Gerçek özgürlük seçimden değil, mücadeleden geçiyor!

Düzen partilerine oy yok…

Halkımız bu faşist düzen ekonomik siyasi krizle çöküntüyle karşı karşıya. Adeta lime lime dökülüyor. Halklarımıza baskı, şiddet, katliam ve yokluk yoksulluk dayatanlar kendileri ise hırsızlık, yolsuzluk, çalıp çırpma, mafya çeteleriyle kolkola, ‘itibar’ zırvalamalarıyla saraylarda saltanat sürmekteler.

Gerek ülkemizde gerekse dünya çapında yıllardır dindirilemeyen ve daha da şiddetlenen kriz bir bütün olarak emperyalist kapitalist sistemin uyguladığı Neoliberal politikalarının iflası ve kapitalizmin dünya çapındaki çöküşüne ifade etmektedir. İçinden geçtiğimiz süreçte başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, emekçi halklar giderek artan ve derinleşen yoksulluğa karşı direniyor, sokakları tutuyor. Kısacası kriz ve emekçilerin direnişi bir bütün olarak yoksul halklara bir yol ayrımı olduğunu ifade ediyor. Kitleler ya yoksulluğa, sefalete, işsizliğe ve tüm yaşananlara boyun eğecek, ya da sokaklarda olacaklar. İşte dünyanın birçok yerinde halklar sokakta, her gün grevlerle, sokak gösterileriyle teslim olmayacaklarını, direneceklerini haykırıyorlar.

Ülkemizde ise iyice çürüyen, ekonomik-siyasal krizde giderek boğulan faşist sistem, yaşanan depremle birlikte tüm çürümüşlüğü kitleler tarafında daha net olarak görülmeye başlanmıştır. Günlerce ortada olmayan devlet ortaya çıktığında ise enkaz altında kalan insanlarımızı kurtarma yerine baskı ve terörünü gündeme getirmiştir. Halklar arasında ve devrimci kurumların örgütlediği dayanışma, yardım çalışmalarına saldırmıştır. Kızılay ve AFAD gibi kurumlarıyla nasıl çürüdükleri ve oraları ranta çevirdikleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. 300 bine yakın insanımız yaşamını yitirmiş, on bir şehir adeta yok olmuştur. Rant hırsıyla doğayı katleden, çarpık kentleşme ile bu sonucu yaratan ve sorumlusu faşist sistemdir.

Şimdi de çeşitli demagojilerle, yalanlarla gündeme gelen ve 14 Mayıs’ta ülkemizde gerçekleşecek olan seçimlerle bir kez daha kitleleri aldatma ve düzene ekleme çabasındalar.

Yaşanan kriz ve sistemin içine girdiği açmazları karşısında bir yanda yirmi yıldır iktidar olan ve başkanlık sistemiyle tek adam diktatörlüğüyle ülkeyi bataklığa sürükleyen faşist AKP-MHP iktidarı, diğer yanda bu sistemin savunucusu ve sistemi kurtarma onarma çabasında olan, diğer sistemin faşist partilerinin oluşturduğu Millet İttifakı var. Bu her iki ittifakta bugüne kadar halklarımıza, baskı, katliam, yok etme politikaları ile sömürünün azgınca sürmesinin uygulayıcısı ve savunucularıdır.

Faşist AKP-MHP’nin açıkca Kürt halkına karşı yürüttükleri katliam, asimilasyon ve yok etme politikaları karşısında Millet ittifakını oluşturanların sicilleri de ortada. Oluşturdukları altılı masa ve ortaya koydukları gelecek projelerinde haklarımıza dair hiçbir umut yok. Tek adam sisteminin yanlışlığı karşısında, öncesine dönme en belirgin talepleri. Peki başkanlık sistemi öncesinde ne vardı? Baskı, zulüm, yokluk, yoksulluk! Devrimcilere, Kürt halkı başta olmak üzere Alevilere ve diğer halklara karşı milliyetçi, şoven politikalarla katliam! Yayınladıkları protokolde Kürt halkı ve ona karşı yürütülen katliam, yok etme savaşı konusunda tek kelime yok. Yok çünkü o konuda iki cephe de aynı politikalara sahip. Diğer yanda kadınlara yönelik İstanbul sözleşmesine dönme dahi şeriatçı bileşenleri nedeniyle söz konusu olmamıştır. Cumhurbaşkanı adayı olan Kılıçtaroğlu’nun Kürtleri ve kadınları kandırmak için masa dışında yaptığı görüşmeler ve özgürlük anlamında ifade ettikleri sadece aldatma ve oy avcılığıdır.

