Devrim mücadelesinde ideolojik netlik, her şeyden önce kadroların ve kitlelerin devrim saflarında daha kararlı, ikircimsiz ve uzun vadeli konumlanmaları için kritik önemdedir. Her alanı ve konuyu kapsayan netleşme ihtiyacının sonu asla gelmez. Sürekli bir şekilde yapılmaya çalışılan ideolojik eğitimler netleşme ihtiyacı dolayısıyladır. Netlik önemlidir.
Egemenlerle iligili yapısal gerçekliklere hakim olarak netleşmek, bu kapsama giren başlıklardan biridir. Bunun başında da egemenlerin esas niyetlerinin-amaçlarının ne olduğunu bilmek gelir. Egemenlerin, hayatın her safhasında her şeyi sınıf çıkarlarına göre düzenlemeye çalıştıkları, gözönündeki yanıltıcı unsurları yalnızca bu temel amacı perdelemek üzere işlevlendirmeye çalıştıkları konusunda şüphe, çekince, tereddüt olmamalıdır. Devrim emekçilerinin ve kitlelerin böylesi bilinç berraklığına sahip olmaları, mücadelenin an’larında veya bütün evrelerinde uygun ve gerçekçi politik- ideolojik konumlanışı almaya imkan tanır.
Netlik konusunu bir de tersinden düşünelim. Bilinç berraklığının- netliğin ne derece önemli olduğunu bildiği içindir ki egemenler, ezen-ezilen mücadelesinin başlangıcından beridir ezilenlerde bilinç bulanıklığını sürekli ve yaygın kılmak için hiç durmayan bir çabanın içerisinde olageldiler; bunun için özel savaş kurumları açtılar; dahası, üst yapı alanlarını (eğitim,din,spor,kültür vb) bu uğurda içeriksizleştirerek kendilerine göre biçimlendirdiler. Elbette bu çaba egemenler açısından normaldir. Çünkü egemenlğin sürekliliği için (diğer gerekliliklerin yanında) ezilen kitlelerin bilinç bulanıklığını daim kılmak da bir ihtiyaçtır. İlkin “zor” yoluyla baskı altına alınmalarının ardından bilinci net olmayan kitlelerin yönetilmesi, kontrol edilmesi veya manipüle edilmesi daha kolaydır. Bu sayede muhaliflerin, ezilen kitlelerin biraraya gelme ve ortak zeminde hareket etme eğilimleri akamete uğratılır; egemenlere karşı tavır geliştirmede etkisiz kalınır. Yani egemenler, ezilenlerin bilinç bulanıklığı sayesinde düşmanlarının cepheleşmelerini henüz bilinç aşamasında engellemiş olur. “Kafadan silahsızlandırma”nın boyutlarından biridir bu. Dediğimiz gibi, egemenlerin sürekli böylesi bir çaba içerisinde olmaları onların sınıfsal-yapısal gerçekliğinin doğal- normal bir tezahürüdür. Anormal olan, muhalif cenahtan kimi seslerin sosylaistlik, demokratlık adına kitlelerin veya muhaliflerin bilincini bulandırmaya hizmet edecek fikirleri tartışmalarıdır. Kitleleri solun içinden yanıltmaya kalkmak, bilinç bulanıklığına hizmet etmek siyaseten bir suçtur ve ideolojik mücadelenin, hesaplaşmanın alanına girer.
Sol camia Veysi SARISÖZEN’i (VS) az çok tanır. TDH ve TSH’nin geriye çekilip etkisizleşmesinin ardından eski SDP’li Sarısözen kraldan çok kralcı fikirleriyle KÖH’ne intikal etti. Liberalizmin devrimciliğe galebe çalarak (şimdilik) tasfiyeye uğratması kendisini kesmemiş olacak ki, “barış” adıyla makyajladığı reformist fikirlerini KÖH’ne taşıma gayreti içine girdi. Tıpkı tüm liberal kesimlere olduğu gibi ona da belli bir alan açtığından “çözüm süreci” denilen ve aslında AKP ile KÖH’nin farklı katagorik anlamlar yüklediği sürece balıklama daldı. Bunu yaparken de söz konusu farkları görmezden gelmeyi tercih etti. Özellikle çözüm sürecine ilişkin sosyalistlik adına ürettiği liberal düşüncelerini uzun zamandır Özgür Gündem sayfalarından sunuyor. Son olarak 31 Temmuz 2014 tarihli köşe yazısında Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimleri vesilesiyle bunlara bir yenisini eklemiş. CB seçimlerinde oyların neden Selahattin Demirtaş’a verilmesi gerektiğini açıklamaya çalışırken (kuşkusuz yazımızın itirazı Demirtaş’a oy verilmesi çağrısı değildir) çoğu zaman yaptığı gibi AKP (yani egemenler) cenahına ilişkin çıplak gerçekliği bulanıklaştıracak ifadeler kullanmış. Öncesi-sonrasının pek de önemli olmadığı cümlelerin arasındaki bilinç bulanıklığına hizmet edecek sorunlu ifadelerine bir bakalım: “Eğer AKP’nin niyeti bozuk (çözüm süreciyle ilgili niyetinden bahsediyor-bn) ve Erdoğan zaman kazanma oyunu oynamaktaysa (…) Yok eğer Erdoğan zaten ‘çözüm’ değil, ‘oyalama’ siyaseti izliyorsa (…) yok niyeti bozuk ise…” Şeklindeki bir dizi liberal vesveseyi kısacık yazısına serpiştirivermiş. AKP’nin şeytani niyetlerle ve tamamen zaman kazanma amacıyla oyalama siyaseti yaptığında kuşku mu var?.. Bu kafa karışıklığı neden? VS’nin ilk defa kullanmadığı ve daha önceleri çeşitli gerekçelerle kaleme aldığı yukarıdaki ifadeler basite alınıp geçiştirilebilir mi? “Zaten politik gelişkinliği yüksek kürt kitleye seslendiği için bu fikirlerin etkisi olmaz, kafalar karışmaz, boşverelim gitsin!” denilebilir mi? AKP gerçekliği, onun hangi sınıfı temsil ettiği, “çözüm süreci” de dahil olmak üzere taktik-stratejik hamlelerini hangi saiklerle yaptığı kabak gibi meydandayken VS.’nin liberal olasılık hesapları neye hizmet eder? Çocuk da olsa kadın da olsa gözlerinin yaşına bakılmadan gerekenin yapıldığı; Uğurların, Ceylanların, Eneslerin, Sorinlerin katledildiği; “sınır içi-ötesi” operasyonlarda kimyasalların kullanıldığı; Roboskiler, Gezi’ler vb. 12 yıllık zorbalık pratikleri AKP’nin niyetinin ne olduğu konusunda kafaların netleşmesi için yetmez mi? Artar bile!.. AKP’nin “çözüm süreci” adı altında Kürt Devrimini farklı bir konsepte tasfiye etmye koyulduğunu, işi sürüncemede bırakarak zaman kazanmaya niyetlendiğini, bu sayede özellikle seçim dönemlerinde manevra imkanı kazanırken iktidarını pekiştirdiğini, diğer taraftan “çözüm”ü Rojava devrimini boğacak bir tuzağa çevirmeye çalıştığını bilmiyor mu VS? Bal gibi biliyor… O, bu işleri, neyin ne olduğunu bilecek kadar tecrübeli ve uyanık. Fakat bildiklerini saklayacak ve çarpıtacak denli devrim kaçkını bir liberal olduğu için, bildiklerini bilmezden gelmeyi yahut bildiklerini çarpıtmayı tercih ediyor. Kendisine ( ve onun gibi düşünen kifayetsiz muhterislere) sorsanız, bir mevzi açtığını ve bu mevziden elinden geldiğince düşmana ateş açtığını söyleyecek. Neyse ki barut ve kan kokan gerçek bir savaşın içinde değil. Aksi halde en gereksiz ve kullanışsız mevziyi seçecek ve oradan kafasını kaldırmadan tetiğe basacaktı. Artık kurşun ön mevzilerde konumlanmış hangi dost güçlerin kafasına gelirse… Dahası da var. Aynı yazısında liberal olasılık hesaplarına pembe tüyler dikmeyi ihmal etmiyor VS: “Eğer AKP “çözümde” ısrarlıysa, AKP seçmeniyle HDP seçmeni referandumu en az yüzde 60’la kazanır. Çözüm yoluna devam eder(…) Bu ‘ivme rüzgarıyla’ yelkenlerini dolduran HDP, bir yıl sonra yapılacak olan genel seçimlerde parti olarak girer, yüze on barajını aşar, en az 60-70 vekille Meclise girer; ya korkutucu bir ‘muhalefet’ partisi olarak hükümeti baskı altına alır; ya da ‘çözüm’ yanlısı bir partiyle koalisyon hükümetinin ortağı olur.” Gerçeklerden uzak liberal fantaziler midir bunlar ? Olmayacak duayı kendi kendine mırıldansa neyse. Asıl niyeti demokratik-sosyalist muhalefeti AKP’nin kuyruğuna taşımaktır.
