Fırtına Yaklaşırken Rotayı Tutturmak İçin Kerterizler

Fırtına Yaklaşırken Rotayı Tutturmak İçin Kerterizler

Siyasal kriz bütün yönleriyle bölgeye ve ülkeye yığılmaya başladı.

Tarihsel gidişin bu yönü üzerinde yıllar öncesinden, pratik politik tezahürleri üzerine ise iyice köşeli olarak aylar öncesinden belirlemeler yapmanın mümkün olabileceği kertede kendini bildire bildire geldi, kriz. Hiç de şaşırtıcı ve beklenmedik değildi.

Aksine, sanki tarihin kötü bir sürpriziyle karşılaşmışcasına liberal solun gösterdiği şaşkınlık şaşırtıcı. Daha ötesi, keza sanki bir şok yemişçesine sosyalist ortamın traji komik suskunluğuna ne denebilir? 

Evet beyler, hem küresel krizin “düzeltici” savaşı, hem de bunun bir fonksiyonu olarak Kürt özgürlükçülüğünün ve giderek Türkiyeli proleter devrimin kendini ve mücadeleyi geliştireceği iç savaş artık kapıyı çaldı.

 

Kendi payımıza kıt imkanlarımız dahilinde tarihin küresel, bölgesel ve ülkesel gidişatının bu yönlü olacağına; bir dış savaşa bağlı iç savaşın kaçınılmazlığına dair düştüğümüz ve ardından kimbilir kaç kez yinelediğimiz ilk not 2000 tarihli.

O zamandan bu yana, emperyalist savaşın insanlığa getireceği belayı defetmenin “barış” taktiklerini güçlendirmek olacağını hepimiz çok iyi biliyorduk ama güçlü “barış” taktiklerini çaresiz yağmur dualarından ayıranın keza güçlü “savaş” tahkimatları olacağını hep unuttuk.

Unutmak işimize geldi.

Küçükburjuva atılganlığımızın 70’de, 80’de, sonrasında “hergün 30 Mart” dedirtecek kertede sürek avlarına nesne oluşu, devrimciliğimizi Türkiyeli sivil toplumun pelteleşmiş akışına endekslememizi meşru kıldı. Devlete başkaldırıyı göze alamayanın Kürt’ün başkaldırısıyla yoldaşlaşmasının da imkanı olamadı. Zaten Kürt’e karşı mesafeleri koruyacak yaklaşımı kendi sınıfsal köklerimizde ve geleneksel ideolojilerimizde bulmak bizim için her zaman en kolay olanıydı.

Geçelim dağların “siper yoldaşlığı” çağrılarını, bir çatı partisini bile çatamadık.

Bizim dilimizde “barış”, tam da küçükburjuva yapısallığımıza uygun düşecek tarzda “geberen kapitalizm”in gözünden şefkat, merhamet yaşları beklemek oldu.

Küçükburjuva aydınımızın Tanzimatçı barajlarını aşabilmek için “hic rodus, hic salta”mı diyelim yoksa açmazı halk bilgeliğiyle formüle eden “işte hendek, işte deve” mi diyelim,  karar vermesi zor ama gerçek çırılçıplak ortada;

Artık küçükburjuva demokrasiciliği için deniz bitti.

Bundan sonra, başta “barış bloku” oluşturmadaki ciddiliğimiz

1-    Devlete meydan okumadaki cesaretimiz ve bu cesareti kolektifleştirmedeki yeteneğimizle,

2-    Kürt’le yoldaşlaşmadaki samimiyetimizle ölçülecek…

Ve kesinlikle bununla aynı anlama gelmek üzere bu kaostan bir devrim çıkarma niyetimiz;

3-    Sömürgeci modernist üstencilik yerine, doğulu halkların tarih yapıcı üretici güçlerine önem vermekle,

4-    Başta İran halkı olmak üzere, Şii islamın emperyalizme karşı direnişinin yaratacağı boşlukta nefeslenmeyi bilmekle,

5-    Başta Filistin halkı olmak üzere, Ortadoğulu emekçi halkların Yahudi devletinin bütün tezahürleriyle tarihten silinmesi programında ortaklaşmakla..

tarihsel bir somutluk kazanacaktır.

Devrimci Cephe Editoryası

22.06.2010

 
Önceki İçerikTarihin Kül Rengi Dönemi
Sonraki İçerikGelinen Aşamanın Suni Denge Analizi ve Çıkarımlar