Efrîn Newroz ruhuyla mücadeleyi yükseltelim

 

Emperyalizm ve işbirlikçisi faşist re­­ji­­min dünya ve ülkemiz emekçi halk­la­­rı­na karşı çok yönlü saldırı politikalarıyla, kanlı pazarlıkları her gün daha fazla yo­ğunluk ka­za­nı­yor. Emperyalist güçler yaşadıkları krizin giderek derinleşmesi ve bunu savaşsız çözemedikleri ortada. Bunun içindir ki, bu krizini aşmak için savaşı tırmandırıyorlar.

 
Dün DAİŞ karşısında Kürtlerle ittifak yapmak ve desteğini almak için bir biriyle yarışan uluslararası güçler, bugün Kürtlerin katliamı ve soykırımı üzerinden pazarlık yapıyorlar. Çok iyi biliyoruz ki, onların onuru da, sözü de çıkar, daha fazla kâr ve alan kapmaktır. Onlar bugün bir birini boğazlarlar, yarın çıkarları çakıştığında her şeyi unutur can ciğer olurlar. Tıpkı AKP-MHP faşist ittifakı gibi.
 
Çok açık ki, bugün Efrîn işgali sömürgeci-soykırımcı TC faşizmi sadece Efrîn halkına saldırmıyor; onun şahsında tüm Kürt halkına, halklara, demokratik güçlere ve insanlığa saldırıyor. Dolayısıyla bugün Efrîn için direnen tüm güçler de sadece Efrîn’i korumak ve özgür kılmak için direnmiyorlar; Efrîn şahsında tüm Kürdistan’ı, Ortadoğu’yu ve insanlığı savunmak için direniyorlar.
 
ABD, Rusya, AB ve BM’nin, Türkiye’nin Efrîn saldırıları karşısındaki tutumu, işgali ve katliamı sonuna kadar destekleme kararında olduklarını göstermiştir. Petrol ve toprak talepleri, din ve mezhep çelişkilerine dayanmayan, sınırlarına dokunulmamış bir Suriye, Rusya’nın da ABD’nin de işine gelmiyor.
 
Erdoğan ve Türk devlet yetkililerinin kendinden emin ve rahat pozisyon havaları aslında korkunun gizlenme çabasıdır. Yoksa kendi güçlerine olan inançlarından dolayı duydukları rahat değil; ABD ve Rusya’nın onayı ile planına ortak edilmelerinden kaynaklanmaktadır. Ama bu bataklığın faturasını da dönüp dolaşıp faşist sömürgecilere çıkaracakları unutulmamalıdır. Onlar da bunu iyi biliyor ki kendilerinin vazgeçilemez olduğu bir pozisyona getirme çabasındalar.
 
Diğer yandan Avrupa ve BM, Efrîn’den göçmenlerin Avrupa’ya çıkmayacağını, Rojava kantonlarının desteği ve himayesi ile yaşayabileceğini de hesaplamaktadır. Dolayısıyla BM’ye ekonomik bir yük getirmeyeceğinin de rahatlığı ve ‘huzuru’ içindedirler.
 
Kıyasıya bir rekabet içindeymiş görüntüsü veren ABD ve Rusya, Irak ve Suriye savaşlarından önce, Ortadoğu’daki en zayıf dönemlerini yaşıyorlardı. İkisi de Ortadoğu’ya yeniden bir giriş ihtiyacı duyuyordu. Ama bu giriş ikisi açısından da içinden çıkılamaz bir hale geldi.
 
Nitekim Efrîn işgali ve ardında ki gelişmeler de göstermektedir ki, aralarındaki çatışma da kızışmakta. Zafer naralarının boşa olduğunun da farkındalar, belki bugün Efrîn savaşında şehir merkezini aldılar ama direnişi yok edemediler. Çünkü onların çok övündükleri NATO’nun ikinci büyük ordusu iki aylık bir zaman diliminde ferdi silahlar karşısında her türlü teknik teknoloji ve binlerce çetelerin desteğine rağmen Efrîn’e iki ayda ancak girebildiler ve girmeden kaybettiler.
 
İşte bu koşularda halklarımız, bu yılın Newroz’unu faşist devletin işgal, ilhak ve imha tehdidi altında karşıladı. Efrîn işgali faşist devletin, aynı zamanda toplumu susturma Kürt ulusunun özgürlük savaşıyla birlikte teslim alama, yok etme çabasıdır.
 
Soykırım operasyonları, tutuklamalar, baskı, terör, OHAL, KHK her şeyi denediği koşularda toplumu susturup sindirdiğini sandığı noktada Efrîn ruhu bu kez Newroz’da karşılarına coşku ve kararlıkla dikildi. Yüz binlerin alanları doldurması deyim yerindeyse faşist sömürgecileri şok etti.
 
Halklarımız bir kez daha gösterdi ki Newroz isyan ateşidir, Newroz özgürlük tutkusudur, Newroz Kürdistan ve Ortadoğu halklarının dirilişi, Newroz ezilen halkların zulme ve sömürüye karşı kavga ateşini harlandırması olduğunu. Halklarımızın Newroz’u büyük coşkuyla, Efrîn direniş ruhuyla karşıladı. Egemen güçleri şaşkınlığa düşürecek coşkuyla kutladı. Bunu iyi okumak ve ezilen halklarımızın kardeşliğini ve birlikte mücadeleyi büyütme, her yer Efrîn deme, Efrîne çevirmedir.
 
Bugün ezilen işçi-emekçi halkları sadece beynini değil, elinde-avucunda ne varsa her şeyini yiyen, çağımızın modern görünümlü “yeni Dehak”larını tarihin çöp tenekesine atacağını gösterdi.
 
Demirci Kawa’nın bizlere devrettiği isyan ateşini, Anadolu ve Mezopotamya’da yeniden dağların göklerine yükselmektedir. Newroz’un isyancı özünün asla unutulmasına izin vermeyeceğini, yok edilemeyeceğini halklarımız bir kez daha çağdaş Dehak’lara gösterdi. Amed Newroz’una gelen kitleyi gören polis; “Abı yine geliyorlar…”
 
Şimdi görev topluma kabul ettirilmeye çalışılan Efrîn işgali ve sindirme çabaları karşısında çağın direniş ruhuyla Newroz ruhunu bütünleştirerek Rojava’dan, Efrîn’e, Efrîn’den zindanlara mücadeleyi zafere taşımak, 1 Mayıslarda daha da güçlendirmektir.
 
Yaşanan süreç ve sürecin evrildiği nokta açısından devrimin her türlü olanak ve koşullarını önümüze seriyor. Ama bizlerin bunu değerlendirecek ve halklarımızın lehine çevirme konusunda hiç bir yapının tek başına yapacak ne gücü nede böylesi bir yapısı mevcuttu. Bu noktada HBDH yönelimi gecikmiş bir adım olarak olsa da önemli ve anlamlıdır. İlanıyla halklarda coşku da yaratı. Ancak bu konuda da daha ciddi anlamda bir başarı ve oturmuşluktan bahsedemeyiz, samimi yoğun çabaların olması yeterli olmuyor. Hızla devrimin, öncü devrimin merkezini oturtmak ve buna uygun yönelimin yaşamda karşılık bulmasını sağlamak gerekiyor. Çünkü bu yönelim gecikmeli de olsa geçmişimizde öz kaynağından beslenmektedir.
 
İçte muhalefeti sokağa çıkarmaz hale getirirken asıl olarak her zaman toplumsal muhalefetin güçlü bir dinamiği ve yönlendiricisi, moral kaynağı olan zindanlardaki devrimci tutsakları teslim alama ve sindirmeyi de devreye soktu. Çünkü onlarda çok iyi biliyorlar ki, zindanlarda ki devrimci tutsaklar teslim alınmadan başarı şansları yok. İyi biliyorlar ki, ülkemizin tarihinde, ce­­­za­evleri toplumsal muhalefetin ö­nemli bir parçası olmuştur her zaman. Ö­zel­likle topl­um­sal muhalefetin tümüyle ezildiği, tek bir yap­rağın kı­pırdamadığı 12 Eylül döne­minde cezaevlerinden yük­selen direniş top­lumsal muhalefetin dinamiği olmuş­tu. Ulusal ve siyasi kimliği, onuru teslim al­ma, yok etme politikaları karşısında Kür­­distan ve İstanbul ce­za­evlerinden baş­­layan direniş dal­ga­sı, cuntanın zin­dan­lara yönelik po­li­ti­ka­larının boşa çı­ka­rılması ile so­nuç­lanmıştır. Bu sü­reçte, toplumda genel olarak cezaev­le­­ri­ne karşı bir duyarlılık gelişmiş ve ce­­za­ev­leri giderek adeta toplumun motor gücü haline gelmişti.
 
Faşist devletin devrimci ve yurt­se­ver tutsakları teslim alma, kişi­lik­­sizleş­tirme yönündeki her adımı, her pla­nı tut­sak devrimcilerin direnişle­rine çar­parak yerle bir olmuştur. Dışarıdaki top­lumsal mu­ha­­le­fet bu sü­­reçte faşist dev­letin gerek tut­saklara, gerekse ezi­len halklarımıza yö­nelik saldırılarını teş­hir etmede ço­ğu kez ye­tersiz kalmış, bu görev büyük ölçüde devrimci tutsak­larca yerine getirilmiştir. Bugün de benzeri bir durum yaşanıyor, bunun önüne geçmek ve tersine çevirmek tutsakların sesi soluğu olmak başat görevimiz olmalı.
 
Emperyalizm ve oligar­şi­nin sınıflar mü­cadelesin­i geriletme ve tasfiye ko­nu­sunda gösterdiği başarı, bugün ül­ke­miz devrimci mücadelesine ciddi o­lumsuz­luklar şeklinde yansımaktadır. Süreci iyi okuyamamak geçmişin liberal ortamıyla kıyaslamak yanlış sonuçlara vardırıyor. Sistemin yönelimini ve açık faşizm koşularını yok sayarak yapılan bu değerlendirmelerin sağlıklı bir sonucun çıkmasının önündeki en büyük engeldir. Evet, bugün bir gerileme ve suskunluk ve alanlardan çekilip salonlara kapanma, basın toplantılarını salonlara çekmek moral bozucu ve yenilgi gibi gelmekte. Ama süreci iyi okumak ve içten içe biriken öfkeyi de iyi görmek okumak gerekiyor. Nitekim 2018 Newrozu bunu göstermiştir.
 
Sistemin bugün vermek istediği hava toplumsal muhalefeti sistem için bir teh­like ol­mak­tan çıkmış görüntüsü, aldatıcı ve onlar açısından da öfkenin patlamasının korkusudur aynı zamanda. Bu korkudan kurtulmak ve düzen sı­nır­la­rına çek­en, yeniden yapılan­­masının da­­yanağı haline getirme çabası faşizmin, zin­dan­larda ki devrimci tutsakları engel olarak görmekteler.
 
Faşizm bugüne kadar birçok de­fa, uygun ze­min ve momentlerde, katliamlar pa­ha­sı­na ceza­ev­lerindeki örgütlülüğü da­ğıt­ma­yı, di­renişleri kırmayı denemiştir. Tut­sak dev­rim­cilerin direnişleri bu plan­ları boz­muş, hesaplarının gerçekleş­me­sini engelle­miştir.
 
Onlar açısından zindanlar her zaman bir “kanayan yara” oldu yıl­lardır.  Faşizm “kana­yan yara”sını te­davi etmek istiyor. Zindanlar artık top­lumsal mu­halefetin bir parçası ol­maktan kurta­rma, fizikken tutsak e­di­len devrim­cilerin beyin ve düşünce ola­rak da düzen için tehlike olmaktan çı­ka­rıl­­malarıyla, bireyleştirilip kim­lik­sizleştirilmeleriyle “sorun” çözülmektir derdi.
 
Bunun içindir ki, bugün her zamankinden çok faşist rejimin neyi hedeflediğini, han­gi sonuçları elde etmek is­tediğini semt semt, sokak so­kak, ev ev, fabrika fab­r­ika işçi ve emekçi yığınlara, e­zi­len haklara anlatmak, bu savaş, saldırı ve terör se­ferberliği karşısında dire­niş odak­la­rı­nı çoğaltmak zorundayız.
 
Önce politika ve tak­tik anlamında ken­di­mizi güçlen­dir­meliyiz. Faşizmin tasfiye ve im­ha planlarının boyutunu görmeden sonuç almak müm­kün de­ğildir. Bu nedenle, bir yanda direnişi geliştirirken diğer yandan da hızla ken­di­mizi ör­güt­lemeli, önce kendi du­yarlılık ve ha­re­ket­liliğimizi yükselt­meliyiz. İkinci a­dım, devrimci-demok­ra­tik güçler ara­sın­da sıkı bir iletişim­ sağlamaktır. Bir­lik­te hareket etme, birlikte tep­ki örgüt­le­me yeteneklerimizi geliş­tirmek zorun­dayız. Bunu gerçekleş­tirebildiğimiz öl­çü­de, toplumda ya­ratacağımız duyar­lılık daha yüksek ola­caktır. Bu yanıyla, tüm devrimci-de­mokratik güçlere bü­yük ve önemli görevler düşüyor. Bu gö­rev­den kim­se kaçamaz, kaçmamalıdır.
 
Fa­şist rejimin bu saldırılarını halk­la­rın örgütlü mücadelesi ve dire­nişiyle püs­kürtmek devrimcilerin gö­revidir.
 
Bugün Kürt halkına dayatılan savaş, soykırım, tas­fi­ye politikaları karşısında mücade­le­yi ve direnişi sahiplenmek; savaş karşısında ki direniş ve Rojava devrimini sahiplenmek, devrimci tutsaklara dayatılan Tek Tip Elbise ve teslim alam politikaları karşısında devrimci tut­sak­lar­la birlikte direnmek ve mücadelele­ri­ne güç katmaktır. KHK’larla işten çıkarmaları, kamu emek­çi­lerinin dire­niş mevzisini güçlen­dirmek,  kadın cinayetleri, çocuk istismarı, iş kazaları vb sahiplenmek bunun karşısında muhalefeti örgütleyip harekete geçirmek devrimci gö­revdir. Bu görev tüm tarihselliğiyle ö­nü­müzde durmaktadır.
 
Bugün çağın direnişi olarak adlandırdığımız Efrîn direnişi salt Efrîn direnişi olmadığını iyi kavramaz gerekiyor. Bu direniş çağın direnişi ismini hak eden bir direniştir. Halklarımızı köleleştirme, karanlığa mahkûm etme karşısında halkların aydınlığa açılan kapısıdır. Kürt halkı ve Rojava devrimi şahsında dünya ezilen, sömürülen yok sayılan halkların, emekçilerin, kadınların “vardık, varız, var olacağız”ı şiarlaştırdıkları, ete kemiğe büründürdükleri direnişidir.
 
İçinden geçtiğimiz Mart ayının; 12 Mart Gazi Katliamı, 16 Mart gençliğin anti-faşist mücadelesine yönelik katliam, Kürt halkına yönelik soykırım girişimi Halepçe, başkaldırı ve isyanın simgesi Newroz isyan ateşi, özgürlük tutkusu, Kürdistan ve Ortadoğu halklarının dirilişi bugün Efrîn, Rojava’da ezilen halkların zulme ve sömürüye karşı kavga ateşini harlandırmasıdır. 2018 Newroz’unu bu ruh ve coşkuyla karşıladık, Newroz’ unu ezilen halklarımızın kardeşliğini ve birlikte mücadeleyi büyütme, her yer Efrîn deme ve Efrîn’e çevirmedir.
 
Mart, Türkiye devriminin manifestosu olan 30 Mart. Bu mücadelenin öncüleri olan etiyle-kemiğiyle Türkiye devrimi için dövüşen ve düşünenlerin, Türkiye devrimini masa başlarında burjuvazinin nabzına göre şerbet vererek değil, devrime inanç, halklara bağılığı, elde silah sokaklarda, dağlarda yaratmaya çalışanların; halkın gücüne ve yaratıcılığına inananların,
 
Türkiye devrimi, halklar için ölümü göze alabilecek kadar ideolojik-politik ve öz güvene sahip olanların manifestosudur. Bu ruhla mücadeleyi sahiplenme, donanma zamanı.
 
Tarih tanıktır ki, son sözü hep di­re­nenler söyledi. En zorba yöntem­lerle iş­kence tezgâhlarından geçiri­len, tut­sak edilen devrimciler, tüm katliam ve soykırımlara karşı onurlu ve haklı di­­renişleriyle Kürt haklı ve ezilenler yine son sözü söyleye­ceklerdir.
 
Unutmayalım, bugün süreç bizler açısından her yönüyle dün Cezayir kurtuluş savaşında Fransız komünistleri ve insanları için nasıl bir turnusol kâğıdı olduysa, bugün de Efrîn savaşı biz Türkiyeli devrimciler için bir turnusol kâğıdı olmaktadır.
 
21 Mart 2018
Şemdin Şimşir
 
 
Önceki İçerik24 Mart, Afrin için tüm dünyada eylem günü
Sonraki İçerikHBDH Efrîn şehitlerini Basel’de andı