Giriş
Ağustos 2012’nin sonunda Başkan Santos, Kolombiya rejiminin yaklaşık 50 yıllık iç savaşı sona erdirme amacıyla Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri (FARC) ile barış görüşmelerine başladığını açıkladı.
Santos rejiminin gerillaları imha yoluyla “barış” politikasından müzakere yoluyla barış politikasına ani geçişinde çeşitli ekonomik, toplumsal, siyasal ve askeri değişiklikler sorumluluk taşımaktadır.
En temel değişiklik, rejimin büyük ölçekte uzun vadeli yeraltı kaynaklarına dayalı dış sermaye akışı –madencilik, petrol ve doğal gaz- sayesinde kalkınmacılığa dayalı bir ekonomik modeli benimsemesidir.
İkinci faktör, on yıllık yoğun baskıdan sonra (binlerce köylü, sendikacı ve insan hakları aktivistinin öldürülmesi ve üç ile dört milyon köylünün gerilla faaliyetinin olduğu bölgelerden zorla göç ettirilmesi de dahil olmak üzere) rejimin, halk ayaklanmasının artık rejime acil bir tehdit olmadığı ve ülkenin militarizasyonundan özellikle de yüksek fiyatların yaşandığı bir dönemde bol doğal kaynakların sömürülmesine geçmek için bunun uygun bir moment olduğunu düşünmesidir.
Barış görüşmelerine yol açan üçüncü faktör ise, gerilla liderlerinin Yurtsever Yürüyüş (Marcha Patriotica) gibi yeni geniş kitlesel hareketlerin bir kitle tabanıyla ortaya çıktığını ve barış görüşmelerinin onlara ilerici toplumsal ve ekonomik reform önerilerini sunmak için bir platform sağladığını düşünmesidir. Santos müzakereyi kabul etmekle FARC’ı “yasal (bir) savaşçı” (ve bir “suçlular çetesi” değil) olarak tanımaktadır; ne “askeri çözüm”ü dayatabilir ne de FARC’ı “imha” etmeyi (önceli Alvaro Uribe’nin övündüğü gibi); silahlı çatışmayı sona erdirmek için siyasal diyalog mümkün ve gerekliydi.
350 binden fazla askeri ve yedi ABD askeri üssüyle Kolombiya rejimi “müzakere” konusunda askeri olarak kendine güveniyordu, özellikle de ordunun savaş peşinde koşmaya devam edeceği ve daha önceki barış sürecinde olduğu gibi silahtan arındırılmış bir bölge içermeyen yol haritası (hojà de ruta) ya da çerçevesi ışığında. Müzakereler Küba ya da Norveç’te Venezuela ve Çili’nin aracılığıyla gerçekleşecek.
Son olarak, FARC ve Santos rejiminin üzerinde anlaştığı temel çerçeve ya da ajanda, Santos’un ekonomik kalkınma stratejisinin merkezinde yer alan yeraltı kaynaklarına dayalı kapitalist modele her türlü açık gönderme yapmayı engelliyor. Ajanda, bırakın petrol sanayi gibi temel kaynakların millileştirilmesini, var olan sözleşmelerin yeniden görüşülmesinden hiç söz etmiyor. Tarım reformunun yerini “toprağa ulaşım ve kullanım” da dahil olmak üzere “içsel tarım kalkınması” gibi belirsiz bir terim aldı. Halk iktidarının yerini “güvenceler” ve yurttaşların katılımına izin veren “demokratik mekanizmalar” aldı.
Çatışmanın sona erdirilmesi açısından, paramiliter güçlerin yanı sıra yalnızca FARC silahsızlandırılacak, ama ordunun, ABD Özel Kuvvetleri’nin seferberliğinin sona ermesinden ya da ordunun karakterini ve operasyonlarını değiştirmeye yönelik herhangi bir çabadan söz edilmiyor.
