Sorun TAK mı? Yoksa sistem karşısında safların netleşmesi mi?

Kürt sorunu, ya da Türkiye solunun bir kısmı ve aydınlarının Kürt sorununa ve Özgürlük Hareketine yaklaşımı gündeme gelince temel argümanımız hep “Kemalizm’in, resmi ideolojinin Türkiye solunda süren etkisi” olduğu, ondan kopamamak şeklindedir. Bu, doğru olmakla birlikte yetersiz bir açıklamadır. Gerçeklik sadece bu mu? Elbette Türkiye solunda Kemalizm’in etkisinden yeterince kurtulamama, CHP’ye, arasına mesafe koyamamasında, Kürt meselesindeki bu negatif tavrın başka boyutları olduğunu da görmek zorundayız.

 

Bunun temel etkenlerinin başında ezen ulus mantığı, üstenci bakışıdır. Kökeni ne olursa olsun –Örgüt kadrolarının çoğu Kürt kökenli olmasına rağmen kendini ezen ulusa ait hissetme- o psikolojisiyle soruna yaklaşmaktır. Diğer yandan, halkların mücadelesindeki eşitsiz gelişme ve bu eşitsizliğin kafalarda kabullenilmemesidir. 12 Eylül askeri faşist cuntasıyla Türkiye oligarşisi açık faşist karakterini öne çıkararak, Türkiye’de yaşayan herkese açık ve şiddetli bir savaş açtı. Bu savaşta, Türkiye devrimci güçleri kısa bir direnişten sonra yenildi ve büyük oranda fiziksel olarak tasfiye oldu.

 

Çok bilinen yanıyla; Tarih boyunca direnemeyip teslim olanlar ve direniş ruhunu yitirenler, direnmeye devam edenlere sonsuz bir nefret duydular. Duymaları doğaldır; zira kendi teslimiyetlerini anlamlı kılmanın, mazur göstermenin tek psikolojik aracı, direnenleri ve direnişi küçümsemek, aşağılamaktır. Özellikle bu yan ÖDP ve onun kalemşörlerinde çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

 

Bugün gerek ülkemizde gerekse bölgede tüm uluslar arası güçlerce korkunç bir savaş yürütülmekte. Bu savaşın başta geleni ve kışkırtıcısı ise tabii ki faşist Türk devletidir. Kendisinin argüman olarak Kürt özgürlük hareketi ve Kürtleri baş düşman seçen ve korkunç katliam, soykırım vahşeti karşısında Kürtler ve siper yoldaşı Türkiyeli devrimcilerin bir kısmı direniyor, savaşıyor. Bu korkunç vahşet karşısında TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) eylemlikleri nezdinde bir kısım kendisine sol, emekten yana olduğunu söyleyenlerce bir saldırı ve karalama kampanyası başlattılar.

 

Başta şunu söyleyelim, bir kısım eylemliklerinde teknik hatalar olsa da (ki buna dair TAK’ın kendiside gerekli açıklamayı yaptı) meşruu ve hedefleri net eylemliklerdir. Faşizmin baskısı, vahşetti ve zulmü karşısında ezilenlerin, katledilenlerin sesi ve adaletidir. Ankara Merasim sokak, Beşiktaş’ta çevik kuvvete ve Kayseri’de Komando‘lara yönelik eylemlerinin hedefleri net ne ve isabetlidir. O zaman bu hedefler açısından koparılan bu fırtınanın nedeni ne? Bunun nedeni, devletle yüz yüze bir savaştan kaçmak, onun baskı ve demagojisi karşısında sinmektir. “Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz” tehdidi karşısında baş eğmektir…

 

Darbe karşı darbe derken, Erdoğan darbesi, AKP- MHP ittifakı, Kürt Özgürlük Hareketi’ne, devrimcilere ve demokratik kurumlara, kısacası kendisine muhalif olan herkese karşı faşist saldırı, intikam ve linç seferberliği başlattı. Bu da yetmedi savaş “seferberlik”i ilan etti.

 

Erdoğan diktatörlüğü bu saldırganlığının ve AKP-MHP mutabakatın yol açtığı ortam, faşist demagojinin ve tehdidi ne yazık ki kendisine ilerici, solcu diyen bir kısım güçleri de etkiledi. Birçok parti ve yazar da, şövenist akıntıya kapılarak “kınama” yayınlama yarışına girdi.

 

SYKP, ÖDP, EMEP, Halkevleri genel başkan, sözcü ve yazarları bu kınama serisine katılmaktan geri durmadılar. HDP de her zaman ki gibi bir ucundan bu kınamaya katıldı. Ama bunların içinde ÖDP ve onun akıl hocalarından Melih Pekdemir çok daha ileriye gittiler.

