Ekim Devriminin 100. Yıldönümü ve CHE GUAVARA’NIN Tarihsel ve Güncel açıdan anlamı ve önemi

 

Röportaj

Birleşik Devrim olarak, Ekim’de ölümsüzleşen Che Guevera ve 17 Ekim Devriminin 100. Yıldönümü vesilesiyle HBDH bileşenlerinden THKP-C/MLSPB, DKP ve MKP ile röportajımızı olduğu gibi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

-Che Guevera tarihsel ve güncel açıdan sizler için neyi ifade ediyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?

-17 Ekim Devrimi’nin 100. Yıldönümüne girerken, tarihsel ve günümüz açısından anlamı ve önemi üzerine görüşleriniz nelerdir?

 

THKP-C/MLSPB;

THKP-C / MLSPB KIR GERİLLA BİRLİKLERİ  TEMSİLCİSİ KOÇER ERMUTLU İLE YAPILAN ROPÖRTAJ

CHE GUAVARA’NIN Tarihsel ve Güncel açıdan anlamı ve önemi nedir?

Arjantinli doktor, marksist politikacı ve Enternasyonalist gerillaların lideri Ernesto Che Guavara denince aklımıza  hep o resim gelir, Bir masanın üzerinde, uzun sakallarıyla, düşmanıyla hâlâ alay eder gibi gülümseyen o adam ve etrafında, marifetlerini sergilemek isterken kazdıkları kuyuya düşen katiller sürüsü. Ernesto Che Guevara, yattığı yerde o kadar heybetli, o kadar rahattır ki çevresindekiler de bir o kadar küçük ve siliktirler ki. Bir fotoğraf, devrime ancak bu kadar hizmet edebilir! CIA uşaklarının basına dağıttığı o fotoğrafın üzerinden tam 50 yıl geçti. O günden bu güne hiçbir çarpıtma ve kara propaganda girişimleri hiçbir şeyi değiştirmedi. Elli yıl sonra, hâlâ dünyadaki milyonlarca insan ondan derin bir sevgi ve saygıyla söz ediyor;  milyonlarca insan onu  emekçilerin, yoksulların, ezilen halklar ordusunun başkomutanı olarak görüyor. Kilometrelerce uzaklıktaki bir gösteride resimleri bir bayrak gibi dalgalanıyor. Tam anlamıyla evrensel bir olgu haline geldi. 21.yy da şafağın ışığıyla aydınlanırken mesele: emparyalizm dünyadan silinmesi ve halkların zulümden kurtulması için, kuşku ve kararsızlık nedir bilmeyen, bir devrim samimiyeti, iradesi, inancı olan CHE olabilmekte.CHE’nin klasik yöntemlerin dışında bir tarzı var ve tabiki de  bugünlere kadar gelen bir etkisi de var .Havana’da şeker kamışı kesip ekonomi üzerine genelgeler hazırlayan adamla Bolivya ormanlarında gerilla örgütleyen adam aynı kişidir. Sıkıcı görevlerden bunalmış bir kişinin kendini sokağa atması değildir, onun dağlara doğru yönelmesi, sosyalizme bakışının doğrudan bir sonucudur. CHE, Prag’da yaptığı gözlemleri Fidel’e aktarırken vardığı sonuç tam böyledir. Ancak başka devrimler ve başka zaferler yoluyla bütün bu çürümüşlüğün savrulup atılabileceğini ve her yeni devrimin bir öncekini garantiye alacağını düşünmektedir. Bolivya üzerine bugüne kadar çok şey söylendi, bundan sonra da söylenecektir. Gerilla hareketi ve genel olarak sınıf mücadelesi hiçbir zaman düz bir hat izlemez. Kimi zaman kritik noktalar ortaya çıkabilir. Mesela: kırılmaya uğrayabilirsiniz, yada taktiksel bir hata veya gerillanın yanlış bir yoldan geçmesi gibi yani siz somut hata yapmasanız bile dışsal koşullar aleyhinize gelişebilir. Bütün bunlar yaptığımız işi mecara haline getirmez yani Che’nin Bolivya yollarına düşmesi kimilerinin sandığı  gibi  maceracılık değildir. Che olmak, Devrim denilen şeye, ezilen halkların o büyük gününe uçsuz bucaksız bir inançla bağlanmak ve bütün ömrünü bu iş için ortaya koymak ve devrimin sorumluluğunu üstlenmektir! Özetlersek: Ernesto Che Guevara, bir devrimci profilini kendi kişiliğinde yaratıcı bir biçimde  üretmiş , salt yerelliğe ve belli bir zamanın ihtiyaçlarına değil, evrenselliğe denk düşen bir devrimcilik tipini inşa etmiştir. Devrimci iradeyi kendi kimliğiyle bütünleştirmesinden,  birçok alanda yarattığı özgünlük, onu günümüze dek güçlü bir kişilik olarak taşımış ve geleceğe de taşıyacaktır. Bu anlamda onun bugüne dek gelen ışığının yalnızca bir kahramanlık öyküsüne dayandığını düşünmek ciddi bir yanılgıdır. Ve hiç sakınmaksızın diyebiliriz ki Che, önümüzdeki sürecin oluşacak olan, oluşmakta olan  yeni kuşakların mücadelesinde daha da zenginleşerek yeniden üretilerek yeni devrimci kadro ve devrimci önder tipinin somut bir örneği olacaktır. Son olarak diyebiliriz ki, 21.yy da Che olmak, bütün bunları kavramakla birlikte geride bıraktığı muazzam tarihsel  zenginliği yeniden ele alarak ileriye taşımaktır.

