1 Eylül Dünya Barış Günü; Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan edildi. Savaşların insanlık tarihi üzerindeki felakete dayanan sonuçlarını unutmamak ve Barış’ın önemini kolektif hafızada canlı tutmak için, bugün “Dünya Barış Günü” olarak kabul edile geldi. Ancak dünyada emperyalist-kapitalist sistemin daha fazla kâr ve daha fazla hakimiyet alanı için hala dünyanın her tarafında savaşlar, acılar yaşanmakta, kan dökülmektedir.
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutlanıyor. Ama dünyanın her köşesinde kan ve gözyaşı, göç yollarında, denizlerde insanlar yok oluyor, katliamlar devam etmektedir. Kendi çıkarları için şiddet ve baskı politikalarında ısrar edenlerin, “Dünyada Barış”ı için mücadele etmeleri, Barış istemeleri mümkün mü?
Biz devrimciler açısından Barış mücadelesi yürütülen mücadelelerden ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Gerçek anlamda Barışın, demokrasinin, eşitliğin yaşam bulması için emekçilerin haklarını, kadınların, çocukların eşit koşullarda özgürce yaşamasıyla mümkündür. Ezen ve ezilenin olduğu bir dünyada gerçek Barış ancak mücadele ve halkların eşit yaşamla sağlanabilinir. Aksi emperyalist, faşist katillerden Barış beklemek, ya da onlarla Barışın olabileceğine inanmak tam bir aldatmacadır.
Emperyalist kapitalist düzenin insan emeğini ve doğayı talan etmek üzere insanlığa karşı yürüttüğü savaşa karşı yürütülecek mücadele bizleri gerçek Barışa götürür. Bilinmelidir ki Barış, 2. Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiş bir ‘’gün’’ olmakla sınırlı, iyi “niyetli” gözüken bu bir talep, adet yerini bulsun diye yaptıkları rutin bir açıklama başlığı, ya da ütopik bir hedef olamaz. Barış, uğruna mücadele edilmesi gereken, kazanılması gereken politik bir mücadeledir.
Onların Barıştan anladığı; Ortadoğu olmak üzere dünyanın her bölgesinde sömürü ilişkilerini sürdürebildikleri, yatırımlarını garanti altına aldıkları, savaş ve çatışmalarla halkları birbirine kırdırdıkları, enerji başta olmak üzere bütün yer üstü ve yer altı zenginliklerine el koyabildikleri ve buna kimsenin ses çıkarmadığı bir düzende at koşturabilmektir. Emperyalist-kapitalist sistem için ‘’Barış’’ yüz milyonlarca yoksulun kaderine razı edildiği, emperyalizm işbirlikçisi yerel iktidarlar aracılığıyla sömürü düzeninin devam ettirilmesidir.
Oysa, emekçiler için, kadınlar için, ezilen halklar için Barış; emeğinin karşılığını alabilmektir. Halkların eşit ve özgür birlikteliğinin sağlandığı, demokratik taleplerinin karşılandığı bir toplumsal mutabakattır. Sadece bugünü değil, geleceği de savunan ekolojik bir yaşamı hâkim kılmaktır. Ötekileştirmenin ortadan kalkmasıdır. Emeğin özgür olması, Kadının özgürlüğüdür. Herkesin kendi kültürünü, dilini yaşamasıdır.
Bunun içindeki soyut yaşamda hiçbir karşılığı olmayan içi boşaltılmış nutuklarla ifade edilen değil, gerçek Barış emperyalizme-faşizme karşı yürütülen mücadelenin zafere ulaştırılmasıyla ancak sağlanabilinir.
“Eğer sosyalizm kazanamazsa, kapitalist devletler arasında ki Barış yalnızca bir ateşkes, bir fasıl, halkları yeniden boğazlamak için bir hazinlik olacaktır.” Lenin 14 Aralık 1917