SEÇİM VE EMPERYALİZM

2015 seçim süreci diğer seçimlere göre daha kritik bir öneme sahipti. Fakat bu seçim sürecinin siyasi okumasını sol hareket, AKP-RTE üzerinden yaptı. Kuşkusuz bu yanlış bir okuma değil, ancak eksik bir okuma olduğunu söyleyebiliriz. Zira süreci iyi okuyamasak tarihin bize sunacağı devrim fırsatlarını kaçırmış oluruz. O yüzden süreci iyi değerlendirmek ve ezilen sınıfın lehine çevirmek de öncünün elzem görevidir.

Biz daha çok seçim sürecini değerlendirirken ağırlıklı olarak emperyalizmin bölgesel hesapları üzerinden değerlendireceğiz. Çünkü emperyalist güçler bölgeye dair politikalarını masaya yatırırken TC devletinin jeo-stratejik önemini göz ardı edemezler.  Emperyalizmin önümüzdeki dönem bölgesel politikalarında izleyecekleri rotada TC devletinin pozisyonunun ne olacağı, bu pozisyonlar karşısında devrimci hareketin nasıl konum alacağını ve alması gerektiği üzerinde duracağız. Bizim için asıl nokta burası. Bu bağlamda önce emperyalizmin bölgeye dair izleyecekleri politik hattın gidişatını ve bu gidişatta Türkiye’deki seçimlerin emperyalistler açısından önemini değerlendireceğiz.

SSCB’nin çökmesiyle birlikte iki kutuplu dünya sona ererek, soğuk savaş dönemi kapanmış oldu. Böylece dünya tek kutuplu bir hale geldi. Dolayısıyla yeni pazarların ortaya çıkmasıyla birlikte bu pazarların paylaşımı ve dağılımı da emperyalist güçlerin gündemine gelmiş oldu. Finans yapısı silah ve enerji alanlarına dayalı olan ABD, yeniden paylaşımın öncüsel rolünü oynadı. Zira ikiz kuleler saldırılarını sebep göstererek, Afganistan’a askeri müdahale gerçekleştirdi.  Ardından 2003 yılında Irak topraklarına askeri müdahalede bulunarak Ortadoğu bataklığına saplanmış oldu. AB emperyalistleri ise daha temkinli yaklaşarak, bu süreçte askeri açıdan destek sunmazken, yeniden paylaşım sürecinin finans kısmını üstlenmiş oldu. Fakat Ortadoğu toplumlarının kadim yapısından dolayı, üst yapının hâkim sınıf dinamikleri mezhepsel farklılıklara göre değişebilen bir özelliğe sahipti. Saddam döneminde Sünni mezhepli iktidar ağırlıkta olmasına rağmen, ABD’nin askeri müdahalesinden sonra Şii mezhepli eksen iktidara gelmiş oldu. Böylece Irak’ın siyasi pozisyonu ABD’nin denetiminden çıkarak, İran eksenine kaydı. Ortadoğu’da dengeler her zaman değişebilen bir özelliğe sahip. Siyasi dengelerin kaygan olduğu bu coğrafya da, emperyalistlerin güvenilir yani işbirlikçi müttefik bulmalarını zorlaştıran bir durum.

Oğul Bush döneminde aktif savaşı öne çıkartan neoconlar, Barak Obama’nın başkanlığa getirilmesiyle pasif ve kontrollü bir süreç izledi. Niyet İran’ın işgali olmasına rağmen, Irak’ta istikrarı tam alamamalarından dolayı bir süre bölgesel politikalarını rölantiye alan ABD, Rusya’yı Kafkaslarda zayıflatmak, askeri ve siyasi üstünlüğünü arttırmak için Gürcistan ve Ukrayna’ya siyasi müdahale de bulundu. Fakat Rusya’nın erken müdahalesiyle ABD’nin istediği Kafkaslar politikası istenilen sonucu vermedi.

Suriye’de başlayan iç savaş süreci, Emperyalist güçler tarafından Suriye’nin müdahalesini gündeme getirmiş oldu.  ABD, AB gibi emperyalist güçler ve yerel-işbirlikçi TC ve Katar gibi ülkeler rejime karşı silahlanan güçlere askeri ve lojistik destek sundular. Fakat Rejim, İran ve Lübnan Hizbullahının desteğiyle ayakta kalmış oldu. Emperyalist ve yerel gerici işbirlikçi güçlerin, rejim karşıtı olarak gördüğü radikal İslamcı örgütler, kendi denetimlerinden çıkan bir hale geldi. Kendi yarattıkları DAİŞ gibi çeteler kendilerini de tehdit eden hale geldi. Dolayısıyla bölgesel politikalarını devam ettirecek yerel güvenilir güç bulmakta bu tarz gruplarla ilerleyemeyeceğini anlayan emperyalistler, bölgede en güvenilir gördükleri müttefikleri olan TC ile yola devam etme kararı aldılar. Ancak yola devam etme kararını RTE olmadan, onun ipini çekerek aldılar. Erdoğansız, içte istikrarın sağlanıldığı bir düzenleme ile Suriye ve İran’a karadan operasyonun startını verecekler. Mevcut momenti vekâlet savaşlarıyla yürüten emperyalist güçler, önümüzdeki dönem bizzat kendilerinin de aktif savaşa katılacağı bir döneme girecek. Kafkaslarda aktif savaşı yürütecek olan emperyalizm, Ortadoğu’da TC devletine vereceği vekâlet ile savaşı sürdürecek. Bunun içinde TC devletinin seçimlerinde Erdoğansız bir seçeneği uygun gördüler. Fakat 2016 Amerikan seçimlerinde de Obama sız bir dönem başlatacaktırlar.

X                                 X                                                   X

AKP iktidarının iç ve dış politikadaki başarısızlıkları nedeniyle daha çok saldırganlaşarak, seçim sürecine girmiş oldu. DAİŞ gibi çetelere yapmış oldukları yardımların ortaya çıkması, çetelere göndermek üzere yola çıkan silah dolusu mit kamyonlarının deşifre olması ve diğer taraftan Cemaatle ters düşmeleri ve baskıcı iç güvenlik yasaları vs tüm bunlar AKP’nin iç politikada sertleşmesine varan ve bunu da aşan rezil ve ahlak sınırını zorlayan pozisyona kadar gelmesine yol açtı. Dış ve iç politikadaki siyası başarısızlıkları kitleler ve uluslararası kamuoyu nezdinde itibar kaybetmesine yol açtı. Dolayısıyla iktidarlarını korumak adına cumhurbaşkanı olan RTE bile seçim sürecinde kendi anayasal hukuklarını bile hiçe sayarak, Başkanlık sisteminin gelmesi için il il dolaşıp mitingler düzenleyerek seçimde aktif rol oynadı. Tüm kışkırtma ve hukuksuzluklarına rağmen istedikleri başarı ve sonuca ulaşamadılar. Böylece bir BOP projesi ekseninde getirilen AKP-RTE’nin dönemi, emperyalistlerin bölgesel politikaları gereği son bulmuş oldu. Dolayısıyla seçimler bir ara sınıf iktidarından çıkarak oligarşik iktidarın yeniden yapılandırıldığı, tefeci-bezirgân sermaye ile finans-kapital sermayenin temsilcilerinin uzlaşacağı bir siyasal geçiş dönemi olacağı aşikârdır. Uluslar arası ve Türkiye topraklarında ekonomik kriz hızla derinleşiyor. Krizin çıkışı ancak bölgesel bir savaşın yoğunlaşmasıyla olacaktır.  

HDP’nin seçimlerde başarı elde etmesi, AKP’nin tüm provokasyonları ve engellemelerine rağmen gerçekleşmiş oldu. Başkanlık sistemiyle Neo-Osmanlıcılık düzenine geçmeye çalışan AKP-RTE’nin tüm planları HDP’nin barajı aşmasıyla birlikte bozulmuş oldu. HDP’nin barajı aşması gericiliğe karşı bir ileri mevzi olsa da, siyasi istikrarsızlığın çözüleceği anlamına da gelmiyor. Zira HDP’nin barajı geçmesi Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilerin politik alanlarının genişlemesi ve kitle meşruiyetinin sağlanmasında manivela rolü oynayacaktır. Yoksa HDP bir devrim partisi ya da nihai kurtuluş partisi değildir. Daha öncede açıklamalarımızda belirttiğimiz gibi HDP,  sosyal demokratik yâda demokratik sol potansiyelin örgüt ve siyaset gelişkinliği elbette ki Anadolu devriminin sorunlarının çözümünde kolaylaştırıcı imkânları da sağlayacaktır. Şu tehlikeye düşülmemelidir! Barajın aşılmasıyla rehavete kapılıp, asli alanlar(illegal ite) tali alanlara düşürülmemelidir. Barajın aşılması kısa vadede soluk aldırsa da uzun vadede düşman, saldırı dozajını arttıracaktır.

AKP-RTE, seçim öncesi yapılan dolma bahçe görüşmelerini yok hükmünde sayarak, çözüm(süzlük) sürecini askıya almış oldu. Roboski ve Paris katliamlarının da sorumluları olmaları ve en sonda kobani sürecinde aldıkları siyasi tutum, AKP-RTE’nin Kürdistan’da tabela partisi olmasını hızlandıran etken oldu. İktidara kim gelirse gelsin Kürt realitesini görmezden gelemeyecektir. Eğer AKP-MHP koalisyon hükümeti kurulursa, kurulan hükümet savaş hükümeti olacaktır. Buda iç savaştır. Velhasıl bu durumda KÖH daha önce başlattığı devrimci halk savaşı stratejisini devreye sokacaktır.

Sonuç olarak emperyalist güçler önümüzdeki dönemde vekâlet savaşları üzerinden pozisyon alacaklardır. Vekâlet savaşlarını bölgedeki politik dengelerin her an değişmesinden dolayı istikrarlı, güvenilir müttefikler bulamayan emperyalist ABD, NATO üyesi olan TC ile aktif savaşı yürütecektir. Bu savaşı Erdoğansız bir TC devleti ile sürdüreceklerdir. Erdoğan’ında tepe taklak gideceğini bilmesinden dolayı gerilim ve baskıyı daha da arttırarak, siyasi istikrarsızlığını devam ettirecek. Zaten uzun süredir olmayan çözüm sürecini askıya alması, gerici ve hukuk dışı yasalar çıkartması bundan dolayıdır. Siyasi istikrarsızlık ve yönetim(sizlik) boşluğunun oluşması, Anadolu devrimcileri açısından fırsatlar ve olanaklar sunacaktır. Devrimci Savaşının yükseltilmesinde, iktidarın “zor”una karşı devrimci “zor”u devreye sokacak olanların kitle gücünü de HDP oluşturacaktır. Anadolu solu ve devrimcileri AKP gericiliğine karşı nasıl ki HDP’ de birleşerek demokrasi alanında ileri mevzi oluşturmuşlarsa, Şimdi Anadolu devrimcileri askeri alanda da birleşerek savaş mevzilerini oluşturmaları başarının ve devrimin zaferini sağlayacaktır.  Böylece tarihin beşiği Anadolu ve Mezopotamya da devrimin geleceği ve mevzisi mayalanacaktır…

                                                                                                                                                                  Burhanettin Yıldız

                                                                                                                                                                  10.06.15 

Önceki İçerikBeklenen Demokratik Deprem Gerçekleşti
Sonraki İçerikTEL EBYAD: YA SONRA?