 

100. yılına girerken EKİM DEVRİMİNİN Tarihsel ve Günümüz açısından anlamı ve önemi nedir?

Şüphesiz ki Ekim Devriminin baş mimarı Bolşevik partidir. Bolşevik parti tarihsel deneyimlerin ışığında oluşmuştur. Ekim Devrimi, tartışmasız biçimde bütün insanlık tarihinin dönüm noktasıdır. Bu devrim ezilenlerin gerçekten iktidar oldukları ve en önemlisi bu iktidarı kalıcı hale getirdikleri bir toplumsal harekettir. Ekim Devrimi, sömürüyü ve sınıfları yok etmek üzere gerçekleştirilen bir devrim olmuştur. Sömürünün ve sınıfların yok edilebilmesi; çıkarları, sömürünün ve sınıfların ortadan kalkmasından yana olan işçi sınıfı aracılığıyla gerçekleştirilebilirdi. Devrimci ustaların kapitalizmden sosyalizme geçileceği önermelerinin Sovyet somutunda yaşam bulmasıdır. Devrimci ustalar tarafından teorik boyutta tespit edilen bu önermeler, yaşamın pratiğinde somutluk kazanarak gerçeklik halini almıştır. Koca bir 100 yıl, bu muazzam olayın doğrudan ya da dolaylı biçimde belirlediği gelişmeler. Ekim Devrimi’nin teorik ve pratik mirasından etkilenmemiş, ondan uzakta gerçekleşmiş bir tek toplumsal olgu yoktur. Sömürüyü ve sınıfları ortadan kaldırmayı hedefleyen devrimler, Ekim Devriminin deneyimlerini de çözümleyerek gelişmişlerdir.  Stalin’in şu sözleri çok iyi özetlemiştir; “Yalnız ‘ulusal çerçeve içinde’ bir devrim değildir. O her şeyden önce, uluslararası çapta, dünya çapında bir devrimdir. Çünkü dünya tarihinde eski kapitalist dünyadan, yeni sosyalist dünyaya doğru insanlık tarafından meydana getirilmiş köklü bir dönemeci kaydetmektedir. Proletarya devrimler çağı başlarken yaşanılan deneyimlerden de önemli derslerde çıkarmak gerekiyor. 1917’de çıkılan yol, 1990’larda nereye varmış olursa olsun, bu tarihsel olgunun değeri tartışılmaz biçimde ortadadır. Bugün, 2017 yılında, çok net olarak ve hiçbir tereddüt duymaksızın söyleyebiliriz: Durduğumuz yer, bir yüzyıl önce Lenin’in durduğu yerdir. Hiç şüphesiz Çağlar çağlara benzemez, görevler de görevlere benzemez. Bu benzetme mekanik bir biçimde ele alınmamalıdır. Fakat sürece tarihin içinden baktığımızda kesintisiz bir devamlılıktan söz etmemiz mümkündür. Çin,Vietnam,Küba vb..Yüzyılın siyasi tarihinin hiçbir noktasında boşluk yoktur. Leninist çizgi, her aşamada yenilenerek günümüze, devrimci sosyalizme dek uzanmıştır. Bu birikim, ileriye sıçramak için gerekenden çok fazlasını bizlere sunmaktadır .Emperyalizm koşullarında, tüm ülkelerde devrimin nesnel koşulunun mevcut olduğunu dikkate aldığımızda yaşanmış deneyimlerden ders çıkarmak yeni Ekimler için yaşamsal bir önem taşımaktadır. O halde bize düşen; Marksist felsefenin temeli olan ‘somut koşulların somut tahlili’ni yaparak ve yaşanan devrim deneyimlerini de inceleyip onlardan çıkarttığımız dersleri ekleyerek, emperyalizmin bir halkası olan ülkemizi yeni ekim’e götürecek öznenin oluşturulmasıdır. 21. yüzyılı bir daha burjuvaziye teslim etmemek üzere kazanmak, ancak böyle bir sağlam temel üzerinde yürüdüğümüz zaman mümkün olacaktır.