Diğer bir deyişle hemfikir olunan ajanda, büyük oranda, Santos’un peşinde koştuğu yeraltı kaynaklarına dayalı kapitalist modeli olumsuz etkilemeyecek bir barış anlaşması öngörüyor. Artan toplumsal eşitsizliklere ve buna eşlik eden servetin yoğunlaşmasına da karşı çıkmıyor. Üstelik Santos yalnızca barış görüşmelerinin sağcı sponsorlarıyla (Norveç ve Şili) yakın siyasal ve ekonomik ilişkiler geliştirmekle kalmıyor, solcu ülkelerle de –son yıllarda Latin Amerika’daki silahlı ayaklanmalara karşı çıkan Küba ve Venezuela- yakın bağları var.
Barış Sürecinin Kilidi Olarak Yeraltı Kaynaklarına Dayalı Dış Sermaye
Başkan Santos’a ve önceli Alvaro Uribe’ye göre yakın gelecekte “madencilik ve petrol Kolombiya’nın kalkınmasının lokomotifleridir”. Son birkaç yıldır ekonomik veriler de onların bu görüşe bağlılığını teyit etmektedir.
Rejimin yeraltı kaynakları sektöründeki “büyük hamlesi” dış yatırımın büyük ölçekte akışından, enerji sektörünün hızlı büyümesinden, mineral ve enerjinin yüzdesinin ihracatta artmasından açıkça bellidir.
1990’dan 2001’e kadar yılda yalnızca 157 madencilik ruhsatı veriliyordu; Uribe ve Santos rejiminde (2002-2010) yılda 778 madencilik ruhsatı verildi –beş kat artış. Son on yılda devletin bahşettiği toprakların %40’ı maden ya da petrol şirketlerine gitti. 114 milyon hektardan 8,4 milyondan fazlasına maden arama ruhsatı verildi, 37 milyonuna ise ham petrol arama ruhsatı. Rejimin yeraltı kaynaklarına dayalı sermaye teşviki artıyor üstelik: 2010’da 5,8 milyon hektar toprakta maden arama ruhsatı verildi. 2012’nin ilk yarısında dolaysız dış yatırım %26 artarak 9,3 milyar dolara ulaştı; bunun %82’si enerji ve madenciliğe gitti. Kolombiya artık dünyanın en büyük dördüncü kömür ihracatçısı, Latin Amerika’nın en büyük dördüncü petrol üreticisidir. 2011’de Kolombiya büyük oranda emtia patlamasına bağlı olarak %6 büyüdü. Çoğunlukla dış sermayenin elinde olan kömür üretimi 2000 ile 2010 arasında 42 milyon tondan 82’ye çıktı; 2011’de %15 daha artarak 94,6 milyon tona ulaştı. Hükümet tahminleri 2019’da 200 milyon tona çıkacağını öngörüyor.
Doğal gaz üretimi 1999’da 200 milyar feet küpten 2010’da 400’e çıktı.
Petrol üretimi 2008’de günde 595 bin varilken 2011’de 923 bine ulaştı, 2012’de bir milyona çıkacağı tahminleri yapılıyor. 2011 itibarıyla mineral, petrol ve kömür Kolombiya ihracatının %64’ünü oluşturuyordu. 2012’de üretim yıllık olarak 40 ton 80 tona çıkınca modern bir altına hücum gerçekleşti. 2011’de dolaysız dış yatırımın %82’i enerji sektörüne gitti; rejim 2012 için ham petrol, enerji ve maden projelerine 10 milyar dolarlık bir yatırım bekliyor.
Yeraltı Kaynaklarına Dayalı Sermayenin Büyümesi İçin Askeri, Siyasal ve Ekonomik Koşullar
Yeraltı kaynaklarına dayalı sermayenin Kolombiya’nın büyümesinin lokomotifi olmasına çeşitli faktörler olanak sağladı.
