ISINMANIN MALİYETİ: ERİYİP YOK OLMAK![*]

“Doğada ilk kirlenmedir

Ülkelere bölünmesi yeryüzünün!”[1]

İklim krizinin güncelleştirdiği “Bir sona doğru mu gidiyoruz?” sorusu, ister istemez Jean-Paul Sartre’dan mülhem şu diyalogu anımsatıyor: “… ‘Her şeyi silip yeniden başlarız.’

Mathieu gülümsedi: ‘Her şey silinir silinmesine, ama başlanmaz yeniden.”

Hayır, düşünen aklın karamsarlığı için hiç de imkânsız değil bu!

Malum Charles Bukowski’nin, “Dibe vurduğunu sanıp, bir dip daha olduğunu keşfedebiliyordu insan,” deyişindeki güzergâhtayız (“labirent” mi deseydik acaba?)!

“Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor; ‘Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?’

Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirlerine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor, kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor,”[2] betimlemesi güncelliğini koruyor hâlâ. Belki daha da katmerlenerek…

“Sistematik olarak yaratılmaya çalışılan topyekûn aptallaştırmayla birlikte ekonomik çöküş, toplumsal aşağılama, cezaevi ve ölüm tehditleri aklın düşünme egemenliğini engeller”ken;[3] Hubert Reeves’in, “İnsan en deli canlı türüdür. Görünmez bir tanrıya tapar, gözler önündeki doğayı ise katleder. Farkına varmaz ki, katlettiği bu doğa taptığı o görünmez Tanrı’nın kendisidir…” uyarısı iklim krizi gerçeğini anımsatmıyor mu?

* * * * *

Olağanüstü bir sıcaklık dalgası, orman, tarla, mera yangınları dünyayı kasıp kavuruyor. Kuzey’den Güney’e yerküre kavruluyor. Kuraklık birçok bölgede insan, hayvan, bitki yaşamını hızla olanaksızlaştırıyor.

‘Atmosfer Bilimlerinde Gelişmeler’ dergisinin araştırmasına göre, 2021’de tarihteki en yüksek okyanus sıcaklıkları kaydedildi, bu rekor üst üste altıncı kez kırılmış oldu.

2021’de, Pasifik’teki suları soğutan, periyodik bir iklim özelliği olan ve devam eden bir La Niña etkinliğine rağmen, dünyadaki tüm okyanusların ilk 2000 metre derinliği için bir ısı rekoru görüldü. 

2021 rekoru, 1955’e kadar uzanan bir dizi modern rekoru geride bıraktı. Okyanuslar için en sıcak ikinci yıl 2020, en sıcak üçüncü yıl ise 2019 oldu.

2021 yılında, ısınmanın çoğunun meydana geldiği okyanusun yüzeyindeki ilk 2 bin metre, 2020’de olduğundan yüzde 14 daha fazla zettajoule ısı (ZJ/ bir sekstilyon jul’e eşit bir elektrik enerjisi birimi) emdi. Bu, bir ZJ’nin yaklaşık yarısı olan dünyanın tüm elektrik üretiminden 145 kat daha fazla.

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) verilerine göre, deniz suyu sıcaklığı son 120 yılda 1.1 derece arttı![4]

Yine Avrupa Birliği (AB) ‘Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin 2021 raporunda iklim bilimci Zeke Hausfather’ın bulgularına göre, 2021 tarihin en sıcak 5’inci yılı olarak kayıtlara geçti.

‘Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) 2021 Kasım’ndaki ‘Küresel İklimin Durumu 2021’ raporuna göre, yoğun sıcak hava dalgaları ve yıkıcı seller gibi aşırı hava olayları şu anda dünyanın “yeni normali” oldu.[5]

Söz konusu “normal” yıkımdan başka bir şey değil!