 

Bir zamanlar Devrimci Yol’un önderlerinden Melih Pekdemir Bir Gün gazetesinde ki yazısında; “TAK, halk düşmanı bir örgüttür!” diye yazarak, “Hayır, hiç kimse ‘PKK ile TAK ayrı’ demesin. TAK bir takiyye örgütüdür. TAK tarafından yapılanlardan PKK sorumludur ve TAK için söylenenler PKK’ye söylenmelidir. Sol güçlere düşen görevlerden birisi de budur, bunu söylemektir.”

 

Bununla da yetinmiyor devrimcilere, devrimci hareketlere akıl vermekten de geri kalmıyor, “Demokrasi düşmanı, emek düşmanı ve özgürlük düşmanı AKP-MHP koalisyonuna, MC’ye karşı durabilmek için demokrasi düşmanı, emek düşmanı ve özgürlük düşmanı TAK lanetlenmelidir.” diyor.

 

“Böyle zalim bir iktidar, icraatlanyla demokratlara, devrimcilere, halka kan kusturuyorsa, kendisi ve faşist müttefikleri dışında hiç kimseye yaşam hakkı tanımıyorsa, demokratlar ve devrimciler ne yapmalıdır?” (Melih Pekdemir Bir Gün gazetesi 19.12.2016)

 

ÖDP Başkanlar Kurulu açıklaması da farklı değil; “TAK insanlık dışı saldırılarına son vermelidir. TAK’ın eylemlerinin siyasi sorumlusu PKK’dir. PKK ilk adım olarak iç savaşı derinleştiren silahlı eylemlere, bombalı saldırılara koşulsuz son vermeli, silahlı güçlerini sınır dışına çekmelidir. Demokratik Özerklik gibi talepler için kimsenin kimseyi öldürmesine ve kimsenin de ölmesine gerek yoktur.”

 

Melih Pekdemir ve ÖDP ve kınayanlar demek istiyor ki; “sizin eylemleriniz yüzünden AKP faşizminin terörü artıyor.” Aslında bunu derken, kendi reformist düzen içi politikalarının önlerinin tıkanmasından rahatsız olduğunu ifade ediyor. Biz bu anlayışın yabancısı değiliz, bu anlayış Devrimci Yol’un; TKP, TİP vb geçmişte yaptığını bize anımsatıyor, “silahlı eylemler nedeniyle faşizm tırmanıyor” edebiyatının devamıdır. 1980 öncesinde de artan sivil faşist terör karşısında reformist kesim, “provokasyona gelmeyelim” anlayışı savunucuları aynıydılar.

 

12 Eylül askeri faşist cuntasıyla birlikte direnme yerine teslim olmayı seçenleri kimse unutmadı. “Biz örgüt değiliz bir dergi çevresiyiz, devlete karşı savaşmadık, faşistlere karşı kendimizi koruduk sadece…” diyen ve Mamak‘ta direnmek yerine teslimiyeti seçenlerin başında gelenlerden biri de Melih Pekdemir‘in kendisi ve ÖDP geleneğinin ta kendisiydi. Onun için yukarıda da vurguladığımız gibi; ‘’Tarih boyunca direnemeyip teslim olanlar ve direniş ruhunu yitirenler, direnmeye devam edenlere sonsuz bir nefret duydular”, bugün Kürt sorununa ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı duydukları kinin temelinde yatanda aslında budur.

 

Öyle ya, onlar geçmişte milyonları yürütüyordu. Geçmişteki iddialarını hayata geçirememek, muazzam bir devrimci potansiyelin erimesine sebep olmak, buna karşılık aynı iddiaları çok daha geri ve eğitimsiz bir halkın, gerçekleştirmiş olmasının kabullenememektedir. Kendi yenilgisinin hesabını veremeyip Kürt özgürlükçülerinin başarısı karşısında, bin bir gerekçe ile bu başarıyı aşağılamanın yollarını aramaktadırlar.

 

Bu nedenle bir halk düşmanlığından bahsedilecekse, direnenler, savaşanlar için değil, ama teslim olanlara, koskoca potansiyeli çarçur edenlere demek gerekiyor. Bu tür koca sözler etmeden önce dönüp aynaya bakmaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.

 

Aynı kervana daha ”sol” sloganlarla yaklaşan Cephe de bundan geri kalmıyor. O da TAK’ın eylemleri nezdinde tüm öfkesini kusuyor.

 

Diğer yandan da Rojava devrimini hiçleştirmek ve onun dünya ezilenleri açısından yarattığı umudu yok etmek, sıradanlaştırma çabasını baştan beri ısrarla sürdürüyor. Peki, hiç bir gerçeklik ve alanda yaşananlar konusunda en ufak bir bilgisi olmayan, anlaşılan kara propaganda ve onun kalemşörlerini kendisine kaynak alan Yürüyüş dergisi ne diyor?