 

Devrimci Komünarlar Partisi(DKP);

EKİM DEVRİMİ

Evet, 2017 yılının Ekim ayındayız. Ekim ayı tıpkı Mayıs ayı gibi dünya devrimlerinin ve direnişlerin, ayaklanmaların ayıdır. Fakat bu Ekim’i diğerlerinden farklı kılan şey büyük Bolşevik devriminin bugünlerde tam da yüzüncü yılına varmış olmasından geliyor. Bundan yüz yıl önce çok büyük bir zafer kazandık biz. Bütün dünya halkları Rusya’da işçi sınıfının zaferine şahit oldu 1917, 25 Ekim’inde.

 

Kuşkusuz bugün bahsettiğimizde bile mükemmel bir heyecan doğuruyor açıkçası. 100 sene önce biz dünya olarak işçi sınıfı ve ezilenlerin, halkların ve kadınların ilk büyük devrimine uyandık. Dolayısıyla Ekim devrimi biz dünya enternasyonalist devrimcilerinin doğum tarihidir. Açıkçası Paris Komününden Ekim devrimine dünyadaki hayalet kapitalizmi epey korkutur, tehdit eder hale gelmişti. Fakat bizim içerisinden doğduğumuz zayıf halka Rusya oldu. Elbette bu zayıf halkayı zincirden kopartan devrimci proletarya ve onun pusulası, öncü partidir.

 

Büyük zaferimizin yüzüncü yılına kadar dünya halkları Çin’de, Vietnam’da, Küba’da, Rojava’da bir çok zafere daha eriştiler. Egemenlerin tarih bitti tezlerinin aksine devrimlerin çağı sürüyor ve sürecek. Tarihin kanunu Latin Amerika’da, Asya’da, Ortadoğu’da işliyor. Bizler devrimin en kanlı, en sıcak coğrafyasında görevliyiz. Bugün Türkiye ve Ortadoğu devriminin olduğu gibi dünya devrimlerinin de öznesi konumunda olan Kürt halkının onurlu mücadelesi ile aynı devrimi paylaşıyoruz. Tarihin bütün devrime olanak sağlayan çelişkileri yalnızca Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da değil aynı zamanda Suriye’de, Irak’ta, İran’da bizden yana. Saatler savaştığımız, öncü olabildiğimiz ölçüde devrime işliyor. Bunu yapamadığımız yerde halklarımızı, işçi sınıfını, ezilenleri, kadınları AKP faşizmi altındaki Türkiye’de ve egemenlerin satranç tahtası Ortadoğu’da katliamlar, tecavüzler, kirli savaşlar, kölelik, baskı, her an ve her yerde ölüm bekliyor.

