PKK Merkez Komite üyesi Duran Kalkan ile gençlik üzerine röportaj

24 Kasım 2017

Duran Kalkan: “Gençlik faşizme açıktır, ırkçı-şoven-milliyetçi düşünce ve duygularla doludur, halk düşmanıdır, halka karşı terör uygular diyemez kimse; gençliğin doğası bunun tersidir. Hangi kesimden gelirse gelsin, bir kesim olarak gençliğin tümü esası itibarıyla buna karşıdır, doğası bunun tersidir. Gençlik özünde faşizme karşıdır, faşizmin baskı ve terörüne karşıdır, kapitalizme karşıdır, emperyalizme karşıdır. Çünkü baskıya karşıdır, sömürüye karşıdır, adaletsizliğe karşıdır. Gençlik her zaman halktan yanadır, adaletten yanadır, toplumdan yanadır, dayanışmacıdır. Bireycilikten, özel mülkiyetten, sömürüden değil paylaşmadan ve dayanışmadan yanadır. Dolayısıyla doğası gereği her zaman anti-faşisttir, anti-kapitalisttir.”

 

 

HBDH Sitesi: Gençliğin Türkiye ve Kürdistan’da faşizme karşı devrimci-demokratik mücadelenin verilmesinde tarihsel rolü nasıl olmuştur?

Duran Kalkan: Emekçi kesimlere bilincin dışarıdan götürüldüğü konusunda genellikle görüş birliği içinde olunmaktadır. Kuşkusuz konu bilinç olunca, bunun yaratıcısı ve taşıyıcısı olarak da aydınlar gündeme gelmektedir. Çünkü hem bilinç oluşturulmasında hem de taşınmasında rol sahibi olan kesime aydın denmektedir. Bu çerçevede emekçi kesimlere devrimci bilincin devrimci aydınlar tarafından oluşturulup, götürüldüğü, emekçi kesimlerin bu temelde eğitildiği hususu değerlendirilebilir. Ancak Türkiye ve Kürdistan somutu dikkate alındığında böyle bir rol oynayan aydın kesimin çok cılız, zayıf, örgütsüz, devrimci bilinç üretmek ve örgütlenerek onu taşımaktan önemli oranda uzak olduğunu görebiliriz. Belki Türkiye açısından aydın denebilecek bazı gruplar, kişiler tarihi süreç içerisinde ortaya çıkmış, rol oynamış olsalar da Kürdistan söz konusu olduğunda bunun yok denebilecek kadar az olduğu tartışma götürmeyen bir gerçektir. Kürdistan’da kendisini bu tür adlandırmaya tabi tutanlar için aydın taslağı deyimi daha uygun düşmektedir.

Gerçeklik böyle olunca esas itibarıyla hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da devrimci bilinç oluşturma ve bu bilincin halk kitlelerine taşıma görevi de gençliğe düşmüştür. Çünkü özellikle öğrenci gençliğin aydınlaşmaya, bilinçlenmeye açık olması nedeniyle bu durum yaşanmıştır. Denebilir ki böyle bir görev ve sorumluluğu esas itibarıyla öğrenci gençlik, daha çok da yüksek öğrenim gençliği üstlenmiş ve yerine getirmiştir. Diğer yandan her ne kadar emperyalizme, kapitalizme, faşizme karşı mücadele, devrimci-demokratik direniş tüm ezilenlerin, emekçi kesimlerin işi olsa da dünyanın her yerinde söz konusu mücadelenin en dinamik motor gücünün gençlik olduğu yine bilinen ve tartışma götürmeyen bir gerçeklik olmaktadır. Bu bakımdan gençlik her yerde devrimci-demokratik mücadelenin ve anti-faşist direnişin temel gücü, öncü gücü, motor gücü konumunda bulunmaktadır.

Hem bilinç oluşturma ve taşıma hem de mücadelenin en dinamik gücü olması nedeniyle Türkiye ve Kürdistan’da faşizme karşı direnişte ve devrimci-demokratik hareketin örgütlendirilip, söz konusu mücadelenin geliştirilmesinde gençlik öncü ve belirleyici rol oynamıştır. Hem mücadelenin en dinamik gücü olması temelinde gençliğin mücadeledeki öncülüğü ortaya çıkmış hem de aydını olmayan devrimci ve örgütlü bir aydın kuşağı yetiştirememiş toplumlar olmaları nedeniyle aydınlık görevini de öğrenci gençlik, özellikle de yüksek öğrenim gençliği yerine getirmiştir.

Böylece hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da anti-faşist direnişin, devrimci-demokratik mücadelenin yaratıcı gücü aydın gençlik kesimi olmuştur. Örneğin Türkiye’yi ele alalım; 12 Mart 1971 faşist darbesine karşı en ön safta direnen, silahlı direniş geliştiren, adını Türkiye Sosyalist Hareketi olarak tanımlayan güç esas itibariyle Türkiye devrimci gençlik hareketidir. Bunun örgütlenmiş gerçekliği de DEV-GENÇ oluyor. DEV-GENÇ aslında bir aydın gençlik hareketi olma özelliği taşıyor ve 12 Mart faşizmine karşı direnişe öncülük ediyor. Faşist oligarşik sisteme karşı Türkiye devrimci-demokratik hareketinin, sosyalist ve demokrasi hareketinin doğuşunu ve gelişmesini de temsil ediyor. Burada devrimci gençlik hareketiyle sosyalist ve demokratik hareket iç içe geçiyor, aynı güçte somutlaşıyor ve kitle örgütlenmesini DEV-GENÇ’te temsil eden bir aydın gençlik hareketi oluyor. Dikkat edelim, THKP-C, THKO, TİKKO 12 Mart faşist darbesine karşı direnen Türkiye devrimci hareketini temsil ediyorlar. Fakat aynı zamanda devrimci gençlik hareketini de ifade ediyorlar. Hepsi Türkiye devrimci hareketi içerisinde örgütlenmiş, gelişmiş, eyleme geçmiş güçler oluyorlar.

Demek ki gençlik hareketi aydın olmak görevini, sorumluluğunu da üstlenerek aslında devrimci hareketin doğuşunun örgütlenişinin esas gücü oldukları gibi eyleme geçiş, faşizme karşı direnişin de temel güçlerinden biri olarak rol oynuyorlar. Devrimci-demokratik hareketinin devrimci önderlerini gençlik hareketi yaratıyor. Örneğin Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları gibi önderlerin hepsinin devrimci gençlik hareketi içerisinden çıktığını, böyle bir mücadele ve örgütlenme içerisinde doğup, geliştiğini görüyoruz. Diğer toplumlar açısından durum nasıldır ayrı bir konu ama Türkiye gerçeğinin böyle olduğu tartışma götürmeyen bir husus. Demek ki Türkiye toplumsal gerçekliği bunu ifade ediyor.