‘Christian Aid’in ‘2021’in Maliyeti: İklim Değişikliğinden Kaynaklanan Çöküş Yılı’ başlıklı analizinde, 2021’in dünya genelinde iklim krizi kaynaklı yıkıcı hava olaylarıyla en az 1.3 milyon kişi göçtü ve 170 milyar dolarlık ekonomik kayıp kaydedildi.[6]

Ayrıca Almanya’da Ekonomi Bakanlığı, iklim değişikliğinin 2000’den beri toplamda 145 milyar euroya mal olduğunu ifade etti.[7]

İngiltere ‘İklim Değişikliği Risk Değerlendirmesi Raporu’na göre, COP26 iklim zirvesinde verilen sözlere karşın XXI. yüzyılın sonunda 4 derecelik ısınacakken;[8] İngiltere’de 17 Temmuz 2022’de en yüksek hava sıcaklığı kaydedildi. Heathrow’da hava sıcaklığı 40.2 dereceyle rekor kırdı. İngiltere’de daha önce tarihin en yüksek hava sıcaklığını 2019’da Cambridge’de 38.7 dereceyle görmüştü.[9]

* * * * *

Bu tabloda bilim insanları, hayvanlar daha serin bölgelere göç etmeye zorlandıklarında, bitkiler bu rotayı takip edemediği için bitkilerin yok olma riskiyle karşı karşıya kalabileceğinden korkuyorlar. Bu bitkilerin iklim krizine uyum sağlama kapasitesinin küresel olarak şimdiden yüzde 60 oranında düştüğünü ortaya çıkarken; araştırmacılar, bunun bazı türlerin kalıcı olarak kaybolmasına yol açabileceği konusunda uyardı.[10]

Kolay mı? ‘Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2022 Raporu’na göre, sürdürülemez kapitalizmin yerküresinde:

– İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri, birlikte var olan diğer krizlerin etkilerini hızla ağırlaştırıyor ve kötüleştiriyor. Bu durum gıda güvensizliği, bulaşıcı hastalıkların yayılması, sıcaklığa bağlı hastalıklar, enerji yoksulluğu ve hava kirliliğine maruz kalmaktan kaynaklanan ölüm risklerinin artmasına neden oluyor. Bu yılki raporda yer alan veriler, iklim değişikliğinin yakın vadede gıda güvenliğinin düşük mahsul verimi, gıda güvensizliği ve kuraklık gibi her ayağını etkilediğini gösteriyor.

– Hükümetler ve şirketler, dünyanın her köşesindeki tüm insanların sağlığı ve refahı aleyhine fosil yakıt çıkarlarına öncelik vermeye devam ediyor. İncelenen ülkelerin yüzde 80’i sadece 2021 yılında 400 milyar dolar tutarında bir çeşit fosil yakıt sübvansiyonu sağladı. Bu net sübvansiyonlar 31 ülkede ulusal sağlık harcamalarının yüzde 10’unu, 5 ülkede ise yüzde 100’ünü aşıyor.

– Petrol ve gaz şirketleri en ağır suçlular olmaya devam ediyor: iklim konusundaki iddiaları ve taahhütleri ne olursa olsun, en büyük 15 petrol ve gaz şirketinin mevcut stratejileri, seragazı üretimlerinin 1.5°C’lik ısınmayla uyumlu emisyon paylarını 2030 yılında yüzde 37, 2040 yılında ise yüzde 103 oranında aşmasına yol açacak![11]

– İklim krizinin etkileriyle yaşam alanlarını değiştirmek zorunda kalanların iklim göçü devreye girecekken; tarım arazilerinin kaybı, suya ulaşamama, ani sıcaklık değişimleri, yükselen su seviyeleri nedeniyle biyoçeşitliliğin azalması, geçim kaynaklarını kaybı gibi nedenlerden dolayı insanlar evlerini geride bırakıp, yollara düşüyor.

İklim krizi nedeniyle değişen çevre koşulları sonucu ortaya çıkacak göçlerin büyük bir kısmı ülkelerin kendi içlerinden gerçekleşiyor. ‘Ülke İçinde Yerinden Olma İzleme Merkezi-2022’ (IDMC) raporuna göre; 2021’de kaydedilen toplam 38 milyon ülke içinde yerinden edilmenin 23.7 milyonu afetler tarafından tetiklendi.