Birincisi ve en önemlisi, büyük ölçekli, uzun vadeli devlet terörünün 4 milyondan fazla köylüyü, Amerikan yerlisini ve Afro-Kolombiyalıyı yerinden etmesi ve mülksüzleştirmesidir. Sözde “kontrgerilla programı” olan kitlesel terör, Uribe ile Santos rejiminin milyonlarca hektar alanı maden ve enerji şirketlerine bahşetmesine olanak sağladı. Son on yılda ABD Kolombiya’ya askeri yardım olarak 8 milyar dolardan fazla para verdi, yedi askeri üs kurdu ve yoksulları kitleler halinde yerinden ederek maden bulunan bölgelerden silahlı ya da değil her tür muhalefeti temizleme de dahil olmak üzere Kolombiya’nın soykırım politikalarını desteklemek için bin özel kuvvetler danışmanını rotasyon usulü oraya gönderdi. 2011’de dünyada devlet ya da paramiliter güçler tarafından öldürülen 76 sendikacıdan 29’u Kolombiya’da öldürüldü. Son on yılda 3 binden fazla sendikacı, köylü, insan hakları aktivisti ve gazeteci rejim ve ölüm mangaları tarafından suikasta kurban gitti. Sendikacılara karşı işlenen suçların %78’inden fazlası maden ve enerji bölgelerindeydi, Financial Times’ın sözleriyle “yatırımcılara uygun bir iklim” yarattı ve büyük ölçekte yeraltı kaynakları sermayesinin akışına cazip hale geldi. Son on yılda yerlerinden edilmiş insanların yaklaşık %87’si ve insan hakları ihlallerinin %80’i madencilik ve enerji üreten bölgelerdeydi. Yeraltı kaynaklarına dayalı çokuluslu şirketlerin birçoğu toplumsal ve siyasal protestoyu bastıran askerin rolünü tamamlamak üzere paramiliter çeteleri finanse etmektedir. Rejimin teşvik ettiği madencilik patlaması hızlandıkça, Amerikan yerlisi, Afro-Kolombiyalı ve köylü topluluklarına yönelik şiddet de tırmanır, milyonlarca köylüyle maden şirketlerini karşı karşıya getirir.
Vergi ve Lisans İmtiyazları
Uribe-Santos’un başında olduğu Kolombiya rejimleri, madencilikle ilgili şirketlere dünyadaki en kârlı vergi kazançlarından birini sundu. Bir hesaplamaya göre %22’lik nominal vergi oranı muafiyetler ve indirimlerle %10 düştü, bu da Kolombiya ekonomisine %15 maliyet getiren çevreyle ilgili zararlarla daha da düştü. Diğer bir deyişle Kolombiya devleti MNC’ye maden ve enerji kaynaklarını tüketmesi için para ödemektedir. Kolombiya’yı bir yeraltı sermayesi cennetine çevirerek Santos 1990’ların başından bu yana lisans ücreti düzeylerini en düşük düzeye çekti.
Yasalarda çevreyle ilgili hükümler yer almasına karşın nadiren uygulanır ve koruma talep eden halk hareketleri en iyi durumda görmezden gelinir, en kötü durumda 2012’in ilk 2 ayında 5 bin köylü de dahil olmak üzere zorla yerinden edilir. Hükümetlerin artan vergi, yönetmelik ve millileştirme yoluyla ulusal zenginliklerinden daha büyük pay almaya çalıştığı Latin Amerika’da dahil olmak üzere tüm dünyada “kaynak milliyetçiliği” artarken, Wall Street yatırımcılarının “bölgesel vaha” dediği Kolombiya’da durum böyle değildir. Bir maden danışmanına göre, “Pazar fiyatlarıyla bağlantılı madencilik lisans ücretleri ve uzun vadeli izinlerde yabancılar kayırılmaktadır.” Madencilik Bakan Yardımcısı Henry Medina Gonzalez Nisan 2012’de, “Yatırımcıları korkutup kaçırmak istemiyoruz… Olabildiğince öngörülebilir olmak istiyoruz” dedi.
Terör, düşük vergiler, düşük lisans ücretleri ve çevreyle ilgili yönetmeliklerle rejimin yeraltı kaynaklarına dayalı sermayeyi kayıran stratejisinin Kolombiya ekonomisi, toplumu ve politikaları üzerinde derin bir etkisi olmuştur.
