İngiltere Merkez Bankası başkanı Mark Carney, “ücret düşüşleri ve istihdam kayıplarına neden olan teknolojinin Marksizmin ve komünist hareketlerin bir kuşak içinde yeniden yükselişe geçmesine yol açabileceğini” söyledi.
Carney, Kanada’da yapılan dünya kalkınma zirvesindeki konuşmasında şunları söyledi:
“Yapay zeka, büyük veri ve yüksek teknolojili makinelerin bu ilerlemelerden avantaj sağlayabilecek yüksek vasıflı işçilerle kenara atılacak olanlar arasında dev eşitsizlikler yaratabilir. İşçinin bakış açısından, makinalaşma, 18. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, üretkenliğe ve ücretlere yansımadı. Platformları tekstil fabrikalarının, öğrenen makinaları buhar makinalarının twitterı telegrafın yerine koyarsanız, tam tamına 150 yıl önce varolan aynı dinamikleri elde edersiniz- yani Karl Marx’ın Komünist Manifesto’yu yazdığı dönem.
Sanayi devrimi 18.yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında görülmemiş bir üretim artışı sağladı- ama ücretler onyıllar boyunca yükselemedi çünkü makinalar yaratılan istihdamın düşük vasıflı olacağı anlamına geliyordu.
Çoğu kişi Avrupa’da ortaya çıkan eşitsizliklerin, hem sol hem sağ kanat aşırı uçlara yol açtığına inanıyor.
Finansal krizden beri süren düşük ücretli büyüme, 19. yüzyıl deneyimini şimdiden tekrarlamaya başladı.
Daha önce vasıflı iş beklentisinde olan orta-düzeyli işçilerin de işgücü piyasasının dışına itilmeye başlandığına dair belirtiler var.
Bu beklentiler hayal kırıklığına dönüşüyor. Araştırmalarda, yurttaşların yüzde 90’ı işlerinin otomasyondan etkilenmeyeceğini düşündüğünü gösteriyor, ama CEO’ların benzer bir yüzdesi etkilenecek işler hakkında tersini düşünüyor.
Hukuk firmaları daha önce stajiyer avukatlar tarafından yapılan evrak ve dosyalama işlerini şimdiden yapay zeka kullanarak yapmaya başladı. Bankalar müşteri hizmetleri bölümlerinde yapay zeka ile büyük verinin bir bileşimini kullanıyorlar, bu da daha fazla personeli işsiz bırakıyor. Taksi ve kamyon şoförlüğü gibi işler de, otomotik pilot teknolojisinin gelişimiyle, azalacak.
Bu eğilimler, yalnızca el işlerinin makinelere geçeceği eski düşüncesini doğrulamıyor.
Sonuç, bakım ve hizmet gibi sektörlerde de, işçilerin daha yüksek duygusal zeka isteyen işlere hazırlanması gerektiği anlamına gelebilir.”
İngiltere Merkez Bankası başkanı, sonuç itibarıyla, konuşmasını Marksizm ve komünizmin yeniden yükselişe geçeceği korkusuna bağlıyor: “Marx ve Engels yeniden geri dönebilir. Bu gelişmeler, Marksizm ve komünizmin bir kuşak içinde yeniden güç kazanmasına yol açabilir.”
Carney’in değerlendirmesi basit de olsa yanlış değil. En azından, mali oligarşik burjuvazinin “akıllı” kesimlerinin, bugün kendine “sosyalist, komünist” diyenlerin çoğunun dahi göremediği bir şeyi öngördüğünü ve çare aradığını gösteriyor.
Söylediklerinde kritik bir nokta şu: Kapitalizmin krizi koşullarında üretici güçleri bir üst düzeyden geliştirme eğilim ve zorunluluğu, artık yalnızca vasıfsız ve yarı-vasıflı kol işçilerini değil beyaz yakalı, eğitimli, vasıflı kesimlerini artan ölçüde yıkıcı biçimlerde etkiliyor. Ve bu kesimler her ne kadar halen kendilerini “ayrıcalıklı” görseler de, ayrıcalıkları kağıt üzerinde kalmış durumda, durmaksızın düşen ücretler, artan işsizlik, ağırlaşan çalışma koşulları, uzayan çalışma saatleri, yıkıcı işçileşme koşullarını deneyimliyorlar. Son beklentiler de hayal kırıklığına dönüşüyor. Geniş işçi kitlelerinin çalışma, yaşam ve yönetilme koşulları geriye doğru giderek eşitleniyor. Ve işçileşmeye karşı direnme çabasından, muazzam genişlemiş ve toplumsallaşmış işçi sınıfı olarak, üstelik kapitalizme karşı işçi sınıfı olarak örgütlenme, bilinçlenme, mücadele eşiğine adım atma dinamikleri büyüyor.
Carney’in söylemediği, daha doğrusu örtük olarak söylediği şey ise şu: Marksizmin ve komünizmin yükselişinin zemini yalnızca, artık dünya çapında toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçilerin safındaki işsizlik, yoksulluk, sefalet ve kölelik birikimi değildir. Marksizm ve komünizmin yükselişinin zemini, dev çaplı toplumsallaşmış üretici ve yaratıcı güçlerin, yetilerin, ihtiyaçların, ilişkilerin görülmemiş bir düzeye çıktığı koşullardaki, insanın iş aracı, işgücünü meta olmaktan çıkması, işbölümünün kaldırılması olanak ve zorunluluğun her zamankinden güçlü bir biçimde kendini gösterdiği koşullarda, sefalet ve köleliliğin de görülmemiş bir düzeye çıkmasıdır.
Dolayısıyla çelişki yalnızca bir kutupta görülmemiş servet, diğer kutupta görülmemiş sefaletin birikmesi değildir. Toplumsal üretici/yaratıcı güçlerin, yetilerin, ihtiyaçların kapitalist üretim ilişkileri cenderesiyle bağdaşmazlığıdır. Ancak bu iki çelişkinin bütünleşmesi ve kaynaşması, kapitalizmin ölüm çanıdır.
Buradan, karlılığını korumak ve yükseltmek için üretici güçleri yeni ve daha üst düzeyde geliştirmek ve dolayısıyla toplumsallaştırmak zorunda olan, ama kendi denetimindeki bu üretici güçlere bile hakim olamaz hale gelip bunları kendini gereksizleştirmekte olan bir tehdit olarak gören, kapitalizmin açmazını ve artan korkusunu anlayabiliriz.
Evet, yeniden: “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor- Komünizm hayaleti. Avrupa’nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürgün avı için ittifak halindeler, Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polisleri…” diye başlar Komünist Manifesto!