Ülke içinde yerinden edilmiş kişi oranının en yüksek olduğu ilk beş ülke Afganistan (1.4 milyon), Çin (9 milyon 430 bin), Filipinler (700 bin), Etiyopya (579 bin) ve Güney Sudan (527 bin) oldu. Öte yandan kuraklık, gıda krizi, geçim kaynaklarının kaybı ve göçler nedeniyle bazı bölgelerde denetimsiz şekilde artan nüfusa bağlı ortaya çıkan sıkıntılar ilerleyen yıllarda bu göçlerin küresel ölçekte gerçekleşeceğinin ayak sesleri…[12]

– Ostim Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Ekolog Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, iklim değişikliğinin neden olduğu kuraklığın altını çizerek, 1989-2021 kesitinde Türkiye’de yaşayan bütün kuş türlerinin popülasyonunda yüzde 50 azalma olduğunu açıkladı.[13]

Özetle, verili tabloda dünyanın kaynakları ve doğanın varlıkları sürdürülemez kapitalizmin körüklediği çılgın tempo ile fütursuzca, toplumsal yaşam gereklerinin çok üzerinde tüketilmekteyken; sanayi devriminden bu yana, kapitalist sistemin kâr hırsı ile yürüttüğü doğayı hiçe sayan politikaların ve çok fazla artan fosil yakıt tüketiminin neden olduğu sera gazları ve çeşitli kirleticiler, küresel ısınmayı, hava ve çevre kirliliğini hızla artırmıştır; artırmaya devam da etmektedir.

İklim krizi, kapsamı, nedenleri ve sonuçlarıyla ideolojik, iktisadi, sınıfsal, siyasal bir sorundur ve kapitalist yıkıma mündemiçtir![14]

* * * * *

1990’lar sonrası “sürdürülebilir kalkınma”(?!) yaygaralarıyla “yeşil kapitalizm” yalanıyla ekolojik krize “yanıt” bulunacağı “iddia”sına sarılanların; 1992’den beri düzenlendikleri zirveler bir tülûatın ötesine geç(e)medi.

Kapitalizmin ne iklim krizini, ne de buna bağlı ortaya çıkan sorunları çözmesinin mümkün olmadığı Kyoto Sözleşmesi ile sonrasındaki zirvelerde net olarak ortaya çıktı.

Kapitalizm, iklim krizini çözmek adına attığı adımlarla yeni sermaye birikim alanları yaratmayı amaçlarken; karbon ticareti ile soluduğumuz “temiz hava” ticari bir meta hâline getirildi. Doğal yaşamı, dolayısıyla insan yaşamını var eden hava, su, toprak gibi elementler ya da daha doğru deyişle tüm yaşamsal varlıklar kapitalizm tarafından metalaştırılıp ticarileştirildi.

Paris ve Glasgow’daki iklim zirvelerinde karbon salınımına en çok neden olan kömürlü enerji üretimlerinin azaltılmasına dönük bağlayıcı herhangi bir karar alınmadı. Glasgow sonrası Fransa’nın başını çektiği ülkelerin nükleer enerjiyi ve doğalgaz santrallerini iklim değişikliğiyle mücadelenin bir parçası hâline getirme girişimleri ise kapitalizmin gerçek yüzünü ve egemen(lerin) yalan(ı) tamamen açığa çıkardı.

