Bölgede emperyalist savaşın kıyasıya sürdüğü ve sonuç almak için emperyalistlerin savaşı yeni biçimlerde yoğunlaştırdığı, Musul, Rakka ve El Bab savaşının tüm Ortadoğu’yu içine aldığı günümüz koşullarında, faşist TC devletinin izlediği yayılmacı ve işgalci çizgi derinleşmektedir. Mevcut durum, 1. Paylaşım Savaşının hemen başındaki duruma benzemektedir. O zamanki Ermeniler, bugünkü Kürtler. Bir vatanda iki millet olmaz fikri(“tek”çilik) devlet aklına egemendir.
Kuşkusuz farklı bir zamandayız. Burjuva Türk egemenlik sistemi kendisini yeni sürece uyarlamaya çalışıyor. Emperyalistlerle ve bölge gerici devletlerle var olan çelişkileri 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilerek yeniden düzenlemeye çalışmakta, kendini pazarlamayla ve yaşanan krizleri aşmayı hedeflemektedir. ABD ve Avrupalı emperyalistlere karşı Rusya’ya yaklaşarak kendini pazarlama yoluna gitmektedir. Bu maceracı çizginin sonu ağır olur ve bunun halklarımıza kazandıracağı hiç bir şey yoktur. İçte Kürt hareketi ve devrimci harekete karşı irade ve inisiyatif kırma savaşı sınır dışına taşırılıyor. PKK’nin ve genel olarak da Türkiye Devrimci hareketinin iradesini kırmaktan çıktı, Irak’ın hatta İran’ın iradesini kırmaya vardırılıyor. Bunun anlamı içerde faşist despotizmin tırmandırılması, dışarıda maceracı hamlelerin artırılmasıdır. Rojava Devrimini yıkmak ve Musul, Rakka operasyonunu fırsat bilerek Medya Savunma Alanlarına karadan da hücum etmek devletin planları arasında. Misak-ı Milli’yi boşuna dile getirmiyor faşist Erdoğan. Eğer Osmanlı’nın eski hâkimiyet alanındaki Kürdistan’ı ele geçiremezse Bakur’da kaybedeceği fikrinde. Bu yüzyıl öncekinden çok daha yıkıcı bir maceradır. O dönem Osmanlının ardından elde bugünkü Türkiye kalmıştı. Bugün ellerinde o da kalmayabilir.
Böylesi zamanlarda yönetici sınıfın bir bölümü bu maceracı çizgiden ürküntü duyarak karşı bir hareket geliştirebilir. Nasıl ki dışarıdaki ittifaklar hızla değişiyorsa içerdeki ittifaklar için de öyledir.
Faşist diktatörlük PKK-PYD’yi FETÖ, DAİŞ gibi karşı devrimci maşalarla bir arada anarak oraya buraya saldırıyı meşrulaştırmaya çalışmakta, Türkiye halklarını da izleyeceği maceracı çizgiye ikna etmiş durumda. OHAL’in de etkisi var elbette ama bu maceracı çizgi Türkiye halklarının sıradan bilincine egemen olmuş görünüyor. Çizginin başarısızlığı ve gerçek mahiyeti ortaya çıktıkça bu bilinçte kırılma yaşanacağı ortadadır.
Rojava’yı sonuç alıcı bir sisteme kavuşturmamak için, her türlü saldırı ve ayak oyununu yapabilecekleri görülüyor. Şu anda bir savaş hali yaşanıyor ve bütün Rojava bir savaş cephesi haline geldi. Buradaki kazanılmış mevzilerin ve demokratik kazanımların korunması önemlidir. Faşist Türk devleti, kendi eliyle ya da işbirlikçi çeteleri aracılığıyla Rojava’ya saldırıyor, bu saldırılar daha kapsamlı hale getiriliyor.
