TEL EBYAD: YA SONRA?

YPG-YPJ güçlerinin başlatmış olduğu Komutan Rubar Kamişlo Operasyonu Tel Ebyad’ın alınmasıyla başarıyla sonuçlanmış oldu. Bu durumdan en çok da “Kobani düştü düşecek” diyen RTE ve AKP’nin rahatsız olduğunu basına verdikleri demeçlerden görebiliyoruz.

AKP-RTE devletinin çetelere yapmış olduğu politik yatırımdan pek de kazanım elde edemedikleri Tel Ebyad’ın YPG-YPJ’nin kontrol ve denetimine girmesiyle birlikte daha da belirginleşti. Neydi bu yatırım? Çetelere her türlü silah ve lojistik desteğin karşılığında Kürt kantonlarının işgali ve lav edilmesi idi. Bu süreci de Kobani’nin işgali ile başlatmış oldular.  Fakat Kobani’de Kürt özgürlük güçlerinin fedakâr ve yenilmez direnişi karşısında çetelerin ilerlemesi durdu ve şehir merkezinden püskürtülmüş oldular. Böylece çeteler karşısında insanlık mücadelesi verenlerin direnişi de dünya da geniş yankı bulmuş oldu. Dolayısıyla uluslar arası güçler de kendi yarattıkları belaya karşı kamuoyunda kaybettikleri prestiji düzeltmek ve çetelerin kendi denetimlerinden çıkıp büyümemesi adına yardım etmek zorunda kaldılar. Böylece TC devletinin Suriye politikası iflas etmiş oldu…

Kürt Özgürlük Hareketinin genel olarak aldığı pozisyon hattı, “savunma” hattıydı. Kobani direnişinde de savunma hattında kaldılar. Kendilerine saldırı gelmedikçe taarruza geçmeyen bir politik hatta kalan Kürt özgürlük güçleri, Kobani sürecinde de köyleri ve sivil halkı boşaltarak, şehir merkezine çekilip savunma hattında kalmaları, çetelerin çok rahatlıkla Kobani şehir merkezini işgal etmesine yol açtı. Eğer tarihi bir direniş sergilenmese idi, Kobani düşebilirdi. Savunma hattında kalmanın tehlikelerini fark eden Kürt kurmayları taktiksel bir değişiklik yaptı. Savunma hattını askıya alarak, “hücum” hattına geçtiler.

YPG-YPJ güçleri çetelerin olası saldırılarını hep Rojava topraklarında karşılamış oldular. Fakat Kobani’den çetelerin püskürtülmesiyle birlikte psikolojik ve askeri üstünlük YPG-YPJ’nin eline geçti. Böylece TIL-HEMIS VE TIL-BERAK hamlesinin başlamasıyla savaş Rojava topraklarının dışına taşınmış oldu. Savaşın ön cephesi Kürt topraklarından Arap topraklarına çekildi. Ön cephe hattının (Tıl Hemıs- Tıl-Berak) tarafına kaydırılmasının Rojava devrimi açısından faydaları olmakla birlikte zararlarını da için de barındırmaktadır.  Ancak Rojava devrimi kendi inşa sürecini tamamlaması açısından Kürt kantonlarında istikrarı sağlamak zorundadır. Savaşın ve istikrarsızlığın hüküm sürdüğü yerde düşmanla çarpışmakla yoğunlaşacağından dolayı, paradigmanın kendisinin hayata geçirilmesi uzayacaktı. Buda kimi tehlikeleri içinde barındırıyor. Çünkü bu durumdan yararlanmak isteyecek olan karşı devrimci güçler, devrimi çalmaya çalışacaklardı. Velhasıl Rojava devriminin inşası ve devrimin geleceğinin karşı devrimcilerin( Barzaniye yakın partiler) eline geçmemesi açısından gerçekleştirilen hücum hamlesi taktiksel olarak doğru bir adımdı. Rojava devriminin çalınma tehlikesi henüz bitmiş değildir…

Rojava devriminin diğer temel sıkıntılarından bir tanesi de kantonlar arası geçişin kapalı olmasıdır. Devrimci Cephe daha önceki Rojava değerlendirme yazılarında, kantonlar arası geçişin kapalı olmasının tehlikelerini dile getirmişti. Zira kantonlar arasının kapalı olması aralarındaki bağlantı hattının kopmasına, askeri ve lojistik açıdan takviye güç kaydırılamamasına yol açıyordu. Bu durum Kürt Özgürlük Hareketini TC’ye mahkûm pozisyonunda bırakıyordu. Velhasıl devrimin kendi ayaklarının üzerinde durması ve Rojava kuşağının belirginleşmesi açısından kantonlar arası hattın açılması şarttı. Kobani ve Serakaniye arasında kalan Tel Ebyad’ın YPG ve ÖSO’na bağlı Burkan el Fırat güçleri tarafından ele geçirilmesiyle, Kobani ve Cizire kantonları arasındaki bağlantı hattı açılmış oldu.

Böylece sınır hattı YPG denetimine girmiş oldu. Şırnak cizre’den başlayıp Urfa suruç arasında kalan sınır hattında Türk devleti ile PYD komşu olmuş oldu. Kuşkusuz bu durumdan 7 Haziran seçimlerinden tek parti iktidarı çıkamayan AKP-RTE’nin rahatsız olduğunu görebiliyoruz. Fakat Tel Ebyad’ın bu kadar kolay ve çabuk alınması da manidardır. Kobani’de ciddi direniş gösteren DAİŞ’in Tel Ebyad’da neredeyse hiç direnmemesi ve güçlerini Rakka’ya çekmesi düşündürücüdür.

Emperyalist ABD’nin koalisyon güçleri çatısı altında hava saldırılarıyla destek vermesi elbette herkesimi düşündüren bir durumdur. Kapitalizm, gölgesini satamayacağı ağacı bile kesecek bir bilinç ve zihniyete sahip iken,  milyonlarca dolarlık atılan bombalarla savaşın maliyetini neden kendi omuzlarına yüklesin? Hava bombardımanlarıyla neden Kürt özgürlük güçlerine yardım ediyor? En doğal olarak ortaya çıkan soru; bundan çıkarı ne? Yukarı da belirttiğimiz gibi kaybettikleri prestiji düzeltmek ve DAİŞ’in büyümesini yavaşlatarak, kendi denetimlerinde kalmasını sağlamak açısından destek sunduğunu söyleyebiliriz. Fakat bunun yanında da Kürdistan sınırlarının netleşmesini, bölge topraklarının sınırlarında Sunni, Şii ve Kürt olmak üzere üç ayrı devlet oluşturmak istemeleridir. Tel- Ebyad’ın alınmasıyla birlikte batı Kürdistan’ın sınırları şekillenmiş oldu. Diğer yandan DAİŞ güçlerini Rakka’ya çekti. Rakka, Ramadi ve İdlip alanlarının da gerici örgütlerin denetimine girmesiyle Sünni bir devletin sınırlarını şekillendirmiş oldular. Siyaset mühendisliği ile sınırları şekillendiren ABD emperyalizmi kısa ve uzun vadedeki planlamalarında Suriye ve İran’a askeri operasyon seçeneklerini masaya yatırmaktadır. Fakat bunu yaparken de satranç oyununda ki gibi bir strateji izleyecektir. Ve bölgesel savaşı vekâlet savaşları üzerinden yürütecektir. Zira vekâlet savaşı Erdoğansız TC devletine verilmiştir. Diğer taraftan ise emperyalist ABD, Kürt devrimini kendi emperyalist Bloğuna angaje etmek istemektedir. Eğer Kürt devrimini kendine angaje ederse bunu daha sonra tarihsel olarak yaşanmış olan Çaldıran ittifakı temelinde Kürt-Türk ittifakına çevirmek isteyecektir. Bu ittifak, emperyalizm adına bölgede savaşa girecektir. Emperyalist ABD’nin bölgesel planlarından bir tanesi budur. Elbette bu emperyalizmin Kürt devrimini çalma ve kendine yedekleme politikasıdır. Kuşkusuz bu durumun kendisini uzun yıllardır bölgede politika yürüten Kürt kurmayları da gözlem ve analiz etmekte, devrimin çalınması tehlikelerini görmektedir.

Toparlarsak eğer; Tel Ebyad’ın alınmasıyla Cizire ve Kobani kantonlarının geçiş hattı açılmış, Batı Kürdistan sınırları netleşmiş oldu. Ve böylece Türk devleti ile uzunca bir sınır hattında komşu olunmuş oldu. DAiŞ çetelerinin Rakka’ya çekilmesiyle birlikte Arap Sünni Devletinin sınırları da netleşmiş oldu. Kürt devriminin emperyalizm tarafından çalınma tehlikeleriyle birlikte, Türk- Kürt ittifakıyla sonuçlanan bir vekâlet savaşları dönemi de önümüzde ki günlerin tehlikesi olarak karşımızda duruyor. Diğer taraftan ise çözüm sürecini seçim öncesi bitiren Erdoğan’ın Neo Osmanlıcılık hedefi hezimete uğradı. Erdoğansız yola devam etmek isteyen Emperyalist güçler karşısında iktidarda kalma direncini göstermek isteyen RTE’nin, iktidarda kalmasının tek koşulu “savaştır”.  Bu savaş ancak AKP-MHP koalisyonu ile gerçekleşebilir. Erdoğan’ın iktidarda kalmasının tek çıkarı ise savaş çıkarmaktır. Başka da çaresi kalmamıştır. Ama bölgesel hesapları olan emperyalizm buna ne kadar müsaade edebilir? Biz edeceğini sanmıyoruz. Kaldı ki böyle ki bir savaş ve kaosun çıkışı Türkiye devriminin olgunlaşması ve büyümesine yarar. Bu tehlikeyi göze alırlar mı? Erdoğan iktidarda kalabilmek adına bu riske girer. Fakat finans kapital asla bunu göze alamaz.   Bu durumda Erdoğan’ın Malezya uçağına atlayıp gitmekten başka çaresi kalmıyor. 7 Haziran seçimlerinde Erdoğan’ın güç kaybetmesi final değil, başlangıçtır. Önümüzde ki dönem bölge daha karışık ve çalkantılı döneme girecektir.  Fırtınanın şiddetlenmesiyle dalgalar büyüyecek. Büyüyen dalgalarda hazırlık ve önlemlerini alan öncü sörf tahtasını dalgaların üzerinde yüzdürmeyi başarırsa zafere,  dalgaların altında kalırsa tarihi bir yenilgiye mahkûm olacaktır. İşte durum bu kadar nettir…

                                                                                                                                                                          ORHAN AĞIRNASLI

                                                                                                                                                                                    20.06.2015

Önceki İçerikSEÇİM VE EMPERYALİZM
Sonraki İçerikDevrimci Yönelim mi, Yasalcılık mı?