Orhan Yılmazkaya, bu toprakların en koyu gericilik ve tasfiyecilik döneminde bile devrim uğruna gözünü kırpmadan ölüme gidebilen devrimci militanlar çıkarabildiğini bir kez daha gösterdi. Sorun, bu samimi ve kararlı devrimci önderleri, devrimci çizgiyi doğru anlayabilmek, gerçekten zafere götürebilecek olan bu devrimci çizgi altında birleştirebilmekte. Geleneksel solun hiçbir geleceği olmayan, sitemin sınırları içinde şu veya bu grubunun saflarında heba olup gitmek değil… “Bütün ideolojik ayrılıkların temelinde devrim isteyip istememeye değil, devrim yapmak için yola çıkmaya cesaret edip etmemeye dayanıyor. İşte bu yüzden devrim için savaşmayana sosyalist denmez…” (M. Çayan)
Orhan Yoldaş, silahlı eğitim kampının bitiş töreninde yaptığı konuşmada, Kartacalı ünlü komutan Hanibal’a atfen, “Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız!” diyordu. Bununla, bir yol bulamadığımız için burada yeni bir yol açıyoruz mesajını veriyordu. Ve o yaşamıyla, söylemiyle eylemiyle yürünecek yol, izlenecek çizgi, halklarımızı devrime, zafere taşıyacak, bugünün Türkiye’sinde gösterdi. Bu yol, bu çizgi yeterince açıktır. Bunu başarmak ise kendi öz görevimizdir. Dünün ve bugünün devrimci kuşaklarına, halklarımıza karşı görevimizdir. Orhan Yılmazkayalar’ın anısına karşı ödenmesi gereken borcumuzdur.
O teoride söylenipte pratikte hep unutulan gerçekliğe pratiğiyle yol gösterici oldu. Her tarihsel dönemin belirlemesini yapan önderlerin yolunda gitti. Tüm sinmişlik karşısında Türkiye devrim hareketinin yeni dönem yöneliminin ne olması gerektiğini gösterdi. Kürdistan dağlarında ayrılırken yaptığı konuşmada; “…Burada gerçek anlamda yoldaşlığı, sosyalizmi yaşıyoruz… Yediğimiz ekmeğin hakkına varacağız…” derken Kürt, Türk siper yoldaşlığının geleceğin temel yönelimi olacağını ifade ediyordu. Evet, bundan sonra Türkiye devrim mücadelesi; kentli, silahlı ve Kürtlü olmak zorundaydı. O gün bu sinmişliği, yasalcı reformist yetmez ama evetciler, statükoculara, teslimiyeti teorileştirenlere karşı doğru yönelimin ne olması gerektiğini destansı direnişiyle parçalarken, bunların yoğun saldırısına hedef oldu. Salt düşmanın her türlü alçakça, kuralsızca saldırısı değildi. MİT raporunda ne diyordu; “… Sol bu konuda zaten yapmamız gerekeni çoktan yaptı…” evet statükoyu korumak isteyenler, Kürdü görmek duymak istemeyenler her türlü devrimci değerleri ayaklar altına alarak bu saldırı kampanyasında yarışa girdiler. Ama işte bugün Rojava devrimi, Kobani direnişi ve Halkların Birleşik Devrim Hareketi adımı geçte olsa bu yönelimin karşılık bulması oldu. Gerçekler inatçıdır, tüm yok sayma ve karartmalar karşısında o kendi tarihsel doğruluğunu ortaya koyar…
“Söz geri alınabilir ama eylem asla” diyordu Orhan yoldaş. O, sözünü geri almadı. Geri alınacak hiçbir söz söylemedi. Direnişiyle söyledi, özgürlüğün kurtuluş yolunu gösterdi. Faşizmin, oligarşinin yüzüne eylemiyle söyledi. Yine Fidel Castro’nun bir mektubundan “Şerefle ölmek için insanın yanında başkalarının da bulunması gerekmez” cümlesini örnek veriyordu. Söylediği her sözün, her cümlenin, her belirlemenin onun hayatında belirleyici bir yeri ve anlamı olduğunu son anlarında da göstermiş oldu dost düşman herkese, çok önceden söylemişti: “Şerefle ölmek için, insanın yanında başkalarının da bulunması gerekmez.“
Türkiye devrimi için bir cesaret ve onur yücelişi olan, Orhan Yılmazkaya’yı, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Fars tüm halklar, tüm kesimler tanımalı, bilmeli ve öğrenmelidir. Kendi tarihini öğrenir gibi hem de, Pir Sultan gibi, Şeyh Bedrettin gibi, Kızıldere gibi…
“… Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği için savaşıyoruz, emperyalizme karşı, Faşizme karşı savaşıyoruz… Biz düşeceğiz, fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü Thomas Müntzer’lerden, Şeyh Bedrettin’den, Mahir Çayan’lardan, İbrahim Kaypakkayalardan ve Deniz Gezmişlerden beri sürdüğü gibi.”
