Fırtına Konjonktüründe İlerlerken

Devrimci Cephe’nin yılları bulan ajitasyonu, Türkiye devrimci hareketinin ikili bir savaş konjonktürüne hazır olması temelinde yürütüldü.  

Bunlardan birincisi küresel krizin bir yansıması olarak Türkiye’yi de içine alması kaçınılmaz olan bir bölgesel savaş konjonktürüydü. 

Diğeri ise bu bölgesel savaşa bağlı olarak TC’nin emperyalizmin önemli bir vurucu gücü olması sürecini kurumlaştıracak tarzda Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesini dayatan ve buna karşı Kürt halk direnişinin üzerine yükselecek bir iç savaş.. Bu konudan bahsettiğimiz her yerde anlamsız demagojilerden korunmak için düştüğümüz notu burada da yineleyelim. Kuşkusuz ki TC’nin Kürdistan coğrafyasına yönelik sömürgeci savaşı da kategorik olarak bir dış savaştır, ancak böyle bir savaşın doğrudan Türkiye metropollerini de işin içine katması kaçınılmaz olan kurgusu ve TC’nin mevcut siyasi sınırları ve egemenlik alanları dahilinde olacak olması anlamında bir “iç savaş”tanımının daha uygun düşeceği söylenebilir.

Türkiye solu, küresel krizin zorunlu bir evresi olarak bölgesel savaşı hep kendinden uzak gördü. Hatta Irak-Afga-nistan savaşlarının tempo yitirmesinden kaynaklı olarak emperyalizmin bölgeden geri çekileceğini ve haliyle bölgesel bir savaş konjonktüründen çıkılmakta olduğu tahlilini yaptı. 

Kürt sorununda ise, Türkiye dev-rimci hareketinin batı merkezli çeviri eğitiminden dolayı doğulu tarihsel süreci doğru okuma yeteneği tümüyle körelmiş durumdadır. Bu nedenle Kürt halkının tarihen çağrılı olduğu devrimci konjonktürü çözümleyemedi. Bir de üstüne “türk” olmaktan kaynaklı olarak devrimciliği Kürt özgürlükçülüğüne yakıştıramayıp ona hep kuşkuyla bakınca çözümü hep statüko içinde arayan kötürüm bir solculukla sürünmekten kurtulamadı.

Oysa Devrimci Cephe bölgesel konjonktür itibariyle, emperyalist batının, doğunun üretici güçlerini kendine entegre etme çabasının zorunlu bir eşiği olarak İran boğazından geçmek zorunda oluşunu, vazgeçmeyi içkin politik bir tercih olmadığını, aksine tarihsel bir zorunluluk olduğunu hep vurguladı.

Devrimci Cephe, emperyal merkez-lerle İran arasında çizilen bir eksen üzerinde, zaman zaman başka dönemsel odaklaşmalar olduğunda bile, bu gelişmelerin tarihsel yörünge üzerin-de sadece elipsoidal bir uzaklaşma, yakınlaşmak üzere uzaklaşmak üzere yaşandığını ısrarla göstermeye çalıştı.

Tüm dünyada olduğu gibi, ülke-mizde de neo liberal yalanlarla uyutulan orta sınıflar sosyalist çöküntünün kapitalist refahta otomatik bir yükselmeye tekabül edeceğine o kadar ikna olmuş durumdadır ki, emperyal merkezlerden estirilen barış ve demokrasi rüzgarlarının aslında yeni bir “yeniden paylaşım” fırtınasının öncüleri olduğunu anlamakta hala büyük zorluklar çekiyorlar. 

Oysa “saçma” addedilen bir hukukla bölgesel savaşa giren NATO’nun merkezi İzmir olmuş durumdadır. Milyonlarca Kürt, artık bir daha geri oturtulamaz şekilde  “an azadi, an azadi” sloganlarıyla ayağa kalkmış durumdadır. Gene de emperyalist merkezle-rin illüzyonlarıyla güçlendirilen orta sınıf halüsinasyonları Pera ahkamında öylesine hegemonya kurmuş durumdadır ki , Türkiyeli küçükburjuva sosyalizminin, geçelim Trablus’u Sana’yı,  Amed’i bile bir seçimlik mesafenin daha öte-sinde görme gücü ve isteği yoktur.

Türkiyeli sosyalizm, yaklaşmakta olan emperyalist sömürgeci fırtınayı kendi dev-rimci karargahını oluşturarak göğüslemeyi değil, statüko içinde sığınacağı, emperyalist ve yerel gerici burjuvazinin tölerans limanlarını aramayı tercih etti, ediyor.

Devrim ise, yenilgili tarihinin ağırlığı altında, henüz bu küçük burjuva ideolojik ve siyasal bloku aşacak güçte değil. Proletarya ve burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesinin kuralları tarihen belirlendiğinden kelli, zafer için daha evvel yenildiği yollardan bir kez daha yürümeyi önermekten başka da yolu olamaz. Uluslararası ve yerel sınıf mücadelesinde yeni ve ileri tarihsel aşamalar kaydedilemediği müddetçe Sisifus inatçılığıyla aynı hamleleri yapmak dev-rimci bilim ve bilimsel ahlak gereğidir.

Devrimci Cephe hem düşüncede devrimci tarihsel maddeci bilimin hem de davranışta bu bilime bağlı ahlakın sözüdür. ‮!٨‬

Devrimci Cephe Editoryası

 
Önceki İçerikGelinen Aşamanın Suni Denge Analizi ve Çıkarımlar
Sonraki İçerikLibya, Yeniden Sömürgecilik, Türkiye