 

PKK her şeyden önce ve her şeyden çok bir gençlik partisi oldu

Benzer durumu Kürdistan somutunda daha net görüyoruz. Aslında Önder Apo’nun da çok sıkça vurguladığı ve PKK belgelerinin resmi kayda geçirdiği gibi PKK önderliğinin de bir gençlik hareketi içinden doğduğunu, bir gençlik önderi olduğunu, dolayısıyla PKK’nin doğuşunun ideolojik grup döneminin bir aydın gençlik hareketi dönemi olduğunu çok iyi biliyoruz. PKK bunu işçi-köylü-aydın gençlik ittifakı olarak tanımladı. Hem Kürt toplumuna devrimci bilinci oluşturup, götürme işini aydın gençlik üstlendi hem de işçi ve emekçiler adına, tüm ezilen Kürt halkı adına ulusal demokratik örgütlenmeyi ve eylemi geliştirmeye aydın gençlik öncülük etti. Dolayısıyla çok iyi biliyoruz ki PKK bir gençlik hareketi olarak doğdu, uzun süre bir gençlik hareketi olarak çalıştı. İlk örgütlenmesini gençlik hareketi olarak yaptı. İlk adını Kürdistan Gençlik Birliği biçiminde taktı. PKK her şeyden önce ve her şeyden çok bir gençlik partisi oldu. PKK içerisinde gençlik hareketini tanımlamak, arayıp bulmaya çalışmaktan önce PKK’nin kendisinin esas itibariyle bir gençlik partisi olduğunu, önderliksel doğuşunun, ideolojik gruplaşmasının, partileşmesinin, gerillalaşmasının ve bir bütün olarak 45 yıldır örgütlenmeyi ve mücadeleyi bu düzeye getirmesinin tamamen gençlik ruhuna, bilincine, dinamizmine ve esas itibariyle gençlik kesimine dayalı olarak gerçekleştiğini bilmemiz gerekiyor. Bu somut bir gerçeklik. Aslında başlangıçta böyle olduğu gibi bugün de bu gerçeklik kendisini koruyor. PKK % 70’ten fazla bir gençlik hareketi olma özelliği taşıyor. Kadrolarının % 70-80’den fazlası gençlikten geliyor, kitlesinin % 70’ten fazlası gençlik kitlesi oluyor, en dinamik eylemci gücünü gençlik oluşturuyor, öz savunma gücünü, gerilla gücünü tamamen bir gençlik örgütlenmesi olarak ortaya çıkarıyor.

 

Uluslararası komploya karşı direnişin öncüsü, bu direnişte kitle hareketini yöneten temel öncü güç hiç kuşkusuz Kürdistan Gençlik Birliği oluyor

Bunların yanında tüm parti ve ulusal demokratik direnişi örgütleme, onun kadrosunu, gerillasını, direnişçisini ortaya çıkartmada özgün olarak gençlik örgütlülüğü de hareket büyüyüp geliştikten sonra daha fazla gerekli oluyor. Ortaya partileşme çıktıktan itibaren parti örgütlenmesinin çeşitli kolları veya parçaları biçiminde kitle örgütlenmeleri gündeme geldiğinde birinci planda gündeme gelen örgütlenme hiç kuşkusuz Kürdistan Gençlik Birliğinin örgütlenmesi oluyor ki daha 70’lerin sonunda bu tür örgütsel arayışlara PKK hareketi giriyor. Üçüncü kongreden sonra 1987 yılından itibaren Avrupa üzerinden Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi ve onun kitle birlikleri örgütlendiğinde en fazla ve önde örgütlenen, örgütsel yapı kazanan güç Kürdistan Devrimci Yurtsever Gençliği Birliği oluyor. Böyle bir örgütlenme başta Kürdistan ve Türkiye olmak üzere 90’lı yıllarda kendisini Kürdistan’ın diğer parçalarına taşırıyor ve Kürdistan Gençlik Birliği (YCK) olarak tanımlıyor.

YCK’nin genel parti ve gerilla direnişi içerisinde, kitle mücadelesinin gelişmesine her zaman önemli bir rolü olduğu gibi, esaslı rolünün uluslararası komploya karşı direnişte ortaya çıktığını net bir biçimde görüyoruz. Komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” direniş kampanyasının öncülüğü hiç kuşkusuz YCK yapıyor. Bunu Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yaptığı gibi gençlik öncülüğü Kürdistan’ın diğer parçalarında ve yurt dışında da net bir biçimde yaşanıyor. Faşist sömürgeci ve soykırımcı rejime karşı direnişin öncüsü, uluslararası komploya karşı direnişin öncüsü, bu direnişte kitle hareketini yöneten temel öncü güç hiç kuşkusuz Kürdistan Gençlik Birliği oluyor. Elbette ulusal demokratik direnişinin öncülüğünü parti ve gerilla yürütüyor. Ama parti ve gerilla öncülüğünün kitle kolunu birinci planda ve öncü düzeyde YCK oluşturuyor. Onunla birlikte Kürdistan Yurtsever Kadın Birliği ve giderek kadın örgütlenmesi gelişiyor, öne çıkıyor. Bunun somutlaşması Özgür Kadın Birliği ve PAJK örgütlülüğünde oluyor. Yine işçi ve emekçi kesimlerin çeşitli biçimlerdeki kitle örgütlenmeleri de böyle bir süreçte gelişim gösteriyor.

Böyle bir öncü gençlik direnişinin son halkası olarak 24 Temmuz 2015 faşist soykırımcı topyekun saldırısına karşı demokratik öz yönetim direnişlerini ortaya çıkartan, geliştiren YDG-H deneyiminde görüyoruz. Dikkat edelim, tarihsel bir süreç olarak bu gençlik direnişleri önemli tarihsel kesitlerde belirgin biçimde ortaya çıkıyor ve sürece damgasını vuruyor. Türkiye’nin demokratik Cumhuriyet mi yoksa oligarşik faşist bir diktatörlük olacağı sorusunun gündeme geldiği 1970’lerin başında, faşist gerici güçler 12 Mart 1971 faşist darbesini yapar ve Türkiye’yi faşist oligarşik bir diktatörlük haline getirmeye yönelirken Türkiye’yi demokratik bir Cumhuriyet haline getirmeyi esas alan mücadelenin öncüsü Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi oluyor. DEV-GENÇ ve onun içinden çıkan THKP-C, THKO ve TİKKO gibi esas itibarıyla aydın gençliğe dayanan devrimci örgütlenmeler oluyor. Demokratik Türkiye’yi devrimci gençlik hareketi temsil ediyor. Demokratik Cumhuriyetin öncüsü demokratik gençlik hareketi oluyor.

Diğer yandan Kürdistan üzerindeki faşist soykırımcı sistemin Kürt toplumunu tümden kültürel soykırımdan geçirme, yok etme konumunu geliştirdiği bir ortamda 12 Mart 1971 darbesinden 12 Eylül 1980 darbesine kadar giden süreç içerisinde faşist soykırımcı saldırıların en çok Kürdistan’da odaklandığı ve Kürt toplumunun soykırıma uğratılmakla, yok edilmekle yüz yüze geldiği bir dönemde bu sefer Kürt toplumunu kendi kimliğiyle özgürce ortaya çıkartmanın, var etmenin, bilinçlendirip örgütlenmenin, bir irade haline getirmenin adı yine aydın gençlik oluyor. Bu sefer de Kürdistan devrimci gençlik hareketi oluşuyor ve PKK olarak faşist soykırımcı sisteme karşı Kürt halkının varlık ve özgürlük direnişini temsil ediyor. Nasıl ki DEV-GENÇ ve onun bünyesinde ortaya çıkan devrimci örgütlenmeler demokratik Türkiye’yi temsil ediyorlarsa, Kürdistan devrimci aydın gençlik hareketi ve onun partileşmesi olan PKK ise Kürt varlığını ve özgürlüğünü temsil ediyor.

 

Devrimci gençlik hareketleri topluma hem bilinç taşıyan hem de onu örgütleyip direnişe çekmede öncü ve dinamik bir güç olarak rol oynayan bir kesim

Türkiye’yi faşist oligarşik bir diktatörlük haline getirmek isteyen faşist gerici güçlere karşı DEV-GENÇ devrimci-demokratik mücadeleyi yürütürken Kürt toplumunu tarihten silmek isteyen, kültürel soykırıma uğratmak isteyen faşist soykırımcı sisteme karşı da Kürdistan devrimci gençlik hareketi Kürdün varlığını ve özgürlüğünü ortaya çıkartıyor. Önder Apo ve PKK şahsında özgür Kürdü yaratıyor, var ediyor. Özgürlükçü demokratik gelişmeye, her türlü faşist sömürgeci ve soykırımcı saldırıya karşı Kürdistan’da varlık ve özgürlük mücadelesini yenilmez kılan, sonuna kadar direniş içerisinde var eden gelişmeye karşı topyekun faşist özel savaşın dayatıldığı ve böyle bir hareketin önderliğine karşı uluslararası komplo gibi bir saldırının dayatıldığı, bu temelde Önderliğin imhası, Parti öncülüğünün tasfiyesi, dolayısıyla Kürt soykırımının gerçekleşmesinin planlı bir biçimde hedeflenip yürütüldüğü bir saldırı karşısında ortaya YCK’nin tarihi direnişi çıkıyor. Faşist, sömürgeci ve soykırımcı saldırganlığa karşı kitle direnişinin adı YCK oluyor. Bütün faşist soykırımcı saldırılara karşı yurtsever-devrimci hareketin varlığını koruyup, uluslararası komplo koşullarında da kendisini yenileyerek komployu parçalayan, dağıtan, yenilgiye uğratma yönünde ilerleyen bir hareket haline geldiği bir ortamda bunu yok etmek için 24 Temmuz 2015 faşist soykırımcı topyekun saldırısı gündeme gelince de yine ortaya YDGH ismiyle yeni bir gençlik örgütlüğü, gençlik direnişi ortaya çıkıyor. Cizre ve Sur başta olmak üzere 2015-2016 sürecinde demokratik öz yönetim direnişleri denen, en son kahramanca direnişi yine gençlik hareketi geliştiriyor. Kuşkusuz Parti, gerilla ve halk direniyor ama tüm bunların kitlesel kolunu ve öncülüğünü devrimci gençlik yapıyor. Devrimci gençliğin çeşitli biçimlerdeki örgütlenmeleri ortaya çıkartıyor. Bütün bunlardan çıkartacağımız sonuç Türkiye ve Kürdistan kısmen birbirine benziyor, diğer toplumsal gelişmelere belli bir farklılık oluşturuyor. Burada devrimci aydın hareketiyle devrimci gençlik hareketi iç içe geçiyor ve devrimci aydın gençlik hareketi oluyor.

Devrimci gençlik aydın hareketi hem devrimci önderleri içinden çıkartıyor hem devrimci hareketlerin kendi içinde örgütlenmesini sağlıyor hem de faşist soykırımcı güçlerin en azgın saldırı dönemlerinde bu faşist saldırganlığa karşı varlık ve özgürlük direnişini öncü düzeyde devrimci gençlik örgütlenmeleri yürütüyor. Böylece gençliğin Türkiye’de de Kürdistan’da da faşizme, sömürgeciliğe, soykırımcı saldırganlığa karşı mücadeledeki konumu her zaman öncü düzeyde oluyor; önderleri ve devrimci örgütleri ortaya çıkartma düzeyinde oluyor. Devrimci gençlik hareketleri topluma hem bilinç taşıyan hem de onu örgütleyip direnişe çekmede öncü ve dinamik bir güç olarak rol oynayan bir kesim, bir güç olarak varlık buluyor. Bu da bir özgünlük olsa gerek. Son elli yıllık tarihsel süreç içerisinde yaşanmış bir gerçeklik oluyor. Türkiye ve Kürdistan tarihinin somut bir gerçekliği. Gençliğin doğru anlaşılması gereken, bilinmesi gereken bir gerçekliği ve özgünlüğü. Bu özgün gerçekliği doğru anlamak, şimdiye kadar olduğu gibi bu gerçekliğin anti-faşist devrimci-demokratik direnişteki öncü etkin rolünü bundan sonra da başarıyla oynamayı bilmek gerekiyor.

 

HBDH Sitesi: AKP-MHP faşizminin gençliğe yönelik politikasını nasıl değerlendirmek gerekir? Bu bağlamda Türkiye ve Kürdistan gençliğinin mevcut örgütlenme ve eylem durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Duran Kalkan: Faşizmin gençlik politikası genelde bilinmektedir. Hitler faşizminin de, Saddam faşizminin de, Mussolini faşizminin de, Franco faşizminin de politikaları benzerdir, ortaktır. Bütün faşist diktatörlükler genelde emekçi kitlelere, özgün olarak gençliğe benzer bir yaklaşım göstermişlerdir. Nedir bu yaklaşımın özü? Hangi yöntemlerle olursa olsun gençliği denetim altında tutmak, gençliği yönlendirmek, yapabiliyorlarsa gençliği apolitik kılmak, politika dışına itmek, yapamıyorlarsa ırkçı-şoven-milliyetçi zihniyeti ve duyguları geliştirerek gençliği kendi denetimlerine almak. Aslında her ikisini de iç içe kullandıklarını görüyoruz. Bir yönüyle politika dışına itiyorlar, diğer yönüyle ise ırkçı-şoven-milliyetçi zihniyet ve duyguları aşırı düzeyde geliştirerek kendi denetimlerine alıp, onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlar. Bu politikayı birlikte ve iç içe yürütüyorlar. Politika dışına itilebilenleri politika dışına iterek sürü haline getirip, istedikleri gibi çalıştırıyorlar, faşizmin hizmetinde kullanıyorlar. Politika dışına itemediklerini de ırkçı-şoven-milliyetçi zihniyet ve duygularla doldurup kendi denetimlerine alarak, örgütleyerek, daha çok da çeteleştirerek devrimci-demokratik güçlere, emekçilere, halka karşı faşist terörü uygulamada kullanıyorlar. Faşist terör güçleri, çete güçleri haline getiriyorlar. Hitler’in SS’leri, SA’ları gibi güçler oluşturuyorlar. Temel saldırı gücünü ortaya çıkarıyorlar. Halk üzerindeki en vahşi faşist baskı ve terör gücü yapıyorlar.

Faşizmin bu genel kuralının AKP-MHP faşizmi tarafından da olduğu gibi uygulandığının görüyoruz. AKP-MHP faşizminin de dünyada var olan örneklerden hiçbir farkı yok. Dolayısıyla gençlik konusunda da, gençliğe yaklaşımda da, gençlik politikasında da herhangi bir farkı yok ve benzer yaklaşımı Türkiye’deki gençlik üzerinde uyguluyorlar. Çok özel, örgütlü, bilinçli ve planlı bir politika yürütüyorlar. Belki de AKP-MHP faşizminin en planlı ve örgütlü yürüttüğü politika gençlik üzerinde uyguladığı politikadır. Bunların bir kısmı zaman zaman gündeme de geliyor. Tartışmalara konu oluyor. bu konuda faşist diktatörlüğün aldığı kararlar bazen açığa da çıkıyor, belgeler yayınlanıyor. Ama önemli bir kısmı da gizli kalıyor, yayınlanmıyor. Hala AKP-MHP faşizminin ne tür planlar yaptığı tam olarak bilinmiyor. Ama biz şunu biliyoruz ki gerçekten de son derece bilinçliler, planlılar, örgütlüler.

Gençliği hangi biçimde olursa olsun denetim altında tutmak ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar, bu konuda devletin tüm gücünü seferber ediyorlar, oluk oluk para akıtıyorlar, gerektiği kadar maddi harcama yapıyorlar. Özel örgütlenmeler geliştiriyorlar, çok yönlü politikalar oluşturuyorlar. Mümkün olduğu kadar devrimci-demokratik harekete katılmalarını, anti-faşist direnişe geçmelerini engelleyecek her türlü yol-yöntemi geliştiriyorlar. Irkçı-şoven duygu ve düşünceleri en ileri düzeyde geliştirip okullarda okutmaktan, özel kurslar kurmaktan tutalım dini kurslara, sportif kurslara, eroine, esrara, fuhuşa kadar her şeyi çok planlı, örgütlü, bilinçli bir biçimde bir faşist politika olarak oluşturuyor, örgütlüyor ve hayata geçiriyorlar. Bunu her alanda fazlasıyla yapıyorlar. Bu temelde etki altına aldıkları ya da serseri aylak haline getirdikleri geniş genç kesimlerini çeşitli çete grupları biçiminde örgütleyerek sokağa salıyorlar.

 

Paramiliter çete gücü olarak MHP’nin örgütlendiğini biliyoruz

İşte AKP-MHP faşizmini ayakta tutan, AKP iktidarını koruyan, faşist terörü halk üzerinde sokakta uygulayan esas güçler bunlar oluyorlar. Bu güçler işçiye saldırıyor, emekçiye saldırıyor, Kürdü linç ediyor, kadına taciz ediyor, tecavüz ediyor, kadını katlediyor, aydını dövüyor, milletvekiline hakaret ediyor, yani faşizme karşı olan kim varsa onu tehditle, zorla, terörle sindirmek için her türlü yöntemi kullanan bir saldırı yürütüyor.

Bunu geçmişte, devletin belli bir gücü varken onun paramiliter örgütlülüğü olarak MHP yapıyordu. O konuda MHP denen parti çok bilinçli ve tecrübelidir. Esas olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti faşist-oligarşik bir diktatörlük olarak kendini geliştirir, sistemleştirirken bu diktatörlüğün sivil, paramiliter çete gücü olarak MHP’nin örgütlendiğini biliyoruz. Ülkü Ocakları ve benzeri örgütlülükler, kontrgerillanın aslında önemli bir kolunun örgütlenmesi bu süreçte gelişti. 1970’lı yıllarda bu paramiliter faşist-çete gücü devrimci-demokratik hareketin gelişimini engellemek ve onun devletle çatışmasını durdurmak için iç savaş düzeyinde bir saldırı yürüttü. Daha sonraki süreçte de aslında Kürt halkı üzerindeki faşist soykırımcı terörü uygulayan, Kürt direnişçilerine, gerillasına karşı dağda, şehirde en azgın saldırıyı yapan gönüllü güçler MHP’nin faşist-çete güçleri oldu.

AKP son 5-10 yıldır, MHP deneyimini inceleyerek benzer bir parti haline kendisini getirmiş bulunuyor. Özellikle iktidarı aşınıp, artık iktidardan düşme zamanının geldiğini görünce iktidardan düşmemek, ömrünü uzatabilmek, sürekli iktidardan kalabilmek için Tayyip Erdoğan ve yakınları faşizme, onun saldırgan çete terörüne dayanmayı esas aldığı biliniyor. O konuda MHP deneyiminden de yararlanarak kendi pratiklerinin de derslerini çıkararak günümüzde devlet yerine faşist çete örgütlenmelerini geliştirdikleri açıkça görülen bir gerçek oluyor. Aslında siyasette, mecliste ortaya çıkan AKP-MHP ittifakının bu yönünden daha fazlası faşist çete gruplarını, faşist terör uygulayan grupları birlikte, iç içe örgütleyip halk kitlelerine, yurtseverlere, devrimcilere, demokratlara saldırmalarında ortaya çıkıyor. Esas AKP-MHP birliği, ortak iktidarı, eylemi kendisini burada ortaya koyuyor. Burada terör uygulayan faşist güçlerinin de gençlik grupları olduğu, Türkiye gençliğinin bu temelde faşizmin bir terör gücü olarak örgütlenip, kullanıldığını biliyoruz. Aslında AKP-MHP’nin gençlik politikası bu, gençliğe biçtiği rol bu. Buna göre eğitiyor, buna göre örgütlüyor, buna göre denetliyor, faşizmin çete gücü, vurucu gücü olarak da kullanıyorlar.

Böyle bir politika karşısında devrimci-demokratik güçlerin duruşları yeterli mi? Yine, devrimci-demokratik-yurtsever gençlik örgütlerinin duruşları, çalışmaları, mücadeleleri bu açıdan bir yeterlilik arz ediyor mu? Bu soruya evet demek kuşkusuz mümkün değil. Ne devrimci-demokratik hareketler kapsamında evet denebilir ne de devrimci-yurtsever örgütlenmeler, hareketler düzeyinde evet denebilir. Her iki bakımdan da evet diyemiyoruz. Neden? Çünkü her şeyden önce AKP-MHP faşizminin gençlik politikaları nelerdir, bu politikalar hangi örgütlülüklerle nasıl uygulanıyor konusunda devrimci hareketler, gençlik örgütleri yeterli bir bilgiye, analize, araştırmaya sahip değiller. Bu anlamda faşizmi teşhir edecek, gençliği ve toplumu bilinçlendirecek, uyarak bir propaganda çalışması yürütemiyorlar, yani tutum geliştiremiyorlar. AKP-MHP faşizminin gençliği nasıl halk düşmanı, özgürlük düşmanı, kadın düşmanı, emekçi düşmanı haline getirdiğini, nasıl faşist çete gruplarına dönüştürdüğünü ortaya koyamıyorlar, bunun teşhirini yapamıyorlar. Çünkü bu konuda araştırmaları az, AKP-MHP gerçeğini açığa çıkarmada yetersizler. AKP-MHP’nin faşist politikalarını araştırıp incelemede, bu politikanın nerede hangi planlamalarla hayata geçirildiğini bulmada yetersizler. Onun üzerinde yeterli durmuyorlar. Öncelikle buraya dikkat çekmek gerekli.

