Ülkenin siyasal ve toplumsal tablosunu görmek istiyorsak gazete, TV, devlet yöneticilerinin söylemlerine bakmak yeter. Onlarda bir ülkenin var olan tablosunu görmek mümkün. Toplumu uyutmak için bir afyon gibi kullandıkları din’e ve o din adamlarının vaazlarına bakın. Televizyonu, televizyon kanallarındaki programları, reklamları, kendilerini daha fazla izlettirmek için yaptıkları şaklabanlıkları izleyin. Radyolarına bakın bir ülkenin, şarkılarına, filmlerine, romanlarına, şiirlerine bakın; halkı, halkın davranışlarını, düşüncelerini, eğilimlerini, ruh hallerini ve bütün bunların nedenlerini görürsünüz, bulursunuz.
İdeolojik egemenliğin bu devasa aletleri, istese de istemese de size pek çok şeyi verir.
Yalnızca söyledikleriyle, gösterdikleriyle, yaptıklarıyla değil, söylemediği, göstermediği şeylerle, saklamak istediklerinide anlatırlar. Toplumu bir arada tutan değer yargıları yerle bir edilmekte. Kadınlara yönelik her türlü saldırı en etkili ağızlarda teşvik edilmekte. Azınlıklar Kürt halkına ve farklı inançlara yönelik her türlü aşağılama ve hatta katledilmeleri emredilmekte. Tüm bunlar ayan beyan ortada anlayana, anlamasını bilenler için.
Yalan söylüyorlar; yalan söylemek zorundadırlar. En tepeden en aşağıya devlet yetkilileri adeta halkla alay edercesine, her gün kendisini yalanlarcasına yalan söylemekte, halkın gözünü boyama çabasındalar. Çünkü düzenden umudu kesmiş, fakat boyun eğdirmek, kendi onursuz düzenlerinin bir parçası haline getirmek istedikleri bir halk var karşılarında. Onların yalanlarının, alçaklıklarının, bütün o göz boyamalarının dozu arttıkça, rüşvetlerinin, dolaplarının, yolsuzluklarının, havadan para kazanmalarının, işkence, katliam ve zulümlerinin de dozu artmış demektir.
Halk düzenden umudunu kestikçe, onlar halkın düzene olan umudunu artırmak, yeniden inşa etmek için her türlü uyuşturucuyu kullanıyorlar.
Gazeteleri, televizyonları izleyin, ipe sapa gelmez programlar, ülkenin nekadar büyük tehlike altında olduğu senaryoları iyi anlayın, halkı tam bir maskaralığın ortasına itiyorlar. Umudu artırmak için her yolu mübah sayıyorlar.
Halkın önüne bir hayal olarak yüz milyonları, son model arabaları, limuzinli gezmeleri, tatilleri, bilmem hangi ünlüyle bir gece geçirmeyi halkın hayali yapmaya çalışıyorlar. Yarışmalara katılanları, katılanların kazandıklarında sevinç çığlıklarını, kaybettiklerinde kahrolduklarını izleyin, bu onların ümitsizliklerinin, çaresizliklerinin bir sonucudur.
Siyasal çatışmaların içinde, nerde bir umut varsa onu karalayan, aşağılayan, yerin dibine batırmaya çalışıyorlar. Onlar için halka umut olacak ne varsa karalanmalıdır. Eğer halkın hafızasında yer etmeyi engelleyememişse, işte karalama kampanyası hızla hayata geçirilir. Çünkü halk düzenden memnuniyetsizdir, düzene karşı öfkelidir.
Düzen kendi karşıtlarını, düşmanlarını halkın hafızasından silmek için elinden ne gelirse yapar, yapmaktadır.
Borç batağında, geçim sıkıntısında intihar edenler, kedisini yakanlar, uyuşturucu batağına batırılmış bir gençlik, üniversitelerde okuyup da gelecekten umudu olmayan ögenciler. İkide bir değişen eğitim sistemi, üniversite sınavlarına bir milyona yakın öğrenci katılıyor ve bunların büyük çoğunluğu üniversite kapılarından geri dönüyorsa, düzenin gençliğe vaat ettiği hiçbir şey yok demektir.
Üniversiteden mezun olmak artık yalnızca işsizliğin garantisidir. İşsizlik, gizlisi açığıyla çığ gibidir.
Sokaklar işsizlerle doluyken, işi olanlar da bir yandan ağır bir sömürünün, baskının ve işsiz kalma tehdidinin altındadırlar. Bunların yanı sıra her geçen gün iş cinayetleri giderek hızla artmaktadır. Bir tek kişinin aldığı ücret, bir ailenin geçimine yetmez hale gelmiştir.
Kürt halkına karşı uygulanmadık zulüm, görmediği katliam kalmadı. Kürt halkı artık yeter diyor. Kendi kimliğine sahip çıkmanın onuruyla, kurşunlara, işkence ve hapislere, katliam ve yıkımlara rağmen “Ben varım” diyor. Yanmış, yıkılmış şehirlerin, köylerin ardında onun öfkesini, kinini gösteriyor. İşçisi, esnafı, memuru, köylüsü, yaşlısı, genci, kadını bütün bir emekçi halk zam ve hayat pahalılığı, her gün çıkarılan ek vergiler, ortasında, evlerde, işyerlerinde, sokakta, kahvehanede, yolculuklarında, fısıltıyla ya da açık açık, düzenin ona cehenem ettiği yaşamından, sorunlarından konuşuyor.
Düzenin siyasal partileri tükenmişlikleriyle birlikte sistemin uyguladığı açık faşizmin baskı terörü ile yok edilmeyen halkın tepkisi karşısında onu nasıl etkisiz hale getirecek, yüzlerini ve umutlarını nasıl düzene çevirecekleri derdindeler. Tek adam diktatörlüğüyle halkın partilere, parlamentoya güveni kalmamıştır. Artık çoğunluğun partileriyle bağı seçimden seçime oy vermekten öteye gitmiyor. Onlar en sağdan en sola bütün partileri birbirinden pek ayırmıyor.
Halk düzenden umudunu kesmiş, güvenebileceği yeni umut kapıları arıyor.
Halkın umudu olmak, onun güvenebileceği bir odak olmak halklar için savaşan devrimcilerin boynunun borcudur. Yoksa çaresizlik yeniden onları bir başka düzen partisinin kucağına atacak ve bunun sorumlusu biz devrimciler olacağımızı hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.
Vahşetin nedeni bu faşist sistemdir, çaresi ise devrim ve halka umut olmayı başarmaktır.
Halkın umudu olmak, onun sarılabileceği bir dal olmak, ona kurtuluş yolunu gösteren, onu ayağa kaldıran bir güç olmak, daha fazla emek, daha fazla çaba, daha fazla özveri gerektiriyor. İşin bir kenarından tutanlar, dört elle sarılmayıp nasıl olsa yaparız anlayışıyla hareket edenler, halkın umudu olamazlar.
Umut olmayı şehitlerimiz, düşmanın kuşatmasında tereddütsüz sesiyle düşmana ders veren komutan Orhan Yilmazkaya öğretiyor. Öncülerimizden Orhan’lara onlar gibi bitmez tükenmez bir sabır ve inatla mücadeleye sarılanların becerebileceği bir iştir umut olmak.
Unutmayalim ki inançları, kararlılıkları kırık dökük olanların işi değildir. Ya da masa başlarında solu, devrimci örgütleri bolca eleştirmek değildir umut olmak. En zor koşullarda sosyalizm inançlarını düşmanın yüzüne haykıranlar, ölüme gülerek gidenlerin işidir halkın önünde yürümek ve onun umudu olmak.
Halkın umudu olmak, en zor koşullarda yılgınlığa, “ben ne yapa bilirim ki” diyen olmak değil, tek başında olsa iğneyle kuyu kazarcasına örgütlenmek, mücadeleyi sahiplenmek ‘’benim sorunum’’ diyenlerin işidir.
Umut olmak, önder olabilmeyi gerektirir. Aydınlık bir beyin, halka olan sonsuz bir bağlılığı gerektirir.
Umut olmak devrimcileşmektir ve devrimi sahiplenmektir.
6 Ekim 2020