Kürdün Katliama Alışmışı Makbuldür

12345643218.jpg

Kürdün Katliama Alışmışı Makbuldür

Çığlıklar, haykırışlar, ağlamalar, ağıtlar, lanetler, öfke, kin, hınç ve bunların orta yerinde örgütlü bir duruş gösteren bir halk..

5 Haziran Amed…

Bombaların ortasında, kan gölünün içinde zafer işareti yapan, dirayetli bir şekilde yaralıları taşıyan, kan anonsu yapılmadan hemen hastanelere koşan, kendilerini tahrik eden polise karşı bir anlık öfkeyle değil, doğru tutumla duran Kürt halkı…

20 Temmuz Suruç…

Çığlıklar, öfkeler, sokaklara çıkan devrimciler, sokaklara çıkan halk.. Hesap sormak için eylemler düzenleyen devrimciler…

“Onlar misafirdi, keşke biz ölseydik” diyen bir ana…

Bir Kürt anası..

Ömrü katliamlarla geçmiş, gözünün önünde insanlar katledilmiş bir Kürt anası…

10 Ekim Ankara…

Aynı çığlıklar, aynı ağıtlar, aynı öfke, sokağa çıkan devrimciler, günlerce ayakta katliamı unutturmayan yoksul mahalleler…

Sonra sosyolojik yazılar, çözümlemeler ve bu yazıların ortasında duran korkunç bir aşağılama..

“Kürt halkı alışık bir tür katliamlara, onlar için normal bir seyir ama Türk halkı ve sosyalistleri için kaldıramayacakları kadar büyük bir olay…”

Kürt halkı..

Katliam..

Alışmak…

Nasıl bir ruh halidir, nasıl bir mantıktır bu söylemi kullanabilmek. Hangi Kürt alışıktır katliamlara.. hangi Kürt normal karşılıyor acaba?

Kürt halkının ömrünün katliamlarla geçmesinin sebeplerinden biri de susan, yetersiz kalan, sıradan bir olaymış gibi gören Türkiye solu değil mi?

Her gün, her saat bir Kürt katledilirken, Kürdistan’da açık bir Kürt soykırımı yaşanırken kılını dahi kıpırdatmayanlar değil mi?

Neden eylem yapılmadığı sorulduğunda “Kürt hareketi niye yapmıyor?” gibi üstenci bir bakış atanlar değil mi?

Bugün Ankara katliamının en büyük sorumlusu, Kürdistan’da 7 Haziran sonrası her güne yayılan soykırım saldırılarına yeteri kadar ses çıkartmayanlar değil mi?

Yanı başında yaşanan saldırılara karşı yetersiz bir kaç eylem yapan, sokaklarda hesap sormaktan kaçan, pasifleşen hareketlerdir Ankara katliamının sorumlusu..

En son açıklanan rapora göre 102 insan katledildi. Yaralılar var, orada olan insanlar travma yaşamaya başladı. Gazeteler ülke tarihinin en büyük katliamlarından biri olduğunu, çok büyük bir etkisi olduğunu söylediler. Psikologlar katliamdan kurtulanlara önerilerde bulundu, tedaviye gelebileceklerini, destek vereceklerini söylediler. Katliam birçok alanda protesto edildi, ülkenin birçok kentinde katliamda ölenlerle ilgili eylemler yapıldı. Yazılar yazıldı, insanlar içlerinde biriken öfkeyi boşaltmak için ellerinden ne geliyorsa yapmak için uğraştılar.

3 cenaze de bulundum. Özellikle Barış Annesi, Cumartesi Anası Fatma Esen’in cenazesinde gördüklerim benim için önemli bir noktaydı. Barış annelerinin yanına gittiğim zamanlarda gördüğüm bir anaydı Fatma Ana.

Barış Annelerinin, Cumartesi Annelerinin omuzlarında taşındı son yolculuğuna. Cenazeyi camiden çıkartıp alana getiren anaların gözlerinde ki acıya tanıklık etmenin acısını kaç kişi yaşadı acaba! Yoksulluk içinde yaşayan, çocuklarını büyüten anaların bir yoldaşlarını, bir arkadaşlarının tabutunu taşımasının öfkesini kaç kişi anlamıştır acaba?

Katliamın olduğu ilk gün Gazi Mahallesinde bir Kürt gencinin “ne olacaksa olsun, azdan az, çoktan çok gider” sözünün ağırlığını ve anlamını Fatma Ana’yı defnederken bütün kitlenin ruh haliydi aslında. Ömrünü yoksulluk içerisinde yaşamış, savaşın en acımasız olduğu zamanları görmüş bir ananın cenazesini, defnini izlerken orada olan Kürt çocuklarının gözlerinde bu öfke vardı. Ağlamamak için kendilerini zor tutan, yumrukları sıkılı, sigaralarını içerken öfkelerini de içine çeken onlarca, yüzlerce genç vardı cenaze de.

Sonra Meryem Ana..

“Bütün namluları bana çevirin, gençler ölmesin” diyecek kadar onurlu bir düşüncenin sahibi Meryem Ana. Bir oğlu HPG’de, bir oğlu ve bir torunu YPG’de şehit düşen, Okmeydanı’nın gençlerinin ve birçoğumuzun elinde büyüdüğü devrimcilerin Meryem Anası…

Protesto eylemlerine dahi polis izin vermeyince son veren, sessizce dağılan, polisin saldırılarına karşı hiçbir direniş göstermeyenler değil mi sorumlu?

Sindirilmiş, içselleşmiş kanıksamalar üzerinden hareket edenlerin ilk gün ki gibi tepki göstermediği fark etmişsinizdir. Ankara katliamı olduğu sıralarda Amed Sur ilçesinde polis sokağa çıkma yasağı ile birlikte mahalle halkına karşı büyük bir saldırı başlattı. 2 çocuk katledildi. Ancak Ankara katliamını protesto edenlerin bazılarının Kürt coğrafyasını görmezden gelmelerine tanık olduk.

Sonra hikayeler çıktı ortaya. Dramatize edilmiş, duygusallaştırılmış hikayeler. Katledilenlerin nasıl da onurlu olduğunu ispat etmeye çalışan hikayeler. Katledenlerin nasılda iyi insanları katlettiğini ispat etmeye çalışan hikayeler..

Gerçeklerin korkunçluğundan, yükünden kaçmanın en güzel yoludur dramatize etmek ya da üstten bakmak. Bunlar yıkılmadığı sürece Kürdistan katliamlarının Türkiye’ye sıçramasına, Türk halkının katledilmesine engel olmazsınız.

Kobane Serhildanı sırasında bir Kürt anasının sözü hiç unutulmamalı aslında; “Yeter.. Çocuklarımı öldüremezsin. Cesaretin varsa in aşağıya korkak herif…”

Yaşlı bir Kürt anasının cesaretini, gerçeğe olan bağlılığını yakalayamadan hesap soramazsınız..

Önceki İçerikSize sözümüz devrim ve sosyalizm olacak…
Sonraki İçerikDersim’de şehit düşenYJA-Star gerillaları sonsuzluğa uğurlandı