 

Gençlik özünde faşizme karşıdır

Durum böyle olunca kuşkusuz AKP-MHP faşizminin gençlik politikalarına karşı örgütlenme ve eylem durumlarının yeterli olması da mümkün olmuyor. Çünkü o politikayı açığa çıkartmada zayıflar, o politikanın nasıl uygulandığını yeterince açığa çıkartıp teşhir etmede, bir propaganda mücadelesi yürütmede zayıflar. Durum böyle olunca buna karşı Türkiye ve Kürdistan gençliğini örgütleyip mücadeleye sevk etmede hayli hayli zayıf kalıyorlar. Belki biraz ağır ama en geniş gençlik kesimleri AKP-MHP faşizminin eline teslim etmiş bulunduklarını söylemek bir abartı değildir. Mevcut haliyle hem devrimci-demokratik hareketler hem de gençlik örgütlenmeleri çok sınırlı bir gençlik kesimine hitap ediyorlar. Ancak sınırlı bir gençlik gücünü etkileyip, yönlendirebiliyorlar. Gençliğin çok büyük bir bölümünü AKP-MHP faşizminin eline bırakmış bulunuyorlar. Faşizmin onları zehirlemesi, örgütleyip halk düşmanı olarak faşist terör uygulayan çete grupları haline getirmesinin önünü açmış bulunuyorlar. Buna karşı bir duruşları yok, mücadeleleri yok. Örgütlenme ve eylem bakımından mevcut durumda gerçekte çok zayıflar. Özellikle de çeşitli örgütlerle ilişkisi de olsa kendisini gençlik hareketi olarak ortaya koyan mevcut örgütlenmeler bu konuda çok zayıflar, çok sınırlı bir gençlik kesimine hitap edebiliyor, onları faşizmin cenderesinden kurtarabiliyorlar. Faşizmin saldırısından, etkisinden çıkarabiliyorlar. Ama büyük kesimler mevcut haliyle faşizmin etkisi altındalar. Halbuki biraz bilinçlendirilseler, belli bir çalışma yürütülse durum bunun tersi olur.

Gençlik faşizme açıktır, ırkçı-şoven-milliyetçi düşünce ve duygularla doludur, halk düşmanıdır, halka karşı terör uygular diyemez kimse; gençliğin doğası bunun tersidir. Hangi kesimden gelirse gelsin, bir kesim olarak gençliğin tümü esası itibarıyla buna karşıdır, doğası bunun tersidir. Gençlik özünde faşizme karşıdır, faşizmin baskı ve terörüne karşıdır, kapitalizme karşıdır, emperyalizme karşıdır. Çünkü baskıya karşıdır, sömürüye karşıdır, adaletsizliğe karşıdır. Gençlik her zaman halktan yanadır, adaletten yanadır, toplumdan yanadır, dayanışmacıdır. Bireycilikten, özel mülkiyetten, sömürüden değil paylaşmadan ve dayanışmadan yanadır. Dolayısıyla doğası gereği her zaman anti-faşisttir, anti-kapitalisttir. Fakat günümüzde Türkiye’deki gençliğin çok büyük bir bölümü kapitalist modernitenin ve faşizmin elinde çok kötü bir biçimde kullanılıyor, böylece doğasının dışına çıkartılmış oluyor. Burada kuşkusuz AKP-MHP faşizminin devlet gücünü arkasına alarak gençliğe dönük özel politikalarla yürüttüğü saldırının payı var, ama aynı oranda devrimci-demokratik hareketlerin, devrimci-yurtsever gençlik örgütlenmelerinin gençliği eğitmede, örgütlemede, bilinçlendirmede, AKP-MHP faşizminin gençliğe dönük bu politikalarına karşı mücadele etmedeki zayıflıkları da buna zemin oluyor, rol oynuyor. Faşizmin etkili olmasına imkan sunuyor. Bu gerçeği de görmek lazım. Bu anlamda mevcut gençlik örgütlenme ve eylemleri çok zayıftır, çok cılızdır, çok yetersizdir. Bu durumun kabul edilmesi mümkün değil, çok ciddi bir eleştiri ve öz eleştiri gerekiyor.

Bu çerçevede Komalên Ciwan’ın başlattığı Serî Hilde hamlesi gerçekten umut verici bir kampanya, olması gereken bir durum. Ama hemen belirtelim ki çok geç kalmış bir durum, önceden olmalıydı. Faşist örgütlenme ve saldırılar başladığında, gençlik bu doğrultuda kullanılmak istendiğinde böyle bir çıkışı devrimci-yurtsever gençlik hareketleri yapmalıydı. Bütün gençliği başkaldırıya çağırmalıydı. Faşizme karşı tutum almaya, bilinçlenmeye ve örgütlenmeye çağırmalıydı. Faşizmi iyi anlatmalı, tanıtmalıydı. Özgürlük için, demokrasi için anti-faşist cephe oluşturmaya ve direnmeye çağırmalıydı. Başkaldırın demeliydi, büyük bir başkaldırı ruhunu ortaya çıkarmalıydı. Yeni bu adımlar atılıyor, geç kalmış adımlar olarak değerlendirmek lazım. Ama elbette geç kalmış olsalar da bu biçimde gündeme gelmiş olmaları çok önemli ve anlamlıdır, tarihidir. Bütün gençlik örgütlerinin buna sahip çıkması gerekiyor.

Komalên Ciwan’ın aslında bu hamleyi Türkiye ve Kürdistan’ın tüm gençlik örgütlerine götürerek ortak bir hamle haline getirmesi faşizme karşı gençlik öncülüğünde gerçek bir başkaldırıyı ortaya çıkartması gerekiyor. Faşizme karşı direniş esas olarak bu olmak durumunda. Faşizme karşı direnişten başka doğru bir duruş olamaz. Bu direnişin esası da başkaldırıdır. Asla boyun eğmeyecek, susmayacak faşizm karşısında. Deniliyor ya “Susma, sustukça sıra sana gelecek”. Susmamak lazım, boyun eğmemek lazım. O halde ne yapmak gerekiyor? Başkaldırmak ve direnmek. Nerede olursa olunsun, ne durumda olursa olunsun kendini örgütleyerek, silahlandırarak yapabildiği kadar faşizme karşı eylem yapmak, vurabildiği kadar faşist güçlere darbe vurmak. Tutum kesinlikle bu olmalı. Komalên Ciwan’ın Serî Hilde hamlesini bu vesileyle selamlıyorum. Ama bu sadece bir söz olmamalı, bir örgütlenme ve eylem hamlesi olmalı.

Her yerde, Kürdistan’da, Türkiye’de, kentlerde, kasabalarda gençliğin örgütlendiği ve faşizme karşı eyleme geçtiği bir hamle haline gelmeli, pratikleşmeli. Pratikleştiği kadar, örgüte ve eyleme dönüştüğü kadar anlamlaşır. Dolayısıyla sadece bir propaganda, bir tutum belirleme düzeyinde kalmamalı. Çok yaygın, etkili, derinlikli bir örgütlenme ve eylem hamlesi haline gelmelidir.

 

HBDH Sitesi: Gençlik, faşizmin baskı ve katliamlarına karşı ortak bir mücadele ve örgütlenmeyi hangi esaslar üzerinde gerçekleştirmelidir? Faşizmin koşullarında devrimci-demokratik bir birlik için ne yapmak gerekir?

Duran Kalkan: Faşizme karşı mücadelenin özü ortaktır, ittifak içerir, demokratiktir, bir cephe hareketini ifade eder. Zaten faşizme karşı direnişleri cephe hareketleri olarak tanımlıyorlar tarihsel olarak da. Anti-faşist cepheler ortaya çıkıyor mesela. Faşizme karşı direniş cepheleri ortaya çıkıyor. Dahası anti-faşist demokrasi cepheleri örgütleniyor. Bu dünyanın bir çok alanında da faşizme karşı direniş hareketlerinin gelişme biçimleri oluyor. Türkiye’de de zaman zaman bu tür ittifakların oluştuğu, anti-faşist demokrasi cephelerin kurulduğu, kısmi düzeyde pratikleştiği biliniyor. Şimdi AKP-MHP faşizminin bu kadar koyulaştığı, tekçi bir diktatörlüğü ortaya çıkardığı, hiçbir kural-kaide tanımadan kendini egemen kılabilmek ve iktidarda tutabilmek için her türlü baskı, terör ve katliama başvurduğu bir ortamda faşizme karşı direnişin bir anti-faşist cephesi veya bloğu biçiminde gelişmesi doğal olarak gerekiyor. Her ne kadar ittifak halinde desek de faşizme karşı direniş yereldir, çok fazla örgütlülüğü içermez, herkesin olduğu yerde kendini örgütleyerek, gücünü oluşturarak direnmesi anlamına geliyor. Çok merkezi, çok örgütlü, çok yönetilen bir direniş olamaz. Çünkü faşizm buna izin vermez.