Bu süreçte biz devrimciler açısından dönem mevzileri korumak, yeni mevziler kazanmaya yönelmek ve buradan birleşik bir direnişi açığa çıkarma dönemidir… Tıpkı Rojava Devrimi gibi Türkiye ve Kürdistan’da da mevzilerin korunması taktiği esastır. Saldırıları püskürtmek ve onların hareketlerini başarısızlığa uğratmak güncel görevlerden biridir. Metropoller ve Türkiye kesimindeki tıkanıklık ve içe kapanma, yaygın ve etkili milis gücü siyasal sürece yanıt olmak bakımından yaşamsal bir rol oynayabilir. Dolayısıyla bugün milis dönemin belirleyici örgüt ve mücadele biçimlerinden biri olarak görülebilinir.
Bugün ülkemizde gündemin olağanüstü kaypaklığına, sinmişliğine rağmen kampanya türü çalışmalarla ağırlık verilmeli; bu kuvvetleri hareket halinde tutacaktır. Batı’da kitlelerle teması en geniş biçimde olanaklı kılan konulara önem verilmelidir.
Emperyalizme karşı mücadelede gerçek bir merkez olacak biçimde bölgedeki savaş ve yol açtığı yıkıcı sonuçlarına karşı, HBDH’miz devrimci rolünü oynayabilmelidir. Bu temelde emperyalizme karşı, anti-emperyalist gerçek cephenin de odak noktasını HBDH oluşturmaktadır. Emperyalizmin kucağında oturanlar, yaşamları boyu emperyalizme bir yumruk atmayanlar anti-emperyalist palavraları atıyor. Bugün faşizme karşı mücadeleyi yükseltmeye çalışırken faşizme karşı arada kalanlara yönelik, ideolojik mücadele yürütmeliyiz. ‘’Hendek eylemleri olmasaydı Türk devleti bu kadar saldırmazdı, HBDH PKK şemsiyesi altında faaliyet yürütüyor vb temelinde HBDH’ye karşı yürütülen karalama kampanyası, kirli savaşın bir parçasıdır.
Bugüne kadar HBDH’nin, “Faşizmi yeneceğiz, halklar kazanacak!” şiarı etrafında düşünülen hamle fikri güncel ve gereklidir. Faşizmin katliamlarına, yakıp-yıkmalarına, tutuklamalarına vs rağmen devrimci mücadele ve direniş ezilememiş-bastırılamamıştır. Kitle hareketlerinde kimi gerilemeler olsa da direniş ve mücadele sürmektedir. Bu mücadeleyi büyütmek ve yaygınlaştırmak faşist devletin korkusudur, tüm uygulama (OHAL, KHK, Kayyum vb) ve yönelimi bu korkunun sonucudur. Bu korkuyu büyütmek Birleşik hareket ve tüm bileşenlerin, alt örgütlerin en önemli görevi olmalıdır.
Süreç direnenlerin adresi ve öncüsü olması gereken HBDH ile ayakta kalacakları bir süreçtir.
Bugün taktik olarak, somut olmak durumundayız. Gerçekten siyasetle kazanılıyor ve siyasal hedefte karşımıza AKP çıkıyor. Kuşkusuz sadece AKP’ye karşı mücadele yürütmüyoruz ancak öne çıkan da odur. Şimdiki durumda faşist devletin yönetici gücü AKP’dir ve ona karşı mücadele de öne çıkmaktadır.
Somutlaştırmak açısından hedef AKP-MHP faşizmidir. Devrimci demokratik alternatifi kesinlikle yok etmek istiyor. Bu açıdan mücadelenin sivri ucunu faşist AKP-MHP koalisyonuna yöneltmelidir.
Faşizmi Yeneceğiz, Halklarımız Kazanacak şiarı doğrudur. Faşizme karşı direniş, topyekûn olur. Her halükarda faşizmin ezme ve tasfiye etme saldırılarına karşı direneceğiz ama bunu savunmacı ruh haliyle değil saldırı düzeyinde gerçekleştirmeliyiz.
Bu temelde mahallelerde, okullarda kısaca yaşamın her alanında yaygınca Birleşik Direniş Güçleri olarak mücadelede yoğunlaşmalıyız.
29 Kasım 2016