Zorlu bir süreç yaşanıyor. Sömürücü, asalak faşist sistemin çöküntü içinde olduğu bir süreçte, toplumsal muhalefet ve devrimci öncünün daha aktif, atılgan olması gerekirken, tam tersi bir pratik içindeyiz. Ciddi anlamda faşist diktatörlük karşısında perspektif eksikliği ve iradenin zedelendiği, pratikte devrimci çizgi ve irade de kırılma ve sapmalar ortada. Bunun için pratik, düşünce ve inançlarımızın doğruluklarının, zayıf ve hatalı yanlarının sonuçlarıyla sınandığı, görüldüğü bir faaliyetlilik ve eylem sürecidir. Düşünce de yaşam içindeki ilişki ve çelişkilerin en gelişkin ve soyut halidir. Düşünce kendisinden önceki birikimlerin, yaşanan tüm deney ve tecrübelerini ve hedeflenen amaçların zihinsel toplamıdır.
Lenin diyor ki: “… teorinin olmayışı, devrimci bir akımın var olma hakkını ortadan kaldırır ve onu eninde sonunda kaçınılmaz olarak siyasi iflasa mahkûm eder.” (Örgütlenme, S.45)
Ancak düşünce sistematiği iç bütünlük taşıyan ve gelişen koşullara göre kendini yenileyen bir yapılanma sağlıklı bir yapılanma olabilir. Yani düşünsel-ideolojik gelişim ile pratik süreç iç içe ve birbirini geliştiren, tamamlayan tarzda ele alındığında teori ve pratiğin bütünlüğünden söz edilebilir.
Ve gerçekte ise, ideolojilerde süreçte defalarca doğrulukları, ya da yanlışlıkları sınanmış düşüncelerin kalıba dökülmüş bir biçimidir ve gelişim-değişime açıktırlar. Tarihte ya da toplumlarda mutlak bir ideolojik birlik ve şekillenmeden bahsetmek mümkün değildir.
İdeolojik birliktelikler ancak ideolojik mücadele, eleştiri-özeleştiri, ikna, eğitim ve araştırma sonucu yaratılıp geliştirilebilir ve pratik bir bütünlüğe ve şekillenmeye yol açarlar. Bu da, ortak-paylaşımcı, daha doğrusu kolektif bir çalışma yönteminin uygulanmasından geçmektedir. Bunun olmadığı yerde ideolojik birlik ve mücadelenin devrimci tarzda gelişmesi, pekişmesi mümkün değildir.
Doğru devrimci değişme ve gelişimin uygun verili koşullar, çaba içerisinde ortaya çıkıp güçlendiği unutulmamalıdır.
O halde, ideolojik mücadele sınıfsız topluma kadar devrimci bir örgütlenme içerisinde kendi platform ve kurallarını yaratarak süreklileştirilmeli, düşünsel ve ideolojik üretim örgütsel ve pratik sürecin önünü açan devrimci bir işlev görmelidir. Bu bir yanıyla örgütlü bir güç olarak siyasal gelişmelere, siyasal gündeme güçlü, katılımcı politikalarla müdahale etmek için de bir zorunluluktur.
Yani kolektif bir çaba olmadan tüm gelişmeleri izleyebilmek ve toplumu analiz ederek yönlendirici politikalar geliştirmek mümkün değildir. Günümüzde politikaya güç kazandırmak ve kitleler için temel bir faaliyet haline getirmenin yolu, politikanın oluştuğu zemin ve platformların her türlü kişisellikten ve çıkar dayatmalarından kurtarılarak devrimci ilke ve kurallar temelinde güçlendirilmesinden geçmektedir.
Kısaca, devrimci bir örgütlülükte ideolojik mücadele, ideolojik birlik ve örgütsel gelişim süreçlerini birbirinden ayırmak mümkün değildir ve bunlar birbirini etkileyici, ya da belirleyici öneme sahiptir.
Kuşkusuz tüm bunlar siyasal mücadele ile, yani pratik mücadele süreci içinde düşmana karşı mücadelenin deney ve birikimleriyle birlikte ele alındığında, her alanda kat ettiğimiz devrimci gelişimin tüm boyutlarını görebilmek, anlayabilmek mümkündür.
Bu noktada, sorunlarımıza yaklaşırken ve çözüm yolları ararken ideolojik, siyasal, örgütsel ve pratik sürecin bütünlüklü bir anlayışla ele alınması ve devrimin çıkarlarının ön planda tutulması gerekmektedir.
Geçmişle, tasfiyecilikle ve yarattığı tahribatlarla hesaplaşma da bu doğrultuda olmak zorundadır. Elbette ki bir çırpıda geçmişten ve tüm olumsuzluklardan kurtulmak mümkün değildir. Bir dönem daha belirli sıkıntı ve zorluklar önümüzü tıkama, ufkumuzu daraltma işlevi görecektir. Bunları her defasında sabırla, inatla yenmek ve yenilerini de yenmeye hazırlanmak zorundayız.