 

Direnerek birleşmek, birleşerek daha güçlü direnmek

Bu anlamda faşizme karşı direniş de parça parçadır, yereldir, farklı alanlarda gelişme biçimindedir. Ama hepsinin özü, hedefi, amacı aynıdır. Faşizme vurur, demokrasiyi hedefler. Anti-faşist direnişin özü bu, ortaklık bunun üzerinden olur. Bir, faşizme vurmak, onu yıkmayı hedeflemektir, faşizmin tekçi hegemonik diktatörlüğünü reddedenin tutumu demokratik ve çoğulcu olması lazım. Dolayısıyla alternatifi çoğulcu demokrasi oluyor. Demek ki her anti-faşist direnişin aslında çoğulcu ve demokratik olması gerekli. Bu açıdan mevcut AKP-MHP faşizmine karşı Türkiye ve Kürdistan’da yürütülen anti-faşist direnişin de, bu direnişin gençlik kolunun da bu ilkeler üzerinden gelişmesi lazım. Öyle çok ayrıntılı programlar, örgütlenmeler, yönetimler, kurumlaşmalar ile bu iş yürütülemez. Çok somut, sade birkaç ilkesi vardır. Bunlar bilinir, esas alınırsa sonuç alınır. O kadardır. Nedir bu ilkeler? Bir, direniş. Faşizm karşısında tek duruş vardır, direnmek; herkes olduğu yerde direnmekle mükelleftir. Öbürü dirensin ben direnmem denemez, birisi bana imkan versin ben direneyim denemez, faşizme karşı direnmeyen bir duruş anti-faşist olamaz. Faşizm ancak direniş ile geriletilebilir, yıkılabilir. Faşizm karşısında devrimci, yurtsever, demokratik, insani, toplumcu duruş tektir: direnişçi duruştur. Dolayısıyla bir ortaklık direnmektir. Herkesin olduğu yerde gücünü oluşturarak, kendini örgütleyerek faşizme darbe vurmak üzere eyleme, direnişe geçmesidir, asla ona boyun eğmemesi, susmaması, durmamasıdır. Ortaklaşılan bir temel durum, bir temel ilke kesinlikle bu.

İkincisi, birlik, ittifak. Birlik ve ittifaktan yana olunacak. Yani faşizme karşı, onu yıkmak üzere direnişe geçilirken mümkün olduğu kadar bir araya gelmek, güç birliği yapmak, ittifak oluşturmak, güçleri birleştirerek daha güçlü vurabilmek için harekete geçmek. Faşizm karşısında parçalı durulmaz, parçalı olunmaz. Birlik olunur, birlik halinde hareket edilir. Faşizm karşısındaki duruşun birinci ilkesi direniş ise, ikinci ilkesi birliktir. O halde ikisinin birliği, birlik halinde direniş oluyor. Direnerek birleşmek, birleşerek daha güçlü direnmek. İlke bu olmalı. Duruş bunu içermeli.

Bunları tamamlayan üçüncü ilke çoğulcu, demokratik bir anlayışı ve sistemi esas almaktır, buna dayanmaktır. Yani faşizme karşı birlik oluşturup direnirken bu temelde faşizmi yıkmak isterken, alternatif olarak yaratılmak istenen sistemin demokratik çoğulcu olması gerekiyor. Ancak demokratik olan güçler birlik olurlar, faşizme karşı direnirler. Çünkü faşizm demokrasinin düşmanıdır; tekçidir, hegemoniktir. Anti-faşist olanlar ise demokratik, çoğulcu olmak durumundalar. Gerçekten anti-faşistlerse o zaman tekçiliğe, hegemonik duruşa karşıdırlar. O durumda neden yanalar? Çoğulculuktan ve demokrasiden yanalar demektir. O halde demokratik olmaları gerekiyor. Bir de asgari temel ortaklık çoğulcu demokrasiden yana olmak, ortak, birlikte, herkesin kendi örgütlülüğüyle katıldığı, özgürce yer aldığı bir demokratik birlik sistemini esas almak. Bunun asgari ilkesi var. Faşizme karşı olmak, tekelciliğe karşı olmak, şovenizme, sömürgeciliğe, soykırımcılığa karşı olmak. Neden yana olmak? Özgürce katılımdan, ortak yaşamdan, birbirine saygıdan, birbiriyle ortak çalışmadan da yana olmak. Temel ilkelerin esası bunlar oluyor. bunlar üzerinden faşizme karşı etkili, sonuç alıcı, mücadele verilebilir. Gençliğin de esas olarak bu ilkeleri alması, buna göre kendi duruşunu, örgütlülüğünü ve eylemini geliştirmesi gerekiyor. Bunun başka yolu yoktur. Faşizm karşısında yalnız durarak sonuç alamaz bir güç, sessiz kalarak da sonuç alamaz. Direnerek ve birleşerek mücadele edilebilir ve sonuç alınabilir. Gençliğin de anti-faşist direnişin öncüsü, en dinamik gücü olan gençlik örgütlerinin de esas almaları gereken ilke bu. Kesinlikle direnişi ön görmeliler. Direniş içerisinde birliği ön görmeliler. Faşizme karşı direnme birliğini, dayanışmasını, yoldaşlığını yaratmalılar. Öyle ayrıntılarda boğulmamalılar. Dar, basit, hesapçı yaklaşım içerisinde olmamalılar. Grupçu, örgütçü duruşlar öne çıkmamalı. Öne çıkan şeyler direniş, birlik ve faşizmi yıkmak olmalı. Çünkü faşizmin yıkılmaması, daha fazla kendisini kurumlaştırması söz konusu toplum açısından büyük bir felakettir, bu felaket de en fazla etkisini gençlik üzerinde gösterir. En büyük tahribatı gençlik üzerinde yapar. Toplumun geleceği gençliktir. Eğer bu gelecek karartılıyorsa bu gençlik yok ediliyor anlamına gelir. Gençlik kendisinin faşizm tarafından yok edilmesine izin vermemelidir.

Bu bakımdan da çok fazla ayrıntıya boğmamak, geç kalmamak gerekiyor. Temel ilkelerde devrimci-demokratik ittifaklar yapmak lazım. Ne kadar örgüt bir araya gelebiliyorsa bunu yapabilmeli. Ne düzeyde yapabiliyorsa bir araya gelebilmeli ve güçlerini birleştirerek direnişe geçmeli. Ucunu açık tutmalılar. Kendi ittifaklarının, dayanışmalarının hep başkalarını da katmayı, bu temelde büyütmeyi ön görmeliler, esas almalılar. Bu anlamda bu noktada da bir geç kalınmışlık var. O kadar gençlik örgütü, hareketi var, AKP-MHP faşizmi gençlik kitlelerini faşizmin hizmetine koşturmak, gençliği katletmek için her şeyi yapıyor. Bunun karşısında gençlik örgütlerinin birlik, ittifak, direniş konumuna güçlü bir biçimde geçememiş olmaları, devrimci-demokratik gençlik ittifaklarını, birliklerini şimdiye kadar yeterince yaratamamış ve bu temelde aktif eyleme geçememiş olmalarını kesinlikle eleştirmek lazım. Doğru bulmamak lazım. O halde eleştirinin sonucu da bu durumun en hızlı ve en erken bir biçimde aşılması olmalı. Eğer buraya ulaşırsa eleştiri doğru bir sonuç vermiş olur, anlam kazanmış olur.