Bu iki faşist cephenin de ülkemize ve haklarımıza sunabilecekleri hiçbir şey yoktur, olamaz da!

Diğer yanda sol, sosyalist cephede oldugunu ifade eden kurumların oluşturduğu iki ittifak bulunmaktadır. Bu iki oluşum; “Emek Özgürlük İttifakı ve Sosyalist Güç Birliği”dir. İlk oluşumunda neden bir arada olmadıklar konusunda iki bileşende birbirini “seçime endeksli” olarak eleştirerek kendilerinin sokağa ve mücadeleye yönelik bileşen olduklarıydı. Ama o günde eleştirilerimizi ifada etmiştik. İkisininde seçim endeksli olduğunu ve tek sorunun Kürt sorunu karşısında ki şövenist politikaları nedeniyle ayrı olduklarıydı. Bugün seçim platformuna çevirdik denmesi bir anlam ifade etmiyor, çünkü bugüne kadar ki duruşları bunun dışında bir pratik olmamıştır.

Bugün yaşanan seçim süreci ve toplumda yaşanan çürüme, yozlaşma giderek artan yokluk-yoksulluk karşısında yükselen memnuniyetsizlik, yaşatılan deprem katliamıyla doruğa çıkmıştır. İşte bunu yeniden düzene eklemlemek ve düzenin devamlılığını sağlama çabaları seçimler ve seçilmelerle sunulan sahte umutlardır.

Buna da faşist sistemin partilerinden eklenme çabasında olan “sol, sosyalist” vb görünüm altındaki reformist liberallerdir. Bu reformist partiler ve uzlaşmacı küçük burjuvalar AKP-MHP’nin yarattığı yıkım ve ortaya çıkan öfkeyi sisteme eklemlemekte çokta marifetli olduklarını kabul etmeliyiz. Onlar solda, burjuvaziyle sınıf iş birliğine kılıf uydurmakta her zaman maharetli olmuşlardır. Halkın savunucusu ve onun için mücadele ettikleri görünümü altında sistemin baskı ve sömürüsü karşısında refah, özgürlükler vadederek halkımıza ‘alternatifsiz değilsiniz biz varız’ demekteler. Onlar sistemi değil, sistemin kendilerince yanlış ve olumsuz yönlerini gidererek ö törpüleyerek özgürlüklerin elde edile bileceğini düşünmekteler.

Bu söylemlerle, reformist, liberal, küçük burjuva partiler seçimlerde faşist dinci AKP-MHP iktidarına ve RTE’ye karşı, diğer cephede yer alan gerici-faşist partilerden oluşan “Millet İttifakı’nı’’ desteklemenin kılıfının teorisini yapmaktalar. Tam da Karl Marx’ın ifade ettiği gibi; “Celladını, kurtarıcısı olarak gören bir toplum, kasabın bıçağını yalayan aptal danaya benzer” sözünü akıllara getiriyor.

Dinci faşist AKP-MHP iktidarına karşı burjuvazinin diğer temsilcisi olan kesimi iktidara taşımak için çabaladıklarını söylemiyorlar. Onlarda çok iyi biliyorlar, bu insanlık dışı sistemi kurtarmak, onarmak, sınıf işbirlikçiliğini gizlemek, “sosyalist-komünist-sol” sloganlarıyla ve isimlerle halklarımızı aldatma çabasındalar.

Türkiye Oligarşisi ve uluslararası emperyalist- kapitalist sistemin yaşadığı kriz ve çökme noktasına gelen sistemi kurtarmak, ya da onarmak devrimcilerin değil reformistlerin parolasıdır. Bu çürümüş, lime lime dökülen sistemin seçim oyunlarıyla kendini onarma çabaları karşısında bize düşen görev mücadeleye daha sıkı sarılmak ve onların bu sahte özgürlük, refah vb söylemlerini teşhir etmektir.

Gerçek anlamda özgürlük, eşitlik, insanca bir yaşam ve sömürüsüz bir dünya için halklarımızın mücadelesini geliştirmek, halklarımıza karşı azgın faşist sömürü ve terörü reva görenleri tarihin çöplüğüne yollamaktır.

İki cephe şeklinde kamplaşan bu faşist partiler kendi iç dalaşları ile asil olarak halklara baskı, sömürü, anti demokratik uygulamalar iken sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratma yarışıdır. 

Emekçi halklarımız, kadınlar, gençler, her gün baskı, işkence, soykırım kıskacında olan Kürt halkımız, Alevi, Ermeni, Süryani, Arap ve tüm ezilen halklarımız bu aldatmacalar karşısında eşit-özgür ve insanca bir yaşama kavuşmanın mücadelesine daha sıkı sarılmalıyız.

Bu koşullarda gidilen seçimin hala nasıl olacağı muğlak iken, her zaman faşist devletin her an yeni katliamlar düzenleyeceği asla gözardı edilmemeli. Bunlar sistemin tehlikeye düştüğünü hissettikleri, ya da kendi iç dalaşmalarında uzlaşmadıkları noktada paramiliter faşist güçleri devreye sokabilirler. Her şey yolunda bile gitse, iktidar devralacak kılık çökmekle yüz yüze olan sistemi onarmak için yoğun baskı, sömürüyü devreye sokacaktır. Bu çürümüş, lime lime dökülen sistemi başka kurtarmalarının yolu yoktur. Bunun için hızla sokağı daha güçlü öğütlemeli ve saldırılar karşısında hazırlıklı olmalıyız.

Seçim aldatmacası katillerin tiyatrosuna ortak olmayalım!

Halklarımıza baskı, katliam, işkence, yokluk yoksulluk dışında bir şey sunmayan faşist sistem, şimdi bir kez daha seçimle kendini meşrulaştırma peşinde. Unutmayalım, 7 Haziran seçimlerinden sonra nasıl kitlesel katliamlara yöneldikleri daha hepimizin hafızalarında. Seçim rehavetine kapılmadan olacak, gündeme gelecek saldırılar karşısında hazırlıklı olmalıyız.

Sonuç olarak, biz 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde Kürt halkının içinden geçtiği süreç ve mücadelesinin geldiği aşama açısından temsiliyetinin önemi ve mücadelenin kazanımları doğrultusunda yapılacak seçimde (HDP) Yeşil Sol Partiyi (eleştiri hakımızı saklı tutarak) destekliyoruz. Bunun dışında seçimlerde aday olan devrimci-demokrat adaylara destek sunuyoruz. Yoksa sistemin faşist partilerin kamplaştığı iki bloktan birini desteklemek durumunda değiliz. Ayni doğrultuda 14 Mayıs’ta yapılacak olan başkanlık seçiminde bu sistemin savunucusu olan adaylara oy vermemektir.

Halklarımızın gerçek kurtuluşu devrim sosyalizmde. Özgür yaşam parlamentoya seçilen ve elde edilen sandalye ile gerçekleşemez. Gerçek anlamda kurtuluş, özgür ve eşit bir yaşam ancak bizlerin mücadelesi, devrimle gerçekleşecektir.

Düzen partileri ve temsilcilerine oy yok!

Yaşasın halkların kardeşliği!

Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!

Bijî azadî, bijî sosyalîzm!

27 Mart 2023

Önceki İçerikEmekçilerin artık tahammülü yok
Sonraki İçerikBir zinciri yitirenler bir dünya kazanacak-1