 

“Kürt Milliyetçileri Emperyalizmin ideolojik ve Siyasi Önderliğini Yaptığı Tasfiye, Uzlaşma ve Teslimiyet Politikalarının Sonucunda Amerika’nın Kara Gücü Oldu! Şimdi Emperyalizmin “Kara Gücü” Olmaktan, “Paralı Asker”‘ Olmaya Giden Yolda ilerliyorlar…” Yürüyüş dergisi 18 Aralık 2016)

 

Ve devam ediyor, Yürüyüş dergisi ne diyor? Öncelikle kendisine kesin, doğru olarak kaynak aldığı habere bakalım;

 

“ABDinin Tel Abyad’da PYDPKK’ll savaşçılara kişi başı 300 dolar verdiği eğitim kampı kuruldu. Suriye’de IŞID’e karşı savaştığı gerekçesiyle ABD tarafından ‘müttefik’ olarak görülen PKK-PYD için kamp kurulduğu bildirildi.” (Mepa Haber Merkezi 22.11.2016) Aynı konuda bir başka haber, “ABDiden PKK’ya 1350 Kişilik Kamp Kıyağı! 300 Dolar da Maaş Veriyorlar…” (Haberler.com, 22 Kasım 2016)

 

Ruh dünyasında olmasını istediği ve hayal ettiğini yakaladığını düşünüyor ki devam ediyor, “Burada En Çok Oportünizme Söz Düşer Kürt milliyet çiliğinin kuyruğundan ayrılmayan oportünist hareketler bu durumu değerlendirmelidirler. En çok onlar konuşmalılar. Evet, bu tabloyu da soyunun. Öyle ya, emperyalizmle girilen ilişkileri savunuyordunuz. Emperyalizmin silahını almak akıllılıktı. Şimdi emperyalizmin paralı ordusu olmak daha fazla akıllılık, ayrıca yeni fırsatlar sunu yordur, değil mi? Şimdi bunları yazın, bunları soyunun. Emperyalizmle ilişkileri o kadar çok soyunun ki, ilericilik adına kelime dağarcığınızda tek bir kelime ye yer kalmasın. Emperyalizmin ordusu olmak nasıl bir şeydir ve emperyalizmin orduları kimlere karşı savaşır? Sizden bunun teorik açıklamalarını bekliyoruz.” (Yürüyüş Dergisi 18 Aralık 2016)

 

Yukarıda uzunca aldığımız alıntı da böyle diyor Yürüyüş dergisi.

 

Halk cephesi, ya da Yürüyüş dergisinin Kürt Özgürlük Hareketine yönelik düşmanca yaklaşımı bilinen bir gerçeklik, bu kimse açısından sır değil. Ama bunu yaparken de bir somutluk ve iddia ettiği gibi devrimci bir norma sahip olmalıdır. Bunu beklemek en doğal hakkımız ama nerede, ne olduğu belli olmayan, kaynağını araştırmadan bolca teslimiyet, ihanet zırvalamalarının sıralandığı sayfalarca yazının kaynağı bir haber sitesi. Alandan bir habersiz, Esat’la kol kola yürüyor (öyle ya Esat anti-emperyalist, bir zamanlar DAİŞ’e de öyle diyordu ya) , ama bir zahmet edipte Rojava’ya uzanamıyor, ne oluyor bitiyor araştırma gereği duymuyor. Bir haber sitesinin haberini kendisine kaynak alıp sadece kinini kusuyor. Sadece Kürt Özgürlük Hareketine de değil, aklı sıra HBDH içinde yer alan devrimci hareketlere de soru soruyor, laf ediyor. Peki, böyle bir kamp veya böyle bir eğitim var mı? HAYIR, ama onlar için bu önemli değil, önemli olan onların söylediği ve olmasını istedikleridir.

 

Bugün ülkemiz ve yaşadığımız coğrafyada haklarımızla emperyalist, faşist güçler arasında varlık ve yokluk savası yaşanıyor. Ve bu temelde ülkemiz ve bölgede herkes saflaşıyor, aynılar aynı, ayrılar ayrı konumlanıyor. Ya onların deyimiyle; ‘baş eğeceğiz’ ya da onları hak ettikleri çöplüğe yollayacağız. Bu koşularda tüm halktan, emekten yana olanların aralarındaki farklılıkları bir yana yiterek, birlik olmak zorundadır. Halklara karşı sorumluluk duymakta bunu gerektirir. Tersi bu güçlere fikir farklılığı adına solda destek sunmak, onların gücüne güç katmaktır.

 

Bunun yolu da başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere, ülkemizde ve bölgedeki tüm devrimci, ilerici güçlerle ittifakını geliştirmek ve yoldaşlaşmaktan geçmektedir.

 

Şemdin Şimşir

26 Aralık 2016

Önceki İçerikYeni bir yılın arifesindeyiz…
Sonraki İçerikFaşizme Ölüm Halklara Mutlu Yıllar