 

HBDH Sitesi: Faşizme karşı devrimci-demokratik bir mücadelenin verilmesinde gençliğin toplumsal sorumluluğu ve görevleri nelerdir? Birleşik bir gençlik hareketinin toplumsal mücadele üzerindeki etkisi nasıl olabilir?

Duran Kalkan: Kuşkusuz gençlik kendi başına bir toplum değil, toplumların bir kesimi: en dinamik, en dayanışmacı, en paylaşımcı, en komünal, toplumcu kesimi; bunu böyle kabul etmemiz, bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla gençlik örgütleri, hareketleri de yalnız başına birer hareketler değillerdir. Evet, öncüdürler, etkilidirler, motor güçtürler, dinamiktirler, ama devrimci örgütlenme hareketin tek gücü değillerdir. Kendi başlarına, yalnız başlarına değillerdir. Toplumun diğer kesimleriyle nasıl ki gençlik ilişkili, onlarla bir bütün oluşturuyorsa, devrimci-demokratik-yurtsever gençlik örgütleri, hareketleri de toplumun diğer kesimlerinin ortaya çıkardıkları devrimci-demokratik hareketlerle benzer biçimde ilişkilidirler. Bir bütün oluşturuyorlar. Devrimci parti ve örgütlerle bütünlük arz ederler. Onlarla birlikte, onların içinde, öncüsü olarak, dinamik gücü olarak var olurlar.

Bu anlamda kuşkusuz bir öncü güç olarak gelişebilmesi için gençliğin kendisini eğitmesi ve örgütlemesi gerekir. Bir gençlik hareketi ortaya çıkartması gerekir. Ancak bununla direnişin öncüsü olabilir, bir mücadele yürütüp öncü hale gelebilir. Esası en geniş gençlik kitlelerini eğitmek ve örgütlemektir. Fakat gençlik yalnız başına bir toplum olmadığına göre, toplumun bir parçası olduğuna göre o halde gençlik örgütü, hareketi en geniş gençlik kitleleri karşısında sorumluluk duyduğu, onları eğitip, örgütlemeyi esas aldığı gibi gençlik dışındaki toplumsal kesimler karşısında da bir sorumluluğu ve görevi vardır. O kesimleri de eğitmek ve örgütlemekle sorumludur. Bu konuyu birinci soruda daha iyi açıkladık. Topluma, emekçilere bilinç dışarıdan götürülür. Devrimci aydınlar tarafından götürülür dedik. Türkiye ve Kürdistan’da ise devrimci aydınlık rolünü, misyonunu gençlik oynuyor. Öğrenci gençlik, üniversite gençliği oynuyor. Bu görevi gençlik yürütüyor dedik. Devrimci aydınlık görevini öğrenci gençlik üstlenmiş bulunuyor. O halde buradan ne sonuç çıkıyor? Değişik toplumsal kesimlerin eğitilip, örgütlenmesi; emekçilere, işçilere, devrimci bilincin götürülmesi, örgütlenmenin taşınması, onların eğitilip, örgütlenmesinden de birinci derecede gençlik hareketleri, örgütleri sorumludur. Çünkü aydın gençlik bütünlüğü var ve bu aydın gençlik hem bilinç götürmede hem örgütlemede hem de eyleme geçmede öncü misyona sahiptir.

O halde demek ki sadece gençlikle sınırlı kalamaz bir devrimci-demokratik-yurtsever gençlik hareketi. Kuşkusuz en geniş gençlik kitleleri içinde çalışır, onları eğitmeyi, örgütlemeyi ve eyleme çekmeyi birinci görev olarak bilir, kendi gücünü, dayanağını buradan alır, kadrosunu buradan çıkarır, örgütlenmesini buradan yaratır. Ama aynı zamanda faşizme karşı mücadele etmenin bilincini, örgütünü, eylemini diğer kesimlere de götürür. İşçileri, emekçileri, kadınları, bütün kesimlere dönük bilinç götürmekle görev ve sorumluluğu vardır. Onların örgütlenip, eyleme geçmesinde öncülük görevi var, misyonu var çünkü. O halde bu görevin gereğini mutlaka yerine getirmek durumunda. Sadece gençlikle sınırlı kalmamak durumunda. Esas olarak gençliğe dayanmak, orada bir eğitim, örgütlenme ve eylem seferberliği geliştirmek durumunda olduğu gibi, ikinci planda da diğer toplumsal kesimlere bilinç, örgüt ve eylem aşılamak, götürmek, onları eğitip örgütleyerek eyleme çekmek görev ve sorumluluğu da var. Bunu tüm gençlik örgüt ve hareketleri böyle görmek, bilmek, bu görev ve sorumluluğun gereklerini üstlenmek, kendilerini yalnızlaştırmamak, toplumdan koparmamak, gençliğin diğer toplumsal kesimlerden koparmamak, gençlik hareketini diğer toplumsal kesimlerden ve onların devrimci-demokratik hareketlerinden koparmamak durumundadır.

 

Bütün gençliğin Birleşik Gençlik Hareketini yaratmak lazım

Bu temelde sorumlu yaklaşan, gençliği örgütlediği kadar diğer toplumsal kesimleri de örgütlemeye ve eğitmeye yönelen gençlik hareketi bir toplumsal öncü haline gelir. Bu noktada farklı gençlik örgütlerinin birleşik bir gençlik hareketini ortaya çıkartmaları da önemlidir. Toplumu eğitip, örgütlemek; gençliği eğitip, örgütlemek önemli bir görev, her hareket kendisini en geniş gençlik kitlelerini eğitir, örgütler haline getirmeli. Toplumun değişik kesimlerine karşı görevlerini yerine getirmeli ama var olan başka devrimci-demokratik-yurtsever gençlik örgütleriyle, hareketleriyle de kesinlikle faşizme karşı direnişte bir ortaklık, birlik yaratmalı. Gençliğin birleşik direniş hareketini ortaya çıkartmalı. Anti-faşist birleşik cephesini oluşturmalı, gençlik cephesini oluşturmalı, gençliğin birleşik devrim hareketini yaratmalı. Yani faşizme karşı birleşik direniş cephesi, anti-faşist direniş hareketi, gençliğin birleşik demokratik cephesi; aynı zamanda faşizmin alternatifi olarak demokratik devrimi ön görmek, dolayısıyla gençliğin birleşik devrim hareketini ortaya çıkartmak, birleşik devrimci gücünü yaratmak gerekiyor. Bu hem faşizme karşı direnişin daha güçlü, etkili verilebilmesi açısından gerekli hem de faşizmin bir alternatifinin oluşturulması açısından, dolayısıyla kitleleri faşizmi yıkmaya daha güçlü yönlendirebilmek, faşizmi yıkarken alternatif olan demokratik sistemi anı anına örüp, geliştirebilmek açısından gerekli.