Örneğin bir “mış gibi yapma” toplantısı daha, Mısır’ın Şarm eş-Şeyh’deki COP27’si ile küresel kapitalist sistemin hâl-i pürmelalini, yalanlarını tüm çıplaklığı ile ortaya koydu.[15]

 “Şarm el-Şeyh’deki COP27’i diğerlerinden ayıran neydi?” sorunun birçok yanıtı varken; ilk olarak Coca-Cola’nın COP27’nin sponsoru olmasına dikkat çekilmeli… ‘Plastikten Kurtul’ çevre grubuna göre, Coca-Cola en büyük plastik kirleticilerinden biri![16]

Özetle COP27 daha başlamadan kirletici endüstrileri aklama arenası olacağını kanıtladı. Her yıl üretilen 3 milyon ton üzeri plastik ambalajla dünyanın en büyük kirleticisi Coca-Cola’nın sponsorluğu, çevreci ‘Adbusters’ tarafından , “Şirketin eko kırım mirasını aklama girişimi” olarak “zaten etkisiz olan bu konferansın tabutuna çakılan son çivi” biçiminde nitelendi![17]

* * * * *

Her yerde, coğrafyamızda da egemenlerin “çevre tülûatı” bitimsiz bir yalanlar dizisinden başka bir şey değildir!

Örneğin coğrafyamızda birçok karar verici, Türkiye’nin diğer ülkelere kıyasla nispeten düşük tarihsel karbon salınımının arkasına sığınıyor ve maliyetleri gerekçe göstererek Türkiye’nin iklim krizine karşı eyleme geçmemesi gerektiğinde ısrar ediyorken; iklimin kriz her yıl katlanan orman yangınları, seller, kuraklık ve öteki çevre felaketleri sebebiyle gittikçe güçlü bir şekilde hissedilmeye başladı.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İhsan Çiçek, Antalya’da son yıllarda 2 gün civarında etkili olan sıcak hava dalgasının 2050’lere kadar 13 güne çıkabileceği uyarısında bulunup, “Özellikle dezavantajlı grup yaşlılar, kronik hastalık sahibi olanlar ve çocuklar için bu sıcak hava dalgası çok tehlikeli olacak,”[18] uyarısını dillendirken; iklim değişikliğinin etkileriyle sel ve heyelanların yaşandığı Karadeniz Bölgesi’nde, deniz suyu sıcaklığının da arttığı saptandı. Karadeniz’de 50 yılın Mart ayı ortalaması 8.1 santigratken, deniz suyu sıcaklığının 10 dereceye kadar yükseldiği belirlendi ve iklim değişikliğine bağlı olarak artan deniz suyu sıcaklıkları, ticari önemi olan balık türlerinin avcılığını da ciddi oranda etkilendi.[19]

* * * * *

Buraya kadar anlattıklarımızın sorumlusu/ suçlusu, elbette sürdürülemez kapitalist yıkım yani ücretli kölelik sistemi ya da ekonomi-politikası!

İklim değişikliğini tetikleyen aşırı atmosfer, sıcaklık, mevsim değişimi olaylarına, Sanayi Devrimi’nden beri fosil yakıtları atmosfere salıp, karbon yüküne yol açan kapitalizm olduğunu bilmeyen var mı hâlâ?

Sürdürülemez kapitalizm, “iklim krizini çözmek”(?!) adına attığı adımlarla yeni sermaye birikim alanları yaratmayı amaçlayıp, karbon ticareti ile soluduğumuz “temiz hava” ticari bir meta hâline getirini görmezden gelebilir misiniz?

Doğal yaşamı, dolayısıyla insan yaşamını var eden hava, su, toprak gibi unsurların, ya da daha doğru deyişle tüm yaşamsal varlıkların kapitalizm tarafından metalaştırılıp ticarileştirerek yok edildiği gerçeğini “es” geçebilir misiniz?

Araştırmaların karbon salımının büyük çoğunluğuna lüks yatları ve jetleri olan milyarderlerin neden olduğunu ortaya koyarken; Profesör Richard Wilk’in, “300 bin kişinin 8 milyar insanı krize mahkûm ettiği” açıklamasını ya da Oxfam ve Stockholm Çevre Enstitüsü’nün araştırmada da, Bill Gates ve Roman Abramoviç gibi isimlerin içinde olduğu dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’inin, dünyanın yoksul yarısına göre iki katından fazla karbon salımından sorumlu olduğunu ortaya koyduğunu[20] duymamış olabilir misiniz?