Yeraltı Kaynaklarına Dayalı Sermaye Stratejisinin Etkisi
Kolombiya (Guatemala ile birlikte) Latin Amerika’daki en kötü sosyo-ekonomik eşitsizliklere sahiptir, .58’lik bir Gini Katsayısı ile bu durum ölçülmüştür. Yeraltı kaynakları şirketleri dev kârlar elde etmesine ve “ekonomi”nin iyi gitmesine karşın, büyük çoğunluğun durumu kötüdür: %12’den fazlası işsizdir, enformel sektör %40’a yaklaşmaktadır; ve devletin yerinden edip mülksüzleştirdiği 4 milyon göçmen gecekondularda yaşamaktadır. Polis ve özel paramiliter ölüm mangaları, madencilik sektöründeki işgücünün dilsiz olmasını sağlar ve köylü toplulukları çevreye verilen zararlarla zorla yerinden etme konusunda hiçbir tazminat almaz.
Kolombiya’nın yeraltı kaynaklarına dayalı politikasının en büyük etkisi, servet ve gücün yabancı yatırımcılar ve yerel işbirlikçilerin elinde toplanması olmuştur. Yeraltı kaynaklarına dayalı sermayeyi destekleyen ve teşvik eden generallerle siyasi seçkinlerin zenginleşmesi ve iktidar kazanmasına emtia patlaması eşlik etmiştir. Ne var ki yeraltı kaynaklarına dayalı patlama 2011-12’de peso’nun değerini %10’dan fazla düşürerek, böylece Kolombiya ihracatının rekabetini azaltarak yeraltıyla ilgili olmayan kaynakları, kahveyi, imalat ve hizmet sektörünü kötü etkilemiştir. Bunun sonucu, Kolombiya’nın işgücünün büyük kısmını istihdam eden yeraltıyla ilgili olmayan sektörlerinin görece zayıflaması, dolayısıyla işgücünün %5’inden azını istihdam eden yeraltı kaynaklarına dayalı sektörün dışındaki tüm işçilerin yaşam standartlarının düşmesi olmuştur.
Yeraltı Kaynaklarıyla İlgili Modelin Siyasal Sorunları
Yeraltı kaynaklarına dayalı model birkaç önemli sorunla karşı karşıyadır. Bunların bazıları yapısaldır, özellikle de emtia ihracatına aşırı bağımlılığı, çeşitlendirilmiş pazarların olmaması (ABD pazarındaki krizlere aşırı bağımlıdır), ötekiler ise siyasaldır –yerel imalatçılar ve tarım ihracatçıları arasında artan hoşnutsuzluk.
Ama başlıca sorun gerilla hareketlerinin, FARC ve ELN’nin yeraltı kaynaklarına dayalı sermayenin büyümesi ve genişlemesine karşı oluşturduğu tehdittir.
Santos rejiminin FARC’ın iyice güçten düştüğü, bölündüğü ve yenilginin eşiğinde olduğu iddialarına karşın (büyük medyanın papağan gibi tekrarladığı bir iddia), yeraltı kaynaklarına dayalı sermayenin iş gördüğü bölgelerden gelen haberler FARC’ın hâlâ hatırı sayılır bir güç olduğu yolundadır. Temmuz 2012’nin başında Kolombiya’nın en büyük kömür madenine giden demiryolunda bir patlama oldu ve birkaç gün sonra Britanya kökenli Sinochem yan şirketinin bir petrol tankına da saldırı oldu. FARC Kolombiya belediyelerinin üçte ikisinde aktifliğini sürdürmektedir; bir Kolombiya düşünce kuruluşu, çoğu 15 yılda olmak üzere ülke çapında 2.148 saldırı olduğunu bildirdi ve FARC faaliyetinin coğrafyası, yeraltı kaynaklarına dayalı sermaye bölgelerinde etkisinin arttığına işaret etmektedir. FARC özellikle altın madeni alanlarında egemendir, oralarda etkin bir “vergi toplama” örgütüne sahip olduğu bildirilmiştir. FARC; Antioquia, Meta, Cordoba ve Amazon çöngül alanlarındaki benzer yeraltı enerji kaynağı alanlarında büyük bir güçtür. Yeraltı kaynaklarına dayalı sermayenin merkeziliği ve FARC’ın artan etkisi dikkate alınırsa, Santos FARC ile çok sınırlı bir “barış görüşmeleri” sürecini kabul ettiğini ilan etmiştir.
