Siz hangi taraftasınız?


 

Tecride karşı devam eden süresiz – dönüşümsüz açlık grevlerinin amaçlarından birisi de vicdanı uyandırmaktı. Toplumların unuttuğu, birlikte yaşamın kilidi olan o vicdan, maalesef ki hala uyanmadı. Ve zindanlarda ölüm oruçları, uyanmayan o vicdana karşı başladı, vicdanın sustuğu yerde sahi yaşamın bir anlamı var mı?

Çocukları zindanlarda bedenlerini açlığa ve ölüme yatırmış binlerce anne, Kürt kadının barış simgesi olan beyaz tülbentlerini takarak, bu sessizliğe, vicdansızlığa karşı günlerdir seslerini duyurmaya çalışıyor. Gebze’de, Amed’de ve de bir sürü cezaevi önünde anneler, çocuklarının direnişlerine destek oldu. Anneler devletten değil, vicdan sahibi olan insanlardan bir an önce bir çözüm bulmaları çağrısında bulunuyor. Anneler, direnişte ve binler ise suskun.

Diyalektiğin ters yüz olduğu bir döneme tanıklık ediyoruz hep birlikte. Newroz’a katılan binlerin kenti Amed’de bile anneler ve bir kaç yüz insan dışında direnen kimseyi görememek, faşizmin katmerleşmesine sebep olmuş durumda. Faşizmin çarkından geçerek, insani vasfını yitiren kolluk güçleri ise annelere saldırıyor, durmadan.

Hergün sosyal medya üzerinden “kahrolsun” diyen cümleler, sanki bir tiyatro oyununu seyreden gariplikler. Çoğaldıkça, zihnin her hücresini çürüten sanal isyandan daha ileri gitmeyen suskunluk bu, başka bir şey ifade etmiyor. Annelere saldırıldı. Annelerimize, gözümüzün önünde saldırıldı. Bunun başka bir cümlesi var mı artık?

O anneler neden direniyor farkında mısınız? O anneler bir türlü tek sese dönüşemeyen, hergün katliama uğrayan Kürt’ün, bir türlü beraber yürümeyi başaramayışına karşı direniyor. O anneler, sanal dünyada vicdan yapan binlerin samimiyetsizliğine karşı direniyor. O anneler, yaşatmak için direniyor. O anneler, her taraftan toplumu kuşatmış faşizme karşı direniyor. O anneler, faşist Tayyip’in beyni ve vicdanı çürümüş güruhuna karşı direniyor. O anneler, laf yarışı içerisinde olup, direnmekten korkar hale gelen boşboğazlığa karşı direniyor. O anneler artık “tek bir evladımızı daha kaybetmeyeceğiz” demek için direniyor.

Bir anne için çocuğu kalbidir, kalbi zindanda. İnsan kalpsiz yaşar mı? Bir toplumun, halkın özgürce yaşamı için bedenlerini açlığa ve de dolayısıyla ölüme yatırmış binler var. Toplumların da, halkların da total bir kalbi var. Tüm direnenler de toplumun kalbidir, o susarsa, dinerse toplum yok olur.

Bu annelerden birisi de, oğlu 137 gündür Strasbourg’da, süresiz–dönüşümsüz açlık grevinde olan Deniz Sürgüt’ün annesi. Gün be gün eriyen Deniz, yüzünde bir saniye bile eksilmeyen gülümsemesiyle her gün bizi karşılıyor. Deniz yüzünde bahar taşıyor her an. Yazamıyorum bile artık kendisini. 14 direnişçi ile ilgili ne yazsam, onları tanımlamakta eksik kalıyorum.

En son yaşam alanında kendisini ziyaret ettim. Yatağındaydı ki günü artık yataklarında geçiriyor direnişçiler. Deniz, gözlerinin üstüne kefiye koymuştu. Orada olmama rağmen, eylemcileri gün içerisinde görmek çok mümkün değil. Sağlıkları açısından bu önemli. 137 gündür 100 metre karelik bir alanda, eylemlerine devam ediyorlar.

Ona bakarken farketti, gözlerinin üstüne koyduğu kefiyeyi kaldırdı. O kocaman gülümsemesine, hafif bir hüzün düşmüştü. “Heval” dedim.

“Heval Barış” dedi. Gün içerisinde annemle konuştum. O anlattıkça ben sustum. Kürt halkının bir fotoğrafı çiziliyordu. Deniz Sürgüt babasını 1996 yılında bir trafik kazasında kaybettiğini ve o günden beridir annesinin yasta olduğunu söyledi. Başına taktığı 23 yıllık siyah başörtüsü, Kürt halkının önemli bir geleneğinin simgesi.

Kürt kadınları, yas zamanı başlarına siyah, barış için ise başlarına beyaz tülbent takıyor. Deniz’in hüzün bahçesine oturmuştum. “Annem ile gün içinde görüntülü konuştum. Başında beyaz tülbent vardı” dedi. Annesi Deniz’in şaşkınlığını görünce, ”sabah dedim ki oğlum direniyor. Ben ise hala yas tutuyorum. Oğlum yaşam için direniyor. Beyaz tülbent takmam gerektiğini anladım.”

“Annem politik biri değildi” dedi, Deniz. “Biliyor musun, bugün başına beyaz tülbentini takıp, eyleme gitmiş diğer annelerle.” Deniz’in yüzünde gördüğüm hüzün, meğersem annesinden duyduğu gurur, annesinin onu anlamasının mutluluğuydu. Annesinin kalbiydi Deniz.

Daha önceki bir sohbetimiz aklıma geldi. O sohbette Deniz demişti, “Kürt halkı, çocuklarıyla politikleşti.” Bunu tekrar dile getirdi Deniz.

Deniz’in yanından ayrılıp, bahçeye çıktım. Bahçede biriken güvercinlere bakarken direniş komitesinden Xelil elinde yem ile geldi. “Güvercinler” dedim, “Sayıları gün geçtikçe çoğalıyor.” Xelil, “İlk zamanlar iki güvercindi” dedi. Eylemcilerden Ekrem Yapıcı o iki güvercini beslemiş. Her gün beslemeye başlamış ve gün geçtikçe sayıları 12’ye ulaşmış. Xelil, binanın çatı arasına sıkıştırılmış, hasırdan sepeti gösterdi. “Heval Ekrem güvercinlere yuva yaptı.”

Yuvaya baktım, iki yavru güvercin yeni yaşama gözlerini açmış, annelerini bekliyordu.

Bir tarafta bedenlerini açlığa yatırıp yeni yaşamı örgütleyip anne ve yavrularına kucak açanlar, diğer tarafta ise “annelere” el kaldıran cerahat. Siz hangi tarafsınız? Artık karar verme zamanı. En kutsala el kaldırıldı, annelerimize. Siz hangi taraftasınız, karar verin…

BARIŞ BALSEÇER – Yeni Özgür Politika 04.05.2019

 

Önceki İçerik1 Mayıs’ın ardından
Sonraki İçerikZürih’teki 3 günlük açlık grevi eylemi sona erdi