Fakat bu yanılsama reeldir ve bir karşılığı vardır. Dolayısıyla kabul etmek gerekir ki liberal fantezileri, olmayacak duayı gerçekleştirebilecek bir yol da vardır. O da demokratik-sosyalist muhalefet çizgisinin “yetmez ama evet”çi pespaye anlayışın sağına savrulmasıdır. Devlete yedeklenen liberal eğilimin önü egemenlerce açılırken bu uyarı devrimcilerce dikkate alınmalıdır. Öte yandan, AKP’den medet umabileceği yanılgısına kapı aralayan yukarıdaki sakat fantaziler nedeniyledir ki CB seçimlerinin olası 2. tur oylamalarında HDP kitlesinin Tayyip’e oy vereceği, bu yönlü pazarlıkların olduğu türünden pis kokulu rivayetler ortalığa saçılmaktadır. Sadece VS değil, Ömer Ağın (ÖA) da aynı liberal kulvardan kafa karıştırma yarışındaki yerini almış. Bir süre önce şöyle buyurmuştu: “AKP’nin Cumhurbaşkanı adayını belirlerken hangi kriterlere dayanacağına bakmak gerekir. AKP, gerici, ırkçı güçlere dayanarak Kürtler ve demokrasi güçlerine karşı entrikalar mı çevirecek, yoksa ülkenin demokratikleşmesi için ciddi ve güven verici adımlar mı atacak?” (ÖA: “Kürtler Yeni Bir Yol Arayabilirler” Özgür Gündem: 24 Nisan 2014) Yazı başından sonuna dek sömürgeci faşist devletin gerçeklğini görmezden gelen, ondan demokrasi namına halen birşeyler bekleyen sözümona “sorgulamalar”la dolu. AKP’nin (egemenlerin) hangi kriterlerle CB adayını seçeceğine hala bakma gereği duyuluyorsa, hala arkamızdan entrikalar çevirmeyebileceği zannediliyorsa, hala devletin güvenimizi kazanmak ilkesiyle- gayesiyle kılını kıpırdatacağı bekleniyorsa… bunun adı siyaset değil, en hafif deyimle “saflık”tır!..
Ne yazık ki kafa karışıklığına, netsizliğe, kararsızlığa yol açan, düşman gerçekliğini bulanıklaştıran bu tür yanılsamalar ideolojik çizgiye sızdığında olumsuz karşılıklarını üretiyor. Bunun nelere yol açtığını henüz geride bıraktığımız 30 Mart seçimlerinde gördük. AKP’nin çözüm süreci için gerekli ve alternatifsiz olduğu şeklindeki dengeci ve bağlayıcı beyanatlar sandıkta dönüp BDP’yi vurdu. Bu bakımdan, seçimlerde beklenen düzeyde yüksek sonuçlar alınamamasının bir sorumlusu da AKP’ye gebe olunduğu, o olmassa savaşın yeniden başlayacağı şeklinde yaratılan teslimiyetçi algıdır. Son derece problemli olan bu algı, netleşememiş-kararsız kitlelerin kaygılarını daha da pekiştirmiştir. “AKP zayıflarsa ve CHP-MHP güçlenirse savaş yeniden başlar” endişesi KÖH’ne de yakın olan veya kararsız kalan Kürt kitleyi AKP’ye eklemlemiştir. Diğer taraftan AKP, liberal-teslimiyetçi yaygarayı çok iyi değerlendirerek kararsızları kendisine bağlamayı başaracak argümanlar geliştirmiştir. “Gerilim stratejisi” denilen tarz ile “ben zayıflarsam kaybeden siz olursunuz” algısını ustalıkla işlemiştir. Safları sıklaştıran NETLİĞİ sayesinde sandıktan psikolojik üstünlüğü eline alarak çıkmıştır.
Bir özdeyişte söylendiği gibi: “Kimse gerçekleri görmek istemeyenler kadar kör olamaz” Kıfayetsiz muhteris liberaller körlüklerini yayma uğraşı içindeler. Bu onların tarihsel zavallılığıdır. Sömürülenlerin, ezilenlerin yürüttükleri mücadeleden asalak gibi beslenenler her zaman oldu. Varlıklarını bu mücadeleye borçlular ve yakamızdan kendi kendilerine düşmeleri beklenemez. Bunun üstesinden gelebilmenin yegane yolu da pratik devrimci mücadeleyi yükseltmektir.
Devrimci politika için herşey nettir, saflar berraktır ve liberalizmin panzehiri devrimci mücadeledir. Asalakları yakamızdan silkeleyeceğiz, çünkü umut biziz.
1 Ağustos 2014
TEKİRDAĞ 2 NOLU F TİPİ HAPİSHANESİ