Başarısızlığa Mahkûm Bir Barış Süreci
Barış görüşmeleri sürecine umut veren bir başlangıç olarak ortaya çıkan şey hızla uğursuz ve talihsiz bir yol almaya başladı. Başkan Santos açıklamasını halk örgütleri, yurttaş ve sivil grupların huzurunda sivil toplumu yeniden tesis etmekten çok, genişletilmiş bir savaş kabinesine benzeyen yüksek düzeyli asker ve polislerin toplantısında yaptı. Bunun ardından ateşkesi reddetmesi ve askeri harekâtın artacağı duyurusu geldi. Diğer bir deyişle, öyle görünüyor ki, “barış süreci” savaşı tırmandırma taktiği olarak hizmet görüyor. Üçüncü olarak, Santos savaşı sürdürme işine ve büyük ölçekli yeraltı kaynaklarına dayalı sermayenin ülkeye girişi için yolu temizlemek üzere toplulukları bölgeden kovma sürecine derinden dahil olmuş asker, siyasi ve iş dünyasından kişilerin egemen olduğu bir müzakere ekibi atadı.
Daha da meşum olan, Santos’un egemen yeraltı kaynaklarına dayalı sermaye modelinin müzakere edilemez olduğu açıklamasıydı. “Castlereagh’ın (19. yüzyıl İngiliz devlet adamı) bir zamanlar söylediği gibi, Büyük Britanya’nın denizcilik çıkarları müzakere edilemez (aynı şekilde) millileştirme, yabancı yatırımın rolü gibi hiçbir ekonomik politikamızı da müzakere etmeyeceğiz, böyle bir şey olmayacak” (Financial Times, 9/5/12, s.5).
Var olan tüm ekonomik politikaları “barış” görüşmelerinin dışında tutmakla Santos, Kolombiya’nın büyük eşitsizliklerini azaltmaya yönelik tüm ekonomik politikaları, silahlı ayaklanmanın altındaki neden olan derin toplumsal-ekonomik konuları ele alarak barışa ulaşmaya yönelik her tür çabayı bir kenara attı. Santos’un kilit konu “kırsal bölgenin kalkınması”na getirdiği yorumun hiçbir anlamlı tarım reformuyla ilgisi yoktur. Onun tarım reformu süreci, milyonlarca mülksüzleştirilmiş çiftçi, köylü ve topraksız tarım işçisini kafadar kapitalistlerin, tarımla ilgili işadamlarının, generallerin ve ölüm mangalarının ele geçirdiği verimli topraklardan çok uzakta “sınır toprakları”na yerleştirmeye dayalıdır. Zorla yerinden edilen köylüleri, Uribe ile Santos’un çokuluslu maden, doğal gaz ve petrol şirketlerine muazzam imtiyazlar bahşettiği bölgeler ve belediyelerdeki topraklara yerleştiren bir tarım reformuna Santos’un sıfır toleransı vardır. Zaten onların mülksüzleştirilmesinden ilk planda sorumlu olan da Uribe ile Santos’du; yeraltı kaynaklarına dayalı kapitalizm Santos’un ekonomik modelinin merkezinde yer aldığından, herhangi bir tarım reformunun ya da kırsal nüfusun sömürülen, dışta tutulan kesimleri için anlamlı bir “toplumsal adalet”in hiç şansı yoktur, Afro-Kolombiyalı ve yerli Kolombiyalı toplulukların çok geniş bir kısmının yerleşim yerlerindeki çevre zararına son vermeyi müzakere etmenin hiç şansı yoktur.