 

Dolayısıyla Ekim devriminin ilk dersi öncülüktür. Dostun düşmanın aklından çıkarmaması gereken bir tarihsel olgu, kanun: “halklar yenilmez.” olmalı. Emperyalizme karşı mücadele ediyoruz, hem de yeni yüzyılın silahları, orduları, medya araçları, hapishaneleri, tekniği ile. Bunlarla savaşıyoruz ve zafer kazanıyoruz. Tarih bitmiyor, halklaşmış, kitlelerle kopmaz bağı olan öncüleri kimse yok edemiyor, hiçbir teknik, silah, insan gücü; inancı ve iradeyi, sınıf kininden ve ezilenlerin öfkesinden doğan savaş gücünü yenemiyor. Vietnam’a, Filistin’e, Rojava’ya bakın. Bu emperyalistler, şayet kendilerine karşı birazcık örgütlendiklerinde kendi yarattıkları düşmanı yenebilecek güçte bile değiller.

 

Biz Türkiye ve Kürdistan devrimcileri, halkları ve devrimci proletaryası Türk devletinin ve sermayesinin emperyalizme bağlı, köklü zırhını delik deşik ettik. Bir yerden tamir etseler diğer yerden patlıyor. Yüzyıllık muhasebemizi bir açıdan, dünya devrimcilerine, -hayali bir enternasyonale- gururla açıklayabiliriz: Silahlarımızı hiç bırakmadık. Ancak bizim coğrafyamız da bu yüzyılın 70’ler gibi 90’lar gibi bir çok anında yeni bir Ekim’i yaratabilirdi. Bu TC’nin Çarlık, Türk ve Kürtlerin Rus, yılın 1917 olmaması ile alakalı bir sorun değildir. Bizim öncülük edip edememizle ilgili bir sorundur. Sonuç olarak karşımızda bugün AKP faşizmi var. Devrim bir ön görme meselesi ise aynı zamanda bilmeliyiz ki AKP faşizmini yenebilecek öncü güç, hep çok kritik, tarihsel süreçlerden geçtiğini ifade eden değil, “dün erkendi, yarın geç” diyerek tarihi yapabilecek olandır.

 

Tabii sözün özü biz Ekim devrimine, kendi tarihimize, halklarımıza, işçi sınıfına olan borcumuzu henüz ödemiş değiliz. Şunu biliyoruz, bugün Türkiye, Kürdistan devriminin gün be gün kat ettiği yolla ve ileri ve geri gidişlerle de olsa kesintisiz devrimci mücadeleyle zayıflatılmış devleti ile yeni Ekim’lere gebe bir zayıf halkadır. Türkiye proletaryasının AKP faşizmi altındaki emek sömürüsü, artan işsizlik, taşeron, güvencesiz, esnek çalışma, gitgide artan vergiler ve zamlar, iş cinayetleri, kamunun kapılarının herkese kapanması…  AKP faşizmi bu ağırlığın altında kalacak. Savaş, savaş deyince olmuyor. Yüzde ellinin de yarın yiyeceği ekmeğin garantisini vermesi mümkün mü AKP’nin? İnsanların açlık ve yoksulluğun birinci derdi olduğunu görmemek çok zor. Savaşla ancak kendisini konsolide etmeyi başarabilir AKP. Diyor ya Başfaşist Erdoğan sermayedarlara, “OHAL sizin işinize yaradı, grev yok, bir şey yok” diye. Dolayısıyla faşizmin işçi sınıfına karşı yürüttüğü operasyonu görerek müdahale etmek gerekir. Faşizmin hem işçi sınıfının hem de devrim güçlerinin üstüne bir karabasan gibi çökmüş olması ve her iki tarafı da hareket ettirmemeye çalışan bir çizgi izlediğinin tespitini yapmak gerekir. Olası bir Türkiye devrimi bölge devrimi demektir. Emperyalizmin çöküşü için petrol ve kanın dünyasından indirilecek temel darbedir. Bu coğrafyayı onlar yarattı, büyük yenilgiyi burada tadacaklar.

 

Taksim’in Kızıl Meydan’a, Kobane’nin, Stalingrad’a benzediği günleri gördük. Yüz yıl geçti, fakat devrim umudumuz, AKP faşizmine, sömürgeciliğe, emperyalizme karşı mücadelemiz bütün umudumuzla sürüyor. Devrimin mevzilerini ve cephelerini kuruyoruz. İşçilerimizin göçük altında kalmadığı, kadınların tacize, tecavüze ve katliama uğramadığı, analarımızın cenazelerinin yıkılmış sokaklarda günlerce bırakılmadığı, çocukların dedelerinin kucaklarında öldürülmediği, gençlerin özgürce okuduğu, yaşadığı, yoksulluğun adı anılmayan bir Trakya, Anadolu, Karadeniz, Mezopotamya hayal ediyoruz. Biz çocuklar, gençler, kadınlar, emekçiler, işçiler, ezilenler için böyle bir dünya istiyor ve savaşıyoruz. Ekim devrimi bize bu umudu sağlayan tarihimizdir. Birliğimiz, omuz omuza çarpıştığımız cephelerde kazandığımız zaferler, güçlü bir direniş geleneğine sahip olan halklarımız da doğru bir öncülükte Türkiye devrimimizi garanti ediyor. Son olarak Lenin’lerin, Kollontai’ların, Krupskaya’ların, Sovyet halklarının devrimine selam, Bolşevik devriminin yüzüncü yılı bütün dünya devrimcilerine kutlu olsun diyorum.

 

1. CHE GUEVARA

Başta Che Guevara olmak üzere bütün Ekim şehitlerimizi saygıyla selamlıyorum. Che Guevara için çok şey söylenebilir, yaşasaydı diye geçiyor ilk aklımızdan. Doğrusu yaşamalıydı, buralara gelmeliydi. Neden diye soracak olursanız, Che Guevara bir devrim avcısıdır. Mutlaka bugün Rojava’da, Kürdistan’da, Türkiye’de olanları görüyor olacaktı. Mümkün müdür Che Guevara gibi bir komutanın IŞİD’e karşı mücadelede aktif rol almaması? Neden erken veda ediyoruz öncülerimize? Biz Bolivya’da Komutan Ernesto’yu işte bu yüzden kaybetmiş olduk. Bazı insanları devrimler bile yeterince meşgul etmez, durdurmaz, Che Guevara odur işte.

Che Guevara bugün özellikle yeni kuşak gençliğin başta bir marka gibi tanıdığı, bir yandan baskı tişörtlerle metalaştırılmaya çalışılan bir yüz, fakat bir yandan da eğer derinine inilir, araştırılırsa devrimciliğe atılan ilk adımları sağlayan tehlikeli bir örgütçü. Sonrasını Che, insanın kendi kaderine, iradesine ve bağlı olduğu örgüte bırakır.

 

Şunu bilmek gerekir, Che’yi bizim devrim çağımızda anlamak yalnızca anılarını okuyarak olmuyor. Tarihteki bir çok devrim öncüsü için hem onlar tarafından hem de onlar adına yazılmış sayfaları ezberleyebiliriz. Buradan elde ettiklerimiz ideolojik birikimimiz ve savaş aracımız olarak aklımızda yer eder. Fakat Che okusak da, dinlesek de, resmine de baksak, yazdıklarıyla, yaptıklarıyla, görüntüsüyle komutandır. Bir devrimcinin aklına komuta eder.    Örneğin Sun Tzu’yu bir üniversite öğrencisi özlü söz olarak anlayabilir, fakat sorun savaş görmüş birine onun için Sun Tzu’nun anlamı farklıdır. Che Guevara da devrimciler için böyledir. Bugün alnında kızıl yıldızla onbinlerce savaşçı devrimci savaşımın bu büyük komutanının anılarına kendi anılarını katıyor. Onu yıllar sonra IŞİD’e, TC’ye karşı savaşta yeniden yorumluyor. Dağlarda, cephelerde, şehir savaşlarında onu hissediyor, çarpışmalarını hayal ediyor. Ya da Komutan’ın bir sözü savaşın bir anında bir talimat halini alıyor.

 

Bugün bizim gerçekliğimizde genç bir devrimci olmak, Che’yi bildiğini anladığını iddia etmek şehrin ortasında yeşilleri giyerek dolaşmak kadar kolay değil maalesef. Yüzyıllardır böyle savaş görmemiş dağlar, her iki yakası alev alev yanan hudutlar var. Akın akın sınırlara giden, sokakları yakan Kürt gençleri var. Cephanesiz, yaralı halde günlerce koskoca orduyu memleketine sokmayanlar var. Bu toprakların Sur’u var, Cizre’si var, Gazi’si, Okmeydanı, Suruç’u, Ankara’sı var. Yanıbaşında Rojava gerçekliği var.

 

Dolayısıyla, Che Guevara bir devrimcidir, bir komutandır, önderdir. Savaşmayanın komutanı olmaz. Bugün Rojava’da, Bakur’da, Türkiye’de Agit’lerden, Zilan’lara, Ekin ve Berçem’lere, Mercan’lara, Orhan’lara, Mehmet’lere, Ulaş’lara kadar onlarca Che Guevara yaşadı, ölümsüzleşti, yeniden doğdu ve yetişiyor. Hepsi birer Ernesto’dur. Che Guevara alnımızda parlayan yıldızdır, anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Komutanlar ölmez.

 

Maoist Komünist Parti(MKP);

Öncelikle Ekim ayı içerisinde ölümsüzleşenler şahsında Partimiz MKP(Türkiye-Kuzey Kürdistan) adına tüm devrim, sosyalizm ve Komünizm şehitlerini saygıyla anıyor ve kavga bayraklarımızda yaşatacağımıza söz veriyoruz.

 

Che Guevera, büyük enternasyonalist devrimci. Onu bugün de yaşatmak önemli bir görevdir. Özellikle uluslararası emperyalist sermaye sistemi ve ona yedeklenen kapitalist medeniyetçi-uygarlıkçı paradigmanın temsilcileri eliyle, şapka, puro, tisört, sigara paketi vb biçimlere hapsedip özü ve içeriği, niteliği ve bilimsel ruhundan koparılıp genç nesillere idealist temelde nostalji yapılarak piyasalaştırılmasına karşı, ideolojik mücadeleyi de elden bırakmamamız gerektiğini vurgularız. Zira emperyalist kapitalist egemenlik sistemi, CHE armalı o kadar araç-gereci metalaştırıp piyasalaştırmıştır ki, insanların iç çamaşırlarına kadar resmedilmesi üzerinden zıvanadan çıkılmıştır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da faşist meclis başkanının genç nesillere Che’yi ‘’ne idüğü belirsiz serseri-çete’’ şeklinde lanse etmesi de sömürücülerin durumunu daha net gösterdiği aşikar. Buna karşı, Che yoldaşı, doğru ve bilimsel temelleri üzerinden, ona niteliğini veren devrimci özellikleriyle kitlelere anlatmamız gerektiği de yeterince anlaşılır bir durumdur.

 

Che, özellikle Latin Ameri halkları açısından, oldukça önemli ve etkilidir. Che’nin öncü savaşıyla dünya devrimci hareketlerinde de derin etkiler bırakmıştır. Bugün de hala ardılları olarak dünyanın çeşitli bölge ve ülkelerinde öncü savaşı veren devrimci hareketler söz konusudur. Che yoldaş, kendi döneminde başta ABD olmak üzere emperyalizme karşı açıktan meydan okuyarak halklara direniş ve kavga bayrağı olmuştur.

 

Che yoldaş, öncü savaşıyla Küba devrimi sonrasında Latin Amerika’daki diğer ülkeler ve dünya devrimine de dolaysızca katılmış ve deyim yerindeyse tam bir enternasyonalist devrimci sıfatıyla hareket etmiştir.

 

Ancak enternasyonel proletaryanın nasıl ki devrimci ideolojisi ve teorisi sürekli değişerek ilerletilmiş ve gelişme içerisinde olmuşsa, devrimci savaş teorisi ve pratiği de aynı şekilde sürekli gelişme-ler göstermiştir. Stratejik araçlar olarak Komünist Partisi, Halkın Silahlı Kuvvetleri ve Halkın Birleşik Cephesi meselesi de sürekli sıçramalı nitel ilerleme halinde olmuştur. Bu bağlamda devrimci-ler ve komünist-ler, evrenselliği ve enternasyonalizmi kabul ederken, onunla iç içe geçip içerlenmiş olarak bütünleştirilmesi zorunlu olan her bir ülke ve parçadaki somut şartların somut tahlili ve özgün nesnel gerçekliklerini de kesinlikle göz önünde bulundurmak zorundadır. Keza devrimci komünist bilimimiz ve ideolojimiz, asla bir doğma değil, tam da bir eylem kılavuzudur. Komünist bilim-ideolojimizin yaşayan canlı ruhu, bizzat somut- objektif şartların somut- objektif tahlili üzerinden hareket etmeyi emrettiği, asla aklımızdan çıkarılmamalıdır. Bundandır ki bizler, tarihi ve her bir somut verili objektif-nesnel gerçeklikleri ve koşulları, gelişmeleri ve süreçleri elbette anlar ve müdafaa ederken, asla on-ları Kuranı Kerim, İncil vs bir din gibi statik değil, aksine dinamik olgular ve süreçler olarak ele alıp değerlendiririz. Bu bilinçle 2017’nin son aylarındayken mevcut dünyanın ve her bir bölge ve ülkenin somut-nesnel-objektif koşulları, gerçeklikleri ve gelişmelerinin doğru ve bilimsel tahlilleri üzerinden evrensel ve enternasyonalist teorimizi kesinlikle her bir ülke ve parça-yereldeki özgüllüklerle doğru temelde birleştirdiğimiz oranında, ancak başarılı sonuçlar alabileceğiz. Bütün bunların tıpkı hayatın yemyeşil olduğu gibi doğru ideolojik siyasal çizgi ve teori, asgari ve azami toplum programı ve projeleri, binbir türlü taktik politikalarla gerçekliğe vardırılarak sommutlaştırılacağı ve  başarılar kazandıracağı bilinmeli ve yapılmalıdır.

 

Hemen buradan 100. Yılına giren büyük Ekim devriminin tarihselliği ve güncelliğine geçecek olursak;

 

Kendi dönemi ve verili objektif koşulları içerisinde dünya devriminin fırtına merkezi Rusya’ya kaymıştı. Bu durum çok geçmeden başka bir yerde olabilirdi ve bunun için durum sonra doğuya kayıyordu. Her şeyin merkezi otoritesi olarak kabul edilen Avrupa merkeziyetçi anlayış ve çizgi pratiğinden kopan Lenin yoldaş, dünyanın, Rusya’nın ve doğunun bütün bu somut-nesnel gerçekliğini ve gelişmelerin yönünü doğru görerek büyük bir seferberlikle sınıf mücadelesinin denizine atıldı. Ve evet 17 Ekim Devrimi böylesi br kopuşla ancak gerçekleştirilebildi. Ve nasıl ki kendi döneminde devrimin fırtına merkezi Avrupa’da 1871 Paris Komünü, öncülük görevini devraldıysa, bunun öğretici dersleri ışığında 17 Ekim Devrimi’de dünya da öncülük görevini teorik ve pratik olarak yerine getirdi. Burada Lenin yoldaşın ‘’Tüm İktidar Sovyetlere!’’ şiarını özellikle hatırlatmak isteriz. Parti tekelli devlet ve yönetim sevdalılarına Lenin yoldaşın bu şiarı, her yönüyle cevap niteliğindedir. Aynı bilinç,  kararlılık ve perspektile hareket eden Mao yoldaş önderliğinde 1949 Çin Demokratik Halk Devrimi ve hemen sonrasında Büyük Proleter Kültür Devrimi((BPKD)’de böyleydi. Şimdiki durumda devrimin fırtına merkezi, Ortadoğu veyahut başka bir yerde pekala olabilir. Bunun için dünya genelinde devrimin objektif şartları yani devrimci durum, son derece elverişlidir. Bu noktada esas görev devrimci ve komünist parti ve hareketlere kalmıştır. Subjektif öge ve güç olarak devrimci ve komünist parti ve hareketler, görevlerine hem teorik, hem de pratik olarak gerçekten içerisinden geçtiğimiz verili objektif aktüel sürecin ihtiyaçlarına yeterince cevap olabilirlerse, devrim-ler, kesinlikle mümkündür. Hiç bir şey kendiliğinden ol-a-mayacağına göre geciktirmeksizin bilinçli dinamik devrimci role pratik de ihtiyacımız vardır. HBDH, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimi ve oradan genişleyerek yayılacak Ortadoğu^ya yönelik birleşik devrim hareketi bağlamında, önemli bir öncülük göreviyle karşı karşıyadır. AKP-MHP faşizmi özgülünde faşist Türk devletine karşı, birleşik devrim hareketi olarak, öncelikle onu öngörmek ve tam bir seferberlik ruhuyla harekete ve eyleme geçmek zorundayız.  AKP*MHP’yi ve tabi ki faşist Türk devletini yenecek öncü ve önder gücün, pekala birleşik devrim hareketimiz olduğu-olacağı görülmelidir. Ve buna göre bir teorik pratik hat ve düzeyde olmamız gerektiği, tartışmasız görevimizdir.

 

Mevcut durumda tarihimizin bütün önemli kasırgaları ve gelişmelerinden doğru dersler çıkarıp güne doğru temellerde cevap olabiliriz. Geçmişi ve tarihi birebir tekrar ederek asla değil, bizzat onları sıçramalı ve nitel olarak geliştirerek ancak güne yeterince cevap olabiliriz. Bunun devrimci teori ve pratiksel ve en çok da pratik politikalar ve tam bir eylemsellik boyutunu görmemiz gerekiyor. MKP olarak, geçmiş ve tarihimizin hata ve eksikliklerinden yeterince doğru dersler çıkararak şimdiki dünya, Ortadoğu ve Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimine, sosyalizme ve Komünizme doğru ilerleme kararlılığımızı vurgulamak isteriz. Nasıl ki 17 Ekim Devrimi, Paris Komünü’nü birebir tekrar etmeyerek ilerletilmişse; 1949 Çin Devrimi, Paris Komünü ve Ekim Devrimini birebir şabloncu biçimde tekrar etmemiş ve doğmatik şekilde izlemeyerek nitel olarak ilerletilmişse; BPKD, öncekileri aynı mekanik şekilde izlemeyip nitel ilerlemeler şeklinde gelişme halinde olmuşsa; şimdiki durumda da dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimi, sosyalizm ve Komünizm’e doğru ilerlemek için, bütün tarihimizden başarı ve başarısızlıkları, hata ve eksiklikleri, doğru ve yanlış yanlarıyla öğrenerek, asla onları tutucu ve doğmatik şekilde birebir tekrara düşmeden, başaracağımıza inanıyoruz. Bu bilinçle partimiz, Che Guevera yoldaşı ve büyük 17 Ekim Devriminin doğru ve bilimsel özü ve ruhuna sarılarak özet olarak şunları vurgular;

Temsili parlamenter- bürokratik gerici burjuva devletin her biçimine karşı, proletarya ve emekçilerin doğrudan-katılımcı, Komün, Sovyet ve Halk Konseyleri iktidarı için;

Söz-karar-yetkinin doğrudan proletarya ve emekçilerin olduğu, sosyalist kamu mülkiyeti temelinde yürüyen, ekolojiye saygılı, cinsiyetçi-ataerkil-cinsel yönelimleri ötekileştirici her türlü gericiliğe karşı, seküler-komünal bir yaşam ve toplum için;

Resmi her bir millet, dil, inanç, tarih, düşünce imtiyazına ve tekeline karşı Komünizme yürüyen tam hak eşitliği ve Komünizme kadar devrimi sürdürmek için;

Gezi Haziran Ayaklanması ve 6-8 Ekim Serhildanıyla dersleri birikerek daha da bayraklaşan Komün ve Sovyetler cüreti ile Komünizmin yeni dünyası için;

Emperyalist küresel hegemonyanın insanı, doğayı ve yaşamı metalaştıran kapitalizmin her türlü manipülasyonuna karşı özgür yaşam için;

Ezilen ulusların, azınlıkların, kadınların, LGBTİ’ lerin baskı ve kırıma karşı kaderlerini ellerine almaları için;

Sınıfsız bir dünya için tüm sınıf farklılıklarına, bunların dayandığı bütün üretim ilişkilerine, bu temelde yükselen tüm gerici değer ve geleneksel fikirlere karşı devrimleri sürdürmek için, birleşik devrim, sosyalizm ve Komünizme doğru ilerleyelim.

 

Böyle bir ortamı yarattığınız için sizlere teşekkür ediyor, çalışma ve mücadelenizde başarılar diliyoruz.

 

10 Ekim 2017

 

 

Önceki İçerikKürdistan’dan Türkiye’ye faşizmi yerle bir edeceğiz
Sonraki İçerikDÊRAZOR’DA HANGİ GÜÇ NEYE HİZMET EDİYOR