Bugün Devrimci Hareketi yeniden ayağa kaldırma çabamızı ideolojimizde, ilke ve kurallarımıza uyumumuzda, örgütlü hareket tarzımızda, görev ve sorumluluklar karşısında ortaya koyduğumuz bilinç ve duyarlılıkta, kişiliğimizde, yaşamın her alanında yaratıcı ve üretken emeğimizde toparlarsak, bir bütün olarak davaya bağlılığımızda somutlamamız gerekir.
Kuşkusuz savaşçı bir örgüt faşizme karşı mücadele içerisinde ciddi disiplinli bir çalışma, sağlam bir ideoloji ve kadrolaşmayla yaratılır. Böylesi bir gelişme birkaç eylemle, birkaç başarıyla, birkaç “kıvılcım”la, acele verilmiş kararlarla, günlük politika ve düşüncelerle “şu işi de kurtaralım” anlayışıyla sağlanamaz.
Bugün uzun vadeli, sabırlı, sebatlı ve programlı düşünmek ve hareket etmek zorundayız. Henüz oligarşiye ve emperyalizme karşı yıllarca sürdüreceğimiz mücadelenin başlangıcında olduğumuzu bilerek, çıktığımız bu yolda emin ve sağlam adımlarla, düşmana ve liberalizme inat yolumuza devam etmeliyiz.
Kuşkusuz bu yolda düşenlerimiz, ileri atılanlarımız, geride kalanlarımız da olacaktır. Ama hiçbir zorluk bizleri yolumuzdan alıkoymamalıdır.
Beklentilerimizin ve ideallerimizin bir gerçekliğe dönüşmesi ve yeniden ayağa kalkma sürecinin başarıyla tamamlanması isteniyorsa, maddi-manevi tüm birikim, yetenek ve olanaklar örgütlü̈ çalışmaya sunulmalı, eleştiri-özeleştiri, ikna, eğitim ve uyum süreci de örgütsel ve pratik birlik süreci içinde ele alınmalıdır.
Silahlı mücadeleyi besleyecek güçlü legal, yarı-legal ve illegal kanallar ve bu kanalların oluşacağı çalışma alanları, kurum ve örgütlülükler yaratılmadan faşizme karşı silahlı mücadelenin sürekliliği ve başarısı sağlanamaz.
Tüm faaliyetlerimiz faşizme ve emperyalizme karşı yürüteceğimiz devrimci şiddeti devrimci bir örgütlülük potasına aktaran, onu besleyici, halkla bütünleştirici, savaşçı, örgütçü, yönetici insan yetiştirici bir anlayışla ele alınmalı ve güçlü bir yeraltı örgütlenmesinin nefes boruları yaratılmalıdır.
İşi başlangıcında sıkı tutmama, liberalizm, gevşeklik, hantallık ve gereken atılganlığı, kararlılığı göstermeme harekete yapılacak en büyük kötülüktür. Sorun sadece “işin başlangıcı” da değildir. Devrimci bir örgüt kültürünün özümsenmesi, yeraltı örgütlülüğünün sürekliliğinin sağlanması ve bu doğrultuda bir yaşam tarzının geliştirilmesi, benimsenmesidir. Çünkü mücadele süreklidir. Zaaflar ve hatalar kendileri için uygun koşulları bulduklarında her zaman ortaya çıkma eğilimi taşıyacaklardır.
Uzun vadeli baktığımızda, kuşkusuz bu çaba da bir dönem sonra yetersiz kalacaktır. Tasfiyeciliği ve oportünizmin her çeşidine karşı devrimci çizgiyi geliştirme ve ayakta tutmanın yolu devrimci düşünceyi kendi yaşam pratiğimizde yeniden üretmek, sınamak ve geliştirmekten geçmektedir. Yani sürekli kendini yenileyen bir ideolojik mücadele, ideolojik birlik bizlerin vazgeçemeyeceği bir ilke olmalıdır.
Sınıflar mücadelesinde ideolojik-siyasal hesaplaşmanın sadece bugünün sorunu değil, tüm bir devrim ve devrim sonrası sürecin sorunu olduğu akıldan çıkartılmadan, her süreçte ortaya çıkan çelişki ve sorunlar karşısında doğru devrimci düşüncelerin savunulmasının önemi kavranılmalıdır. Yoksa “Benim ideolojik birliğim var, ideolojik mücadeleye fazla gerek yok.” düşüncesi Marksist-Leninist düşünceden ve sınıflar mücadelesi gerçeğinden nasibini almamak demektir.
Türkiye devrimci hareketine bir kara basan gibi çöken, inkarcılık, tasfiyecilik, liberalizm vb. tüm sorunlar, sınıflar var oldukça, devrimci gelişimi engellemeye, yolundan çıkarmaya ve hatta karşı-devrime hizmet etmeye kadar yıkıcı ve tahrip edici etkilerde bulunmaya her dönem devam edecektir. Görev, tüm bunlara karşı, devrimci ideolojik, örgütlülük, inanç ve pratikle güçlü ve kararlı bir mücadele yürütmek ve karartılmak istenen devrim yolunu sürekli aydınlatabilmektir.
28 Ağustos 2019