Orhan Yoldaş, sesinde sözünü ettiği büyük devrimcilerden miras kalan gurur, kararlılık ve otoriteyle böyle sesleniyordu. Orhan yoldaş bu mirası sesine yansıtmakla kalmadı; yılların kahırlı mücadelesiyle biriktirdiği bilgiyi, ahlâkı ve devrimci kararlılığı eyleme de geçirdi. Düşmana teslim olmadı. Bostancı Direnişi’yle bizlere Müntzer`lerden, Bedrettin`lerden, Mahir`lerden Deniz`lerden, İbo`lardan beri gelen emekçi halkların özgürlük mücadelesine ve bu mücadelenin zafere kadar süreceğine olan inancını taşıdı. Türkiye devrimci hareketinin böylesine yenik ve sinik üçüncü dönemini kapatmak ve zafere giden dördüncü dönemini açmak için güçlü bir çağrı yaptı. Türk ve Kürt halklarının kardeşliğine, Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin kan kardeşliğine kararlıca bağlılığı anıtlaştırdı.
Orhan yoldaş, Bostancı Direnişi’yle düşmanı en üstün olduğu koşullarda boğacak, kendi operasyonunda teslim alacak, kendi yayınına yasak koydurtacak kertede teslim alınamaz devrimci onuru bayraklaştırdı.
Orhan yoldaş, Bostancı Direnişi’yle, devrimci tarihimize ait az çok unutulan, unutulmak istenen, devrimci değerlerimize ait az çok kaybettiklerimizi bizlere yeniden anımsatıyordu.
Orhan yoldaş, Bostancı Direnişi’yle, fırsatçı ve teslimiyetçi üçüncü döneme son verme kararlılığını, zafere kadar sürecek yeni bir döneme özeleştirel bağlılığı eylemleştirdi. O sadece sözle kalmadı, sözü pratiğe döktü. Fırtınanın her yanı sardığı bugün, Orhan Yılmazkayacı devrim ve mücadele çizgisine her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğudur.
Bugün Orhan yoldaşın işaret ettiği yoldan geçerek, Kürt yoldaşlarımızla el ele, omuz omuza kendi düşük üçüncü dönemimizi kapatıp, dördüncü dönemi açabilmek için proletaryacı ama “yığın öncüsünü önde görmek ister” ilkesini göz ardı etmeyen öncü irade, örgüt ve eylem bağlamını kuran. Kürt özgürlük hareketiyle dayanışmayı bayağı bir enternasyonalizm kavrayışından öte Türkiyeli bir devrimin stratejik gereği sayan. Bizim acılarımızı ve değerlerimizi kendi liberal sahtekârlıklarına malzeme yapan küçük burjuva ve burjuva aydın sürüsünden tiksinen. Ama bütün bunları Leninci marksizmin bir devrim doktrini olduğunu bir an için olsun unutmadan yapan militan bir sosyalizm çizgisini, yani dördüncü dönemin temel özelliklerini bayraklaştırmakta. Orhan yoldaşın yapmaya çalıştığı gibi kurumlaştırıyoruz. Bunun en önemli adımıysa Halkların Birleşik Devrim Hareketi perspektifini doğru kavramak ve bunu yaşamda pratik kılmaktır… Belirleme o gün konmuştu; “…Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği için savaşıyoruz, emperyalizme karşı savaşıyoruz, Faşizme karşı savaşıyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın Kürt ve Türk halklarının mücadele birliği…”
Orhan yoldaş düştü… Ama son sözlerinde “mutlaka sürecek” dediği gibi kavga bütün baskıya, bütün zulme, bütün ihanetlere karşı düşmedi, Ortadoğuya yayıldı, dahada gelişti, daha emin adımlarla büyüyor, büyüyecek…