İklim değişikliğine yol açan emisyonların -sanayi devriminden beri- yüzde 62’sinden Kuzey Amerika ile Avrupa’nın sorumlu[21] olduğu unutulabilir mi?

İklim krizi sürdürülemez kapitalizmin eşitsiz gelişme yasalarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyarken; ‘Oxfam’ın ‘Küresel Emisyonlar ve Gelir Adaletsizliği’ raporu, dünyada en zengin yüzde 1’lik kesimin sorumlu olduğu fert başına CO2e emisyonlarının 1990’a görece yüzde 25 artış gösterdiğini ve bu kesimin tüketim faaliyetleri sonucu yaratmakta olduğu CO2e sera gazının, 1.50C ısınma hedefiyle belirlenmiş emisyon bütçesinin 30 misline ulaştığını vurguluyorken; buna karşın, “zengin” yüzde 10’luk kesimin CO2e salımları aynı hedefin 10 misline ulaşırken; “yoksul” yüzde 50’nin yarattığı CO2e salımları ortalamanın yüzde 20 altında![22]

Şu çok açık: COsalımının büyük kısmı Kuzeyli zenginlerden kaynaklanıyor. Örneğin Afrika, yerküredeki 195 ülkenin dörtte birinden fazlası olan 54 ülkeye sahip ve kıta insan nüfusunun altıda birinden fazlasına, kabaca 1.3 milyar kişiye ev sahipliği yapıyor. Ve Homo Sapiens’in büyük bir bölümünü oluşturmasına karşın, dünyanın sera gazı salımının yüzde dördünden daha azından sorumlu![23]

Evet, Cape Town Üniversitesi’nde Prof. Dr. Carlos Lopes, “Sorumluluğu en az olmasına rağmen Afrika, iklim krizinin etkilerine karşı en savunmasız kıta durumunda. Bu durum gıda güvensizliğini ağırlaştırıp, geçim kaynaklarını yok etmesiyle daha görünür hâle geldi,”[24] derken sonuna dek haklı!

* * * * *

“11. Tezci” köklü toplumsal değişimlerin, kopuşların ya da devrim(ler)in mevcut düzenin dayanılmaz hâle geldiğinin kabulü ve alternatif bir yaşama ulaşmanın mümkün olduğu bilicinin toplumsallaşmasıyla başlarken; ulaşılan koordinatlarda sürdürülemez kapitalizmin yaşamı yok eden yıkımının daha net görülmeye başlandığı kesitteyiz.

Kapitalizmin, birbirini besleyen çelişkilerinden oluşan “yapısal krizini”, bugünlerde tarihçi Adam Tooze “polycrisis”, ekonomist Nouriel Roubini “mega tehditler” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamalar, birbirini besleyen bir ekonomik, jeopolitik ve iklim krizleri “kümesine” işaret ediyor ama “kümenin” temelini oluşturan “şey”den, bir anlamda “töz”ünden söz etmiyor. Bu “töz”ü konuşmaya başladığımızda da imkânsızlıklarla, çözümsüzlüklerle, artık işlemeyen modellerle karşılaşıyoruz.

Bu “töz” tarihsel anlamda karşımıza “artık değer” ve onun ifadesi olan kapitalist üretim tarzı olarak, bu tarzın sergilediği biçimlerle çıkıyor. Bu “töz” bağlamında düşününce de “büyüme” kavramı altında saklanan “birikim”, “kâr maksimizasyonu”, “rekabet” gibi önceliklere bağlı kalındığı sürece, “polycrisis”, “mega tehditleri”, “yapısal krizi” aşmanın olanaksızlığını görüyoruz.[25]

Açıkça ifade edilmeli: Katil kapitalizmdir; “Net sıfır salım” bir yalandır!

Yalancı illüzyonlar, çarpıtmalar yerine sosyalist çözüm(ler)e gereksinim var. O da kapitalizmin “Yeşil Dönüşüm” yalanına verilecek tek yanıt sosyalist dönüşümdür!