Santos için “barış süreci”nin ordu komutanları ve onların neo-liberal danışmanlarının tek bir önemli amacı vardır: yeraltı kaynaklarına dayalı sermaye alanlarında aktif silahlı muhalefet olarak FARC ve ELN’nin bertaraf edilmesi. Şimdiye dek, silahlı kuvvetlerin muazzam seferberliğine karşın Santos rejimi petrol, doğal gaz ve maden alanlarının büyük kısmını emniyete almaya başaramadı. Ayaklanmacıların saldırılarının neden olduğu “yatırım riskleri”nin sonucunda rejimin üzerine plan yaptığı yeraltı kaynaklarına dayalı sermaye akışı uygulanabilir değildir. Topyekûn savaş var olan hatırı sayılın yatırımları tehdit edecek ve gelebilecek olan büyük ölçekte yatırımcıları caydıracaktır.
Santos tüm ekonomik stratejisini yeraltı kaynaklarına dayalı yabancı sermayenin büyük ölçekte, uzun vadeli büyümesine dayandırdı; bu da gerillayı meşru bir savaşçı olarak tanıma anlamına gelse de, FARC’ın barış görüşmelerine başlama önerisini kabul etmesine yol açtı. Santos savaş alanında garanti altına alamadığı şeyi, yani yeraltı kaynaklarına dayalı sermayenin topraklarında güvenliğin sağlanmasını “barış süreci” aracılığıyla gerçekleştirmeyi umuyor. Santos, olmazsa olmaz sosyo-ekonomik reformların büyük kısmının dışta tutulduğu bir “barış anlaşması”nı kabul etmesi için FARC’a baskı yapmak üzere uluslararası muhataplara ve liberal akademik toplulukla insan hakları gruplarına güveniyor.
Santos çok az taviz önerdi ve çok fazla şey talep etti: gerilla militanlarına siyasal af ve var olan seçim sistemine yeniden girmeleri karşılığında. Tek taraflı silah bırakma ve silahlı savaşçıların savaştan çekilmesini talep ediyor. Kişisel güvenlikleri konusunda garanti verilmesi karşılığında Santos devlette reformu, özellikle geçmişte (1984-89) 5 bin eski savaşçıyı öldüren ve halen düzinelerce sendikacı, köylü lideri ve Yurtsever Yürüyüş toplumsal hareketindeki öteki aktivistleri öldürmeye devam eden askeri-paramiliter güçlere reform getirmeyi tamamen reddetti. Santos cinayetlere ve aktivistlerin mülksüzleştirilmesine karıştığı öne sürülen tüm üst düzey ordu ve polis yetkililerine karşı dokunulmazlık talep ediyor. 7 noktalık ajanda insanlığa karşı işlenen devlet suçlarını soruşturmak için bir doğruları bulma komisyonundan söz bile etmiyor. Ajanda ulusal egemenlik ya da yedi ABD askeri üssünden de söz etmiyor. En önemlisi de çokuluslu yeraltı kaynaklarına dayalı şirketlere verilecek birkaç milyon hektar alanı müzakerelere sokmuyor. Latin Amerika’daki en düşük lisans ücretleri ve vergi oranlarına sahip var olan maden sözleşmelerini yeniden görüşme konusunda diyalog düşüncesinden hiç söz etmiyor.
Santos “Gerillalarının bomba atmak yerine Kongre’ye sataşma atmasını tercih ettiği”ni söyledi (Financial Times, 9/6/12, s.5). Bununla kast ettiği şey, Kolombiya’nın doğal kaynaklarının yağmalanmasını önleyecek on bin gerillanın savaşa devam etmek yerine bir avuç eski gerilla Kongre üyesinin Kongre’de sonuç alıcı olmayan eleştiriler yapmasını tercih ettiğidir.
FARC’ın “toplumsal adalet içeren barış” aradığını açıkladığını ve Santos’un uzlaşmaz savaş ve müzakere desteğiyle var olan yeraltı kaynaklarına dayalı kapitalist modeli koşulsuz olarak desteklediğini dikkate alırsak, süreç başarısız kalmaya mahkûmdur.
* Feza Yılmaz tarafından Global Research’den (11 Eylül 2012) Devrimci Cephe için çevrilmiştir (14.09.12)