YALNIZLAŞAN, DÜŞMAN KAZANAN ERDOĞAN VE TC GERÇEĞİ

Mezra BOTAN – Şehit Ferhat Kurtay Akademisi – Mahmur Kampı

29 Kasım 2016

 

Türkiye nerden nereye:

Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca hep dış güçler veya hegemon-küresel güçler tarafından yönlendirilmiştir. Her zaman kendine efendilik edecek güçler bulmuştur. Efendilerine tüm her şeyi peşkeş çekmiştir. Ama kendi içinde her zaman güçlü ve bölgede söz sahibi olduğunu iddia eden bir Türkiye karşımıza çıkmaktadır.

Teknoloji ve askeri silahlar-araçlar konusunda dış güçlere muhtaç kalan bir Türkiye dışarıya milyarlarca dolar para akıtmaktadır. Kendi kendine bir çivi bile çakamayan veya bir çivi bile yapamayan Türkiye, kendi halkına çok güçlüyüm imajı vermektedir. İnşaattan otomotiv-teknolojiye, gıdadan endüstriye, giyim-kuşamdan eğlence sektörüne kadar her şeyiyle dış güçlere bağlı olmuştur. Kendi kendine bir baraj, bir köprü yapamayan Türkiye, aslında kendini çok güçlü görmekteydi. Aslında Türkiye bu duruşuyla NATO’nun av köpeğinden başka bir şey değildir. Türkiye hiçbir zaman esas oyuncu veya yöneten olmamıştır, sadece figüran, setin bulaşıkçısı veya bekçisi olmuştur. Hiçbir zaman uluslar arası alanda söz sahibi olamayan veya sözü itibar görmeyen Türkiye, başkalarının verdiği söze kuyrukçuluk yapıp sanki kendi sözüymüş gibi halkına yutturmaya çalışmıştır. Zaten 1923’ten 1945’e kadar ki süreçte dünyada fazla değer görmeyen bir Osmanlı molozu olarak görülmekteydi. 1945’ten sonra NATO’nun kurulmasıyla birlikte NATO’ya üye olmuş ve Türkiye tüm ülkeyi efendilerine peşkeş çekmeye başlamıştır. Ülke içindeki siyaseti ve yönetimi NATO belirlemeye başlamıştır. Askeri subayları NATO eğitmeye başlamıştır. Yani bundan sonra ordu Türkiye’ye bağlı değil NATO’ya bağlanmıştır. Türkiye içinde ordu üç kere darbe ve kaç kere de askeri muhtıra vermiştir. Yönetimleri indirip hapse atmıştır. Ve yönetimin başına geçmiştir. Türkiye’nin bu uygulamalarına en fazla maruz kalan Türkiye sol, demokrat-devrimcileri ve Kürt Özgürlük Hareketi olmuştur. Adeta devrimci ve demokratlara kan kusturmuştur. Başa gelen hükümet önündeki metni okumakla mükellefti. Hem sağcısı hem de solcusu yönetime kendi renklerini verememiş, var olan politika ve stratejiyi uygulamak zorunda kalmışlardır. Küresel-hegemon güçler Kürt sorununu her zaman Türkiye’ye karşı bir koz, bir şantaj malzemesi olarak kullanmıştır. Türkiye’de bu kozun elden düşmesi için efendilerine peşkeş çekmediği hiçbir değer kalmamıştır.

 

Osmanlı’ya Özenenin Sonu da Osmanlı’nın Sonu Gibi Olur:

Türkiye yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmiştir. Osmanlı 1400-1600’lü yıllar arasında topraklarını Kırım’dan-Mağrib’e kadar genişletmiş ama bu yıllardan sonra üç yüz yıl boyunca devam eden bir gerileme süreci yaşamıştır. Bu süre içinde kanla-katliamla işgal ettiği toprakların hepsini yeniden kaybetmiştir. Osmanlı’ya karşı Balkanlardan Kuzey Afrika’ya, Kırım’dan Mezopotamya’ya kadar her yerde halklar direnişe geçmiş ve hiçbir insani değeri olmayan ve sadece işgalci güç pozisyonunda olan Osmanlı ordularını topraklarından kovmuşlardır. Osmanlı’yı daracık bir toprağa hapsedip kendilerine muhtaç duruma getiren güçler yine o zamanın küresel-hegemon güçleriydi. Osmanlı’da saltanat veya şehzade kavgaları meşhurdur. Kardeş kardeşi, baba oğlunu, anne oğullarını saltanat kavgalarında öldürdüler. Osmanlılarda entrika asla bitmezdi. Eğer günümüze gelecek olursak ve Türkiye’nin güncel durumunu da göz önüne alırsak Türkiye bunu yapabilecek durumdan çok uzaktır. Ayrıca günümüzde halklar diktatör ve saltanatlara karşı canları pahasına mücadele yürütürken, karanlık otoritelerin hükmüne girmez ve bu uğurda ölümüne mücadele etmekten de geri kalmazlar. Güncelde halklar sokak meydanlarında diktatör ve saltanatları devirmek için çatışmakta. Orta Doğu halkları Osmanlı İmparatorluğunun  ve Batılı küresel güçlerin uşağı olan diktatör bozuntularını kabul etmemekte ve devirmekte, kalkıp senin Osmanlı hayallerinin peşine asla takılmaz. Osmanlı bitti, mazi oldu. Yirmi birinci yüzyılda Orta Doğu halkları artık o telden çalmaz sana. Osmanlı’nın bu halka ne ettiğini ve bu halktan neler aldığını bu halk çok iyi biliyor. Sen kalkıp güncelde yaşanan bu soruna alternatif olarak Osmanlılığa dönüşü alternatif sunarsan bu halk sana güler, seninle dalga geçer. Orta Doğu’da bulunan Osmanlı kalıntıları hep vahşet izleri ile yaşıyor. Halk o ibretlik Osmanlı izlerine bakıp bir daha aynı kaderi yaşamamak için ders çıkarmaya çalışıyor. Ve günümüzde Orta Doğu halkı aynı karanlığa düşmemek için dişe diş mücadelesini yapmaktadır.

