İnsanlık tarihi, ‘eski’ ile ‘yeni’nin çatışmasının ve bunları temsil eden sınıfların mücadelelerinin tarihidir. Bu tarih, eskinin varlığını sürdürmek için uyguladığı ‘zor’un, yeniyi temsil eden bir başka ‘zor’u doğurduğunu ve ‘zor’ ile ayakta duran toplumsal sistemlerin yine ‘zor’ ile yıkıldığını gösteren örneklerle doludur. Bir başka deyişle, tarih boyunca egemen sınıfların kullandığı şiddet, ezilenlerin şiddetini zorunlu kılmış ve karşı-devrimci şiddetle ayakta duran sistemler, devrimci şiddetle yıkılmıştır.
Yöntem olarak şiddet, onu kullananların elinde şekillenmiş, kullanılış biçimlerinden hedeflerine, amaçlarından sonuçlarına kadar bir dizi farklılık şiddetin sınıfsal içeriğini belirlemiştir. Ezenlerin şiddetiyle ezilenlerin şiddeti arasındaki temel ayrım, şiddetin bu sınıfsal içeriğinde saklıdır.
Belirleyici olan silahın, bombanın, molotofun, taş veya sopanın hangi amaçlar için, hangi hedeflere karşı ve nasıl kullanıldığı, hangi sonuçları yarattığıdır.
Tarihte bir sınıf tavrı olarak şiddeti ilk kullananlar, köleci egemenlerdir. Bugün de şiddeti sürekli üreterek yaşamın her alanına yayanlar, yine egemen sınıflardır. Ezilen halklara “modern” kölelikten kurtulmak için şiddetten başka bir seçenek bırakmayanlar da onlardır. Bu nedenle ezilenlerin devrimci şiddeti tarihsel bir zorunluluktur.
Devrimci şiddetin bu tarihsel zorunluluğa hayatiyet kazandırabilmesi haklılık ve meşruluğunu koruyabilmesi için, her şeyden önce ezilen halkları temsil edebilmesi, onların isteklerini ve düşüncelerini yansıtabilmesi gereklidir. Hedefleri, kullanılış biçimleri ve yarattığı sonuçlarla ezilen halkların çıkarlarına hizmet etmeyen, halkların birliğini, dostluğunu parçalayan şiddet, halkları temsil edemeyeceği gibi, ezilen halklar için de haklılık ve meşruluğunu da sağlayamaz.
Devrimci eylemlerde, hele devrimci şiddet eylemlerinde devrimci ilkelere göre hareket edilmediği noktada, bu haklılık ve meşruluğa gölge düşürmesi, istenmeyen sonuçların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Devrimci eylem, hedefleri, yöntemleri ve yarattığı sonuçlarla halka ve devrime hizmet etmelidir. Silahlı ya da silahsız devrimci eylem, tek başına amaç değil, politikanın halka taşınmasının bir aracıdır. Devrimciler bu aracı büyük bir ustalıkla kullanmak zorundadırlar.
Doğru ve net hedeflere yönelmeyen, amaca uygun biçimler kazanmayan eylemlerin ve özellikle şiddet eylemlerinin olumsuz sonuçlar yaratacağı açıktır.
Devrimci eylemin en önemli ilkelerinden biri, halka zarar vermemektir. Devrimciler, eylemlerde dostu düşmandan ayırır, dostlarda coşku ve moral, düşmanda ise korku uyandırırlar. Devrimci eylemlerde, halk yığınlarının kendi duygu ve düşüncelerini bulabilmeleri için, halka karşı suç işlemiş kişi ve kurumlar, halk düşmanları, karşı-devrimciler cezalandırılırken, halka zarar verilmemesine büyük bir özen gösterilmelidir.
Hedefin yanlış seçilmesi veya istenmeden de olsa suçsuz insanlara, halka zarar verilmesi altından kalkması zor sonuçlar doğurur. Devrimci bir bakışla yaklaşılmadığında, duygusallık ve tepkisellik eylem çizgini ilkel bir öç almaya, intikamcılığa kadar götürebilir. Aynı şekilde politik hedeflerini ve sonuçlarını gözetmeden eylem yapma ya da gelişi güzel misilleme mantığı ile yaklaşıldığında, amaçlar bulanıklaşır ve politika silahlara kumanda edeceği yerde, giderek silahlar politikaya kumanda etmeye başlar. Ki bu noktada Halka zarar verebilecek, eylemler, devrimcilerin değildir.
Devrimciler bugün ‘halka zarar vermemek’ ilkesine çok daha sıkı sarılmak ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan buna uymak zorundadırlar. Pratikte ortaya konulan eylemlerin, kolaycı bir anlayışla halkın da zarar görebileceği hedeflere yönelmesi, risklerden kaçmak adına devrimci mücadelenin ağır riskler altına sokulmasıdır.
Devrimci eylem, hedeflerin seçiminden, eylemlerin örgütlendirilmesine kadar titizlikle düşünmeli ve her koşulda yapılanlar üstlenilmeli, halka bilgi verilmelidir. Halkın anlayabileceği açık ve net mesajlar taşımalıdır. Her aşamada, halka karşı açık olunmalıdır. Oligarşinin bütün çarpıtmalarına ve demagoji kampanyