Çürüyen yozlaşan sistemin alternatifi olabilmek için uzun soluklu mücadelenin dinamiklerini yaratmalıyız
Sistemin yaşadığı çoklu krizler halklarımızı nefes almaz hale getirmiş durumda. İşçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün daha ağırlaşıyor, çekilmez hale geliyor. İş ve doğa katliamlarıyla ülke adeta yok ediliyor, kurak, çorak hale getiriliyor. Yaşam sıkıntısı ve yaşanan hayat pahalılığı ve yoksulluk adeta kadermişçesine kitlelere sunuluyor, kabullenilmesi isteniyor.
Faşist sistemin halklarımıza yaşattığı cenderede kurtulmanın yolunu sınıf mücadelesinde değil sistemin seçim oyunlarına bağlayanlar geleceğin inşasının mimarları olamazlar. Reformist ve legalist solun 2023 Mayıs parlamento seçimlerine bağlanan temelsiz umutlar büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Yaşanan derin hayal kırıklığının etkisi daha geçmeden gündeme gelen yerel seçimlerle bir kez daha göstermektedir ki yaşanan süreçte gerekli dersler çıkarılmamıştır. Şimdide “sosyalist belediyecilik” “Komünist belediyecilik”, “yerel halk yönetimleri”, “halkın kendi kendini yönettiği, emekten yana, demokratik bir yerel yönetim” vb. söylemlerle bir kez daha faşizmin halkımıza yaşattığı kıskaçta sahte umutlarla adatılmak, sistem içi arayışlara sürükleniyor.
Bu yaşananlar karşısında daha bilinçli, karamsarlığa kapılmadan, unutmamalıyız ki direndiğimiz, mücadele ettiğimiz oranda başarının önünü açmış oluruz. Bunun içindir ki öncelikle toplumu değiştirme ve kurucu dinamiklerinin devrimci dönüşümler sağlayabilmesi, her şeyden önce kendi içinde yaşaması gereken kendi iç dinamiklerinin uzun soluklu ısrara ve kalıcı, maddi sonuçlar yaratabilme gücüne bağlıdır. Nesnel şartları göz ardı etmeden, amaca giden yolda cesaretle ve kesintisizlik içinde kendini yenileme ve aşma çabası; kendini tekrarın, tökezleme ve geriye düşmenin panzehridir.
Hayatın hemen her alanında, çarpık kapitalist sistemin karşısında kendi devrimci politikalarını ete kemiğe büründürmeyi başaran ve bunun kararlılığını taşıyanlar, uzun soluklu mücadelenin de dinamiklerini oluşturmasını bilirler. Çıkış noktası neresi olursa olsun, dönüşümlerin önünde engelleyici, hız kesici ve statükocu her konumlanış, özlü ve devrimci çaba önündeki her barikat, bir zaman ve enerji gerektirse de, yaşamın inatçı gerçeği karşısında paramparça olmaktan kurtulamaz.
İç dönüşümdeki ısrarcı, sistemli, kararlı yönelimler olmadan; yüzlerce yıllık kültür ve deneyim birikimine, yönetme alışkanlığına, kitleleri etkileme, manipüle etme araçlarına sahip bir sistemi alaşağı etmek, onun toplum üzerindeki derin, yıkıcı ve değersizleştirişi etkisini söküp atmak zordur.
Yığınsal öfkeyi örgütleyecek gücün, sistemi her alanda ve her gün zorlayacak önderliği, yönlendiriciliği olmaksızın parlak sonuçlar ve zaferler beklemek gerçekçi değildir, olmamıştır. “Eğer proletarya, kendi komünist partisinin önderliğinde burjuva düzenine bizzat son vermezse, burjuvazi için içinden çıkılmayacak bir durum yoktur.” (1) Ciddi fedakarlıklar, yüksek yetenekler gerektiren zorlu bir mücadele süreciyle, emekçi kitlelerin alın teri ve kanlarıyla beslenen düzene son verecek sınıflar mücadelesinde oynayacağı rol ve sistem karşısında alternatif olma yeteneğinin önemi buradadır.
Lafızda alternatif olma iddiası içerisinde olanlar, gerçek yaşamda eski kültür ve alışkanlıklardan kopamayarak, sistem içinde yukarıda da vurguladığımız gibi; “sosyalist belediyecilik” “Komünist belediyecilik”, “yerel halk yönetimleri”, “halkın kendi kendini yönettiği, emekten yana, demokratik bir yerel yönetim” vb ile tam bir tezatlık oluşturmaktalar. Bu tezatlığın yaşamdaki karşıtlığı ise, hüsrandır. Tarihsel ve toplumsal süreçler bunun binlerce canlı örneğiyle doludur.
Devrim iddiasını taşıyanlar, sınıflı toplumların mücadele gerçeğinde, iktidar değişikliklerini basit bir el değiştirme şeklinde kavrayamazlar. Sadece alt-üst oluşun gerçekleşmesi değil, elde edilen iktidarın kendini koruyabilmesi ve hayatı sahip olduğu ideolojik-siyasal projeler çerçevesinde yönlendirip biçimlendirebilmesi için de, öncelikle dayanılan dinamiklerde yaratılan dönüşüm büyük önem taşır. Bu, mücadele süreci açısından da birebir geçerli bir olgudur. Devrimden çıkarı olan kitleleri ilgilendiren referans, belirlenen gelecek projesine ilk önce kendi içinde inanılıp inanılmadığı ve ona uygun dönüşümü yaşayıp yaşamadığı noktasındaki samimiyet ve kararlılıktır. Kitlelerin ilk etapta güvenini, yönünü ve yaklaşımını bu kriterler belirleyecektir. Bu, “aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz” diyen bir toplumda daha da özel bir yere ve öneme sahiptir.
Diğer yandan devrimci, sosyalist örgütte, kurumda, insan dünyasında iç dinamiklerin gereklerini yerine getirme ve sorumluluklarını taşıma, olumsuz, zaaflı, geri yanlarla hesaplaşma kararlılığını göstermenin yegâne denektaşı pratiğin bizzat kendisidir. Kolektif üretim ve paylaşımda, insan ilişkilerinde, adalette, ahlakta, bir bütün olarak yaşamda, eskiyle yeninin temsilini kesin olarak ayrıştıran, bu pratikteki istikrar ve tutarlılıktır.
İç dinamikleri yenileme adımları, bugün içine girilen sosyal reformist tasfiyecilikle mücadele ve ayrım noktalarının belirginleştirilmesiyle bir bütünlük taşır. Uluslararası emperyalist saldırganlığın çarpıttığı, içini boşalttığı sosyalist değerlerin sahiplenilmesi, iç dinamiklerin yeniden ele alınması çabası ve bunu somut bir kimliğe dönüştürme tavrı, bugün daha da anlam kazanmıştır. Geleceği şekillendirme ve “ileri hamlelere cüret etmekten” kastedilen başlangıç noktası da burasıdır.
Dumura uğramış devrimcilik bilincini, politik-pratik bir bütünlük içinde iç dinamiklerle birlikte yeniden ele almak ve gelecek projesini bütün dinamiklere kadar yaymak bu noktada önem arz ediyor. İç dinamikler, devrimci mücadelenin, hayatın her alanında politik-pratik etki alanını genişletmeye, mücadelede ileri hamleler yapmaya, kitle bağlarını güçlendirmeye yönelik bir aşama olarak ele alınmalıdır.
İç dinamikleri şekillime süreci her türlü üretici, yapıcı, şekillendirici, kurumlaştırıcı emek ve fedakarlığın değerlendirildiği, emek üzerinde şekillenmeyen görev anlayışı ile ciddi bir hesaplaşmanın yaşandığı bir süreç olmak durumundadır. Dava adamı olmanın, yoldaşlığın kuru, soyut ve biçimsel bir lafız olmaktan kurtarıldığı, içtenliğin, karşılıklı sevgi ve saygının, derin bir halk sevgisinin, karşılıklı birbirine emek sarf etmenin, sınırsızca paylaşımın ifadesi olan yüksek bir devrimci ruhun yeniden canlı ve diri bir olgu haline geleceği zemindir iç dinamikler süreci. En özlü tanımıyla sosyalist, devrimci kimliğin, kültürün yeniden inşa sürecidir. Otoriter, ültimatomcu, mekanik, sekter, üretimsiz kişiliklerin aşılması; emek harcamaktan, güven vermekten, kazanma bilincinden yoksun yaklaşımların terk edilmesi için bir fırsattır da.
Kendi iç dönüşümlerini sağlam esaslar üzerinde temellendirmeden, dışa dönük biçimde kazanıcı, toparlayıcı, örgütleyici hamlelerin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya her kurum ve örgütlü insan sadece bu sürece tabi olma yanıyla değil, fakat aynı zamanda iç dönüşüm sürecinin hedeflerini gözetme, görevlerini sahiplenme, sonuçlar yaratma ve yaratılan sonuçlarla ilgilenme boyutuyla da bir iradenin, bütünün parçası olma sorumluluğunu taşımak zorundadır. Çarpıklıkların, eğilmelerin, bilinç bulanıklıklarının, gelgitlerden kurtulmanın yolunun, kesintisizlik ifade eden bir ideolojik eğitim çabasında örgütsel-bireysel düzlemde yoğunlaşmaktan geçtiğini biliyoruz. Hantallığı ve deyim yerindeyse paslanmayı giderecek temel olgu yaratıcı, zengin yol ve yöntemlerle pratik yaşamdaki ısrarcılıktır.
Bilimin ışığını güçlü kılacak ve bu güçlü ışığın aydınlattığı yol üzerindeki engebeleri, tehlikeleri, olası tekrarı lüks yanılsamaları ortadan kaldıracak olan ideolojik eğitimdir. Yenilgi dönemlerindeki savrulmaların siyasal bilinci güçlü kılacak ideolojik eğitim ve yoğunlaşmadan yoksunluk olduğu tartışma götürmez. “Sınıfsal bilincin gıdası ideolojik-siyasal eğitimdir.” Ama bu bilinç (…) sönmeye başladığında, eksikliklere erdem olarak bakmaya hazır, hatta kendiliğindencilik önünde kölece boyun eğişlerine teorik temel bulmaya çalışan kimseler (…) boy göstermeye başladığında, sadece ufak-tefek talihsizlikler olan şeyler, başlı başına talihsizlikler haline gelir.” (2) Ne denli zor ve yüklü programı ve bir faaliyet alanında görevli olurlarsa olsunlar, temel gündemlerden biri ideolojik eğitim olmayanların karanlıkta el yordamıyla yürüyenlerden bir farkı yoktur.
Büyük ölçüde bizleri güne, an’a hapseden ve zaman zaman soluksuz bırakan kuşatma, ancak onu çevreleyen koşullara sağlıklı müdahalelerde bulunup sonuç alacak bir iç dinamikler ve dönüşüm mücadelesinin yaratıcılığıyla, inatçılığı ve özverisiyle parçalanabilir. Yaratmak istediğimizle elde edilenin birbirine uyumluluğu sistemli bir çabaya, dönüşümdeki ısrara ve mücadeledeki istikrara bağlıdır. İstenmeyen sonuçlar karşısında yaşanan şaşkınlık ya da bu sonuçları sahiplenmeme tavrı, kendini bir bütün içinde değerlendirememe, gereken emeğin sarf edilmemesi, iş-eylem sürecindeki aksamaları zamanında bulup ortaya çıkaracak gözlem ve dikkatten yoksunluk nedeniyledir. Doğru tohumun verimli toprağa ekiminden emekle, sabırla ve özenle elde edilen hasada, ham pamuğun ipliğe ve kumaşa dönüştürülmesinden bedene uygun kıyafeti dikecek bilincin ve ellerin ustalığına varıncaya dek tüm aşamaların önemi ve aralarındaki kopmaz bağ gibi bir süreçtir bu. Ne zahmetine, meşakkatine katlanılması gereken ilk aşamada, ne de ürünün elde edildiği son aşamada, sürecin gerektirdiği ilke-kural ve disiplin boyutunu dikkate almamayı, işleyişi aksatmayı ya da ihmali kaldırmaz. Bütün bu süreçler içinde karşılıklı etkileşim, olguları bir bütün içinde görme ve kavrama temeldir. O halde geleceği de gözetir bir biçimde, günü, günün görevlerini, herhangi bir etkinliği ve faaliyeti ele alıp sonuca giderken çalışmamıza yön veren öğreti ve anlayışın sık sık sorgulanması bir gerekliliktir.
Daha hızlı yürüyebilmek, sağlam adımlarla yol alabilmek için eski, çarpık, tek düze, öykünmeci küçük burjuva kültür ve alışkanlıkların üzerimizde oluşturduğu yavaşlatıcı, ağırlaştırıcı yüklerinden kurtulmak zorundayız. Bir faaliyet alanında, bir kurumda bizzat emeğimizi, devrimci uyanıklığımızı ve yaratıcılığımızı koşullayan her yerde, genel gelişme ve güçlenmenin ne kadar “basit ve küçük” olursa olsun yaptığımız işteki istikrardan, iç tutarlılıktan bağımsız olmadığını bilince çıkarmak gerekiyor. Bizzat bütünü ilgilendiren her konumlanışın farkı ve değeri de buradadır. Sahip olunan farklı güç ve yeteneklere rağmen sarf edilen emeğin, taşınan konsantrasyonun aynılığından söz edilebilecek bir yerde, her kurum ya da kişinin statü ve konumlanış farklılığı ancak parmak ve el, somut ve cıvata vb. arasındaki farklılığın doğallığı kadardır. Mücadele yaşamında örgütlü ilişki, kolektif emek ve paylaşım, ortak ruh ve bakış açısının iç dönüşüm süreci şekillenmesiyse, yeni ve sosyalist insan tipi de bu bütünlüklü değerlerin sonucu ve toplamıdır.
İç dinamikler süreci eski alışkanlık ve yaklaşım biçimlerinden kurtulmanın, devrim, örgüt ve mücadele anlayışında yüksek birlik yaratmanın, kültür ve devrimci ahlakta gelecek toplumun nüvelerini oluşturmanın değerli bir ön aşaması olarak görülmelidir. Günlük heyecan ve motivasyon yerine, sarsılmaz sınıf ideolojisiyle donanmanın ve bu bilinci taşımanın, güçlü bir kimlik yaratmanın başka yolu yoktur. Bu görevi, saldırıların, erozyonun açtığı yenilgi dönemlerinde, özelde emekçi halkların kurtuluş mücadelesini zaferle sonuçlandırma açısından yerine getirmenin önemi bugün daha da büyüktür.
27 Şubat 2024
Dipnotlar:
1) Lenin (9) Akt. III. Enternasyonal’de Örgütlenme Sorunu
2) Lenin, Ne Yapmalı, 46)