 

Halkına Düşmanlık Yapan Başka Halklara Özgürlük Getiremez:

Türkiye üniter bir ulus-devlettir. Kendi rengi dışındaki herkesi yok sayıp tanımamaktadır. Bu uğurda kullandığı slogan; “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” sözü bile Nazi Almanya’sının diktatörü Adolf Hitler’in sözü, “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” yani bizim anlayacağımız şekilde, “Tek halk, tek imparatorluk, tek Führer” anlamına gelmektedir. Hitler de Erdoğan gibi halkına ve etnik-dini farklılıklara karşı şiddet aracını kullanmıştır. Bunun en bariz örneği de Yahudiler olmaktadır. Hitler’in kendince dillendirdiği bahane ise İskandinav ve Balkan ülkelerinde Rusların katliam yapabilme ihtimali var ve Hitler’de buna karşı mücadele ediyor idi. Yani bir bakıma da meşrulaştırmaya çalışıyordu. Ama Almanya’ya, Almanya halklarına özgürlük getirmeyen, özgürlükleri engelleyen bir zihniyet nasıl başka halka özgürlükleri götürecek. Erdoğan’ın iktidarı sürecinde izlediği ve örnek gördüğü, sözlerini kendine göre uyarladığı tek insan Adolf Hitler’dir. Erdoğan’da kendi halkına, Türkiye’de yaşayan etnik-dini farklılıklara karşı dışlayıcı, katliamcı bir politika izlemektedir. Adeta Türkiye’de yaşayan etnik-dini farklılıklara karşı savaş açmıştır. Bunun üstüne de kalkıp Orta Doğu halklarını özgürlüğe götürebilecek güç olduğunu iddia etmektedir. Buna söylenecek söz ise, “Kelin ilacı olsa kendi başına sürer” tam da bu durumu özetlemektedir. Eğer ki bu role soyunmuşsan buyur önce Türkiye halklarına özgürlüklerini iade et. Erdoğan’ın Saddam’dan, Esad’dan, Hüsnü Mübarek’ten ve daha nice diktatörden hiçbir farkı yok. Esad’ta Halep’e tankla, topla uçakla girdi. Erdoğan’da Cizre, Sur, Nusaybin ve Şırnak’a tankla, topla uçakla girdi. Saddam’da Halepçe’de Kürtlere karşı kimyasal silah kullandı, Erdoğan’da Bêzelê’de Kürtlere karşı kimyasal kullandı. Hüsnü Mübarek’te toplantı ve yürüyüşleri yasaklamıştı, Erdoğan’da aynı şeyi yaptı. Saddam Hüseyin’de devleti eline almış ve diğer tüm devlet mekanizmasını kaldırmıştı, Erdoğan’da tek adam, başkomutan, başkan olup her şeyi kendi eline almak istiyor. Yargı, meclis, sendika, dernek, okul vb… mekanizmaları yasaklamaktadır. Yani Erdoğan renginde olmayan herkese, her şey yasaklanmaktadır.

 

Erdoğan’ın Sonu Da Diktatörlerin Sonu Gibi Olacak:

Erdoğan sonuçta demokratik bir yöntem denememiş ve baskı-zor araçlarını kullanmıştır. Ekranlardan demokrasi ve adalet naraları, van minit (one minute) çıkışları vizyonu kurtarmaya yöneliktir. Erdoğan güya diktatör ve halkı demir yumruk yöneten yönetimlere ders vermeye çalışmaktadır. Ama aralarındaki tek fark Erdoğan’ın çığırtkan üslubudur. Erdoğan halklara, farklılıklara karşıdır ve sadece siyaset ve şantaj malzemesi olarak kullanır. Türkiye’deki Kürtlere kan kusturur, katleder, yakar, yıkar ama Irak’taki Federe Kürdistan Yönetimiyle sıkı dostluklar kurar. Türkiye’deki sol devrimci-demokratları katleder ama Suriye’deki çetelere yardım eder, uluslar arası arena da onlara sözcülük yapar…

Erdoğan sen barış meleği veya barış getireni değilsin. Sen halklara diktatörlerin araçlarıyla saldırmakta ve halkı sindirmektesin. Sen ‘çocukta olsa, kadında olsa güvenlik güçlerimiz gereken neyse onu yapacak’ dedin. Senin demokrasi, adalet, barış, özgürlük, hak ve hürriyet gibi terimleri ağzına almaya bile hakkın yok. Sen barışçı değil, savaş çıkartansın. Sen bir diktatör bozuntususun Erdoğan!!!

 

 

Önceki İçerik’’Devrim için savaşmayana komünist denmez’’ Fidel Castro
Sonraki İçerik‘’Faşizmi Yeneceğiz, Halklarımız Kazanacak’’…