Faşizme karşı mücadele bir demokratik devrim mücadelesidir. Faşizmin alternatifi demokratik devrimdir. Demokratik devrimi ön görmeyen, bir demokratik sistemi hedeflemeyen, anti-faşist duruş ve mücadeleler hiçbir zaman sonuca gidemezler, kalıcı olamazlar, zafer kazanamazlar. Faşizme karşı dururlar, mücadele ederler ama faşizmi yıkamazlar, zafer kazanamazlar. Ancak faşizme karşı mücadeleyi, direnişi bir demokratik devrimle birleştiren, o hedefe bağlayan güçler faşizmi yıkabilirler. Faşizme karşı direnişi zafer kazanma düzeyine vardırabilirler. Bu bakımdan da direnmek lazım, birlik olmak gerekli, ama bir de demokratik alternatif oluşturmak gerekli. Demokratik devrimi ön görmek gerekli. Bu çerçevede bütün gençliğin birleşik gençlik hareketini yaratmak lazım. Anti-faşist direnişte birleşik devrimi ön görmede kesinlikle gençliğin birleşik anti-faşist gücünü, direnme gücünü, devrim gücünü mutlaka yaratmak lazım. Bu, faşizme karşı direnişin gelişmesi açısından kitlelerin faşizme karşı direnişte daha güçlü bilinçlendirilip, örgütlendirilmesi açısından gereklidir.

Birleşik bir gençlik hareketinin her şeyden önce gençlik örgütlerine, kadrolarına büyük bir moral vereceği, faşizme karşı mücadeleye daha güçlü seferber edeceği kesindir. Yine birleşik bir gençlik hareketinin tüm gençlik kitlelerine büyük bir moral, coşku, heyecan vereceği, onlara güven aşılayacağı, onları daha fazla birlik, örgütlenme ve eyleme seferber edeceği tartışma götürmezdir. Benzer durum bütün toplumsal kesimler açısından da geçerli. Daha önce ifade ettik gençlik hareketleri sadece gençliği eğitip, örgütleyen, eyleme çeken güçler değiller; aynı zamanda bütün anti-faşist güçleri toplumsal kesimleri, ezilenleri eğitip, örgütlemek ve eyleme çekmekle sorumludurlar. O halde birleşik gençlik hareketinin gençlik kadrolarında, örgütlerinde, gençlik kitleleri içerisinde son derece olumlu, motive edici etkisi olduğu gibi, tüm anti-faşist güçler üzerinde, değişik toplumsal kesimler üzerinde, tüm ezilenler üzerinde de oldukça motive edici, bilinçlendirici, örgütleyip faşizme karşı daha fazla sevk edici bir etkisi olacaktır. Çünkü faşizme karşı mücadele bir devrim mücadelesidir. Demokratik devrim mücadelesidir. Faşizmi yıkma, devrimci demokrasiyi kurma mücadelesidir. O halde böyle planlanırsa, örgütlendirilip yürütülürse ancak amaca ulaşır.

Doğru buysa, gerçek böyleyse, faşizmi yıkacak, devrimci demokrasiyi kuracak bir mücadele için de daha büyük örgüt gerekir, güç gerekir, motivasyon gerekir. Bu ancak birlikle olur, ittifakla olur, en geniş kitleleri eğitip, örgütleyerek seferber etmekle olur. Faşizme karşı olan herkesi birleştirip anti-faşist direniş içerisine çekmekle, faşizme karşı eyleme sevk etmekle olur. Bu doğrultuda atılacak her türlü birlik-ittifak adımı birleşik mücadele adımı tüm anti-faşist mücadele güçleri üzerinde her zaman olumlu etki yapar, onlara güç, güven, inanç, iddia verir. Bu da onların daha fazla bilinçlenmesini, örgütlenmesini ve eyleme sevk olmasını getirir.

 

Başkaldıralım, örgütlenelim, daha fazla direnelim, mücadele edelim

Bu bakımdan içinde bulunduğumuz dönemde özellikle Türkiye ve Kürdistan gençliğinin AKP-MHP faşizminin yıkılmasında öncü rol oynama sorumluluğu var. Bu sorumluluğu üstlenme zorunluluğu vardır. Bunu yapabilmesi için kuşkusuz demokratik devrimi hedeflemesi gerekir. Faşizmi yıkmak, devrimi gerçekleştirmek için de tüm güçleri birleştirmek, birleşik bir anti-faşist direniş, birleşik bir demokratik devrim tutumuyla ancak bu sonucu ortaya çıkarabilir. Başka hiçbir tutum faşizmi yıkmayı, devrimi zafere götürmeyi gerçekleştirmez. O halde direnmek gerekiyor, devrimi hedeflemek gerekiyor, ama bunları başarıya taşımak için de birleşmek gerekiyor, birleşmek gerekiyor, birleşmek gerekiyor. Kuşkusuz bu birliğin ilkeli olması, bu birliğin ölçülü olması, bu birliğin karşıdakini kabul etmeyi esas alması gerekiyor. Eğer yaklaşım böyle olursa herkes bu temelde sürece yaklaşırsa o zaman birleşmek, gençliğin birleşik direniş ve devrim gücünü ortaya çıkartmak zor olmaz. Buna en yatkın kesim gençliktir. Şimdiye kadar yapamaması bir eksikliktir, geç kalmışlıktır. O halde daha fazla zamana yaymadan, gecikmeden gençlik anti-faşist direnişte ve birleşik devrimde öncülük rolünü, misyonunu başarıyla uygulayabilmesi için birleşik direniş ve devrim gücünü mutlaka ortaya çıkarması ve bu temelde gençliği ve tüm toplumsal kesimleri faşizme karşı mücadeleye seferber etmesi gerekir. Bunu yapan herkes kazanır. Mevcut AKP-MHP faşizminin yıkımın eşiğine geldiği bir süreçte böyle bir birleşik anti-faşist direnişin en kısa zamanda zafere kazanacağı açıktır.

DEV-GENÇ’e, YCK’ye, YDG-H’a layık olacak, bu geleneği günümüzde sürdürecek gençlik hareketleri ancak faşizmi yıkmayı, birleşik devrimi zafere taşımayı sağlayarak bu gerçekliği ispatlayabilir. Onlara layık bir hareket konumuna gelir. O halde tarihi mirası iyi anlayalım. Tarihi birikimin derslerini iyi çıkartalım. Güncel görevleri daha doğru anlayıp, ortaya koyalım ve onları sahiplenerek faşizmi yıkma, demokratik devrimi zafere ulaştırma mücadelesinde daha çok birleşip ilerleyelim. Komalên Ciwan’ın dediği gibi: “Başkaldıralım, örgütlenelim, daha fazla direnelim, mücadele edelim”. Böyle yapanlar kazanırlar. Ben bu vesileyle gençlik direnişinin tüm şehitlerini saygıyla anıyorum, faşizme karşı özgürlük, demokrasi, devrim için direnen tüm gençlik kesimlerini selamlıyor, başarı dileklerimi ifade ediyorum.

 

Kaynak Hakların Birleşik Devrim Hareketi Haber sitesi http://www.hbdh-online.org/?p=10308

 

 

Önceki İçerik‘’Bana bir kırmızı mendil verin ki kan ağladığımı kimse bilmesin’’
Sonraki İçerik‘İtaat etmeyen’ binlerce kadın engellemelere rağmen yürüdü!