla önem verme­miz ge­reken şey ka­­dınların za­manı nasıl kullandı­ğıdır.

Mevcut sistemin ve geleneklerin yön­­lendirme­siy­le kadınlar kendile­rine ayı­rabilecekleri zamanı gereksiz şey­lere harcıyorlar. Ev işlerine gerek­­ti­­ğin­den faz­la önem verme, alışverişi ih­tiyaçların karşılanması için gerekli bir eylem olmaktan çıkarıp ade­­ta za­­man geçirme aracı hale getirme, hiç­bir eği­­ticiliği ol­­mayan, hatta eğlendi­rici bile sayıl­mak­tan uzak, yoz, se­viyesiz televizyon programlarını seyrederek za­­­man öldürme, çocuk eği­timi ko­­nusunda söze ge­­lince birçok do­ğ­ruyu ifade edebi­­lecek kadar “bi­­linçli” olmasına rağmen, günlük ya­şam­­­­da adeta bütün zamanını çocu­ğuyla ilgilen­mekle(!) geçirme, vb. vb.

Kadınların tüm bu gereksiz yere harcadıkları za­manı verimli bir şe­­kilde kendilerini eğitmek, geliştirmek için kullanmaları halinde, bugünkü ko­şul­­larda bile çok şey yapacak za­manlarının oldu­­ğu bir gerçek. Ve za­manını böyle değerlendiren bir kadın, gerek mücadelesiyle, gerekse ki­­­şili­ğiyle hem çevre­sinde, hem aile­sinde daha say­­gın bir konuma sahip o­­lacak, belki bir çok konuda e­şiyle, çocuklarıyla ya­şadığı problemlerini da­ha ko­lay çözecektir. Bu ne­denle za­manı nasıl de­ğerlendirdiğimiz ko­nu­sunda ka­dınlar arasında bir bi­linç­lenme çalışması yürüt-mek, belki de bugün bir kadın örgütlenmesinin en te­­mel konularından bi­ri olmak zorun­dadır.

 

Önceki İçerikHer gün 8 Mart her gün mücadele günü.
Sonraki İçerikNisan köprüsü Mart’tan Nisan’a Nisan’larda Mayıs’a Bir Devrimci Yürek Orhan Yilmazkaya