* * * * *

‘Küresel Tanık/ Global Witness’e göre, 2018’de dünya çapında 164;[26] 2019’da en az 212 ve 2020’de ise 227 çevrecinin, çevre koruma faaliyetleri yürütürken katledildiği[27] yerkürede “Dürüst bir öfke; ikiyüzlü sevecenlikten iyidir.”[28]

Bu durumda Frantz Fanon’un, “Yaşama evet, sevgiye evet. Cömertliğe evet. Ama insan aynı zamanda bir ‘Hayır’dır. İnsanın aşağılanmasına hayır. İnsan haysiyetinin hiçe sayılmasına hayır. İnsanın sömürülmesine. İnsanda en insanca olan şeyin, özgürlüğün katledilmesine…” uyarısı eşliğinde unutulmamalı:

“Halk dayanışmasını örgütlemeden adaleti ve özgürlüğü savunmak olanaksızdır.”[29]

TEMEL DEMİRER

 

N O T L A R

[*] Görüş, Ocak 2023…

[1] Fazıl Hüsnü Dağlarca.

[2] Fyodor Mihalyoviç Dostoyevski, Budala, çev:Ayhan Aktar, Güven Yay., 2008.

[3] Max Horkheimer, Alacakaranlık, çev: İlknur Aka, Kırmızı Yay., 2009, s.28.

[4] “Tarihin En Yüksek Okyanus Sıcaklıkları 2021’de Kaydedildi”, 13 Ocak 2022… https://www.avrupademokrat.com/tarihin-en-yuksek-okyanus-sicakliklari-2021de-kaydedildi/

[5] “2021 En Sıcak 5’inci Yıl Oldu”, 7 Ocak 2021… https://www.avrupademokrat.com/2021-en-sicak-5inci-yil-oldu

[6] Hayri Kozanoğlu, “Çöküşün Faturası 170 Milyar Dolar”, Birgün, 28 Aralık 2021, s.11.

[7] “İklim Değişikliğinin Almanya’ya Maliyeti Yılda 6.6 Milyar Euro”, 18 Temmuz 2022… https://avrupademokrat.com/iklim-degisikliginin-almanyaya-maliyeti-yilda-66-milyar-euro/

[8] “İklim Krizi: Isınma Yüzyılın Sonunda 4 Dereceye Ulaşabilir”, 18 Ocak 2022… https://www.avrupademokrat.com/iklim-krizi-isinma-yuzyilin-sonunda-4-dereceye-ulasabilir/

[9] “İngiltere’de Hava Sıcaklığı İlk Kez 40 Dereceyi Aştı”, 17 Temmuz 2022… https://avrupademokrat.com/ingilterede-hava-sicakligi-ilk-kez-40-dereceyi-asti/

[10] “Bilim insanları: İklim Krizi Hayvanları Göçe Zorluyor, Bitkiler Yok Olabilir”, 15 Ocak 2022… https://www.avrupademokrat.com/bilim-insanlari-iklim-krizi-hayvanlari-goce-zorluyor-bitkiler-yok-olabilir/

[11] Şehriban Kıraç, “İklim Krizi Öldürüyor”, Cumhuriyet, 31 Ekim 2022, s.9.

[12] Ayça Ceylan, “Asıl Sorun İklim Göçmenliği”, Cumhuriyet Pazar, 19 Haziran 2022, s.2.

[13] “İklim Krizi, Türkiye’deki Kuşları da Etkiledi: 32 Yılda Popülasyonları Yüzde 50 Azaldı!”, 2 Mart 2022… https://www.avrupademokrat.com/iklim-krizi-turkiyedeki-kuslari-da-etkiledi-32-yilda-populasyonlari-yuzde-50-azaldi/

[14] Dünyada salımlardan birincil düzeyde sorumlu olanlar, birkaç ülke ve Zengin Kuzey’deki gelişmiş kapitalist ülkelerde nüfusun çok küçük bir yüzdesini oluşturan sermaye sınıflarıdır. Yoksul Güney ülkelerinin halkları da yaşanan ve giderek ağırlaşarak yaşanacak yıkıcı sorunların mağdurlarıdır. Kişi başına salımlarda, ABD yurttaşları yılda 16.6 ton salımla en ön sıradan yer alırken, bu sayı Çin’in kişi başına 7 ton/yıl salımının iki katından fazladır. Dünya nüfusunun altıda birinin yaşadığı Afrika kıtasının toplam salımlardaki payı ise yalnızca yüzde 3’dür. BM’nin bir çalışmasına göre, dünyanın en zengin yüzde birlik kesiminin salımları, dünyanın en yoksul yüzde 10’undan 175 kat fazladır. (Oğuz Türkyılmaz, “Yeşil Dönüşümün Vaatleri ve Yalanları”, Birgün, 3 Ocak 2022, s.2.)

[15] Türkiye, iklim krizine neden olan seragazı emisyonunu azaltım hedefini açıkladı: 2030 yılı için açıkladığı yüzde 41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre yüzde 30’dan fazla artırmayı öngörüyorken; Enerji Analisti Özgür Gürbüz, “Türkiye azaltım hedefi vermedi. Emisyonları 693 milyon tona çıkarma sözü verdi” dedi. (“Emisyonu Azaltma Değil Artırma Sözü”, Birgün, 16 Kasım 2022, s.2.)

[16] Ayça Ceylan, “İklim Krizi İçin Krizli Toplantı”, Cumhuriyet Pazar, 20 Kasım 2022, s.2.

[17] Özge Güneş, “Dünyanın En Büyük Kirletici Sponsorluğunda COP27”, Birgün, 25 Ekim 2022, s.2.

[18] “Antalya’da Sıcak Hava Dalgası 2050’ye Kadar 13 Güne Çıkabilir”, 2 Aralık 2022… https://www.avrupademokrat1.com/antalyada-sicak-hava-dalgasi-2050ye-kadar-13-gune-cikabilir/

[19] “Karadeniz Isınıyor Balıklar Azalıyor”, Sözcü, 18 Kasım 2022, s.20.

[20] Umut Serdaroğlu, “Dünyayı Zenginin Keyfi Yok Ediyor”, Birgün, 23 Mart 2022, s.16.

[21] Bengisu Özenç, “Yeşil Dönüşüm: Dönüşümün Adaleti”, Birgün, 6 Ocak 2022, s.15.

[22] Erinç Yeldan, “Paris’ten Net Sıfır Emisyon Hedefine”, Birgün, 3 Ocak 2022, s.2.

[23] Matthew Rozsa, “%1, İklim Değişikliğinin Sizin Hatanız Olduğunu Düşünmeye Sizi Nasıl İkna Etti”, 2 Ocak 2022… https://gazeddakibris.com/1-iklim-degisikliginin-sizin-hataniz-oldugunu-dusunmeye-sizi-nasil-ikna-etti-matthew-rozsa-2/

[24] Carlos Lopes, “Zengin Dünyanın Boş İklim Vaatleri”, Birgün, 6 Mayıs 2022, s.16.

[25] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Gerçeklik’, Faşizm ve Solun Sorumluluğu”, Cumhuriyet, 10 Kasım 2022, s.9.

[26] Amanda Schupak, “Çevrecilere Yönelik Cinayetler Rekor Düzeyde”, Cumhuriyet, 7 Ağustos 2019, s.2.

[27] “2020’de 227 Doğa Savunucusu Katledildi”, Yeni Yaşam, 15 Eylül 2021, s.16.

[28] Friedrich Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde, çev: Ahmet İnam, Gündoğan Yay., 2010.

[29] Simone de Beauvoir, Veda Töreni, çev: Nesrin Altınova, Alfa Yay., 2019, s.12.

Önceki İçerikBAŞKALDIRAN -YARATICI- SANAT[*]
Sonraki İçerikKOLEKTİF MÜCADELE PLATFORMU OLARAK DEPREM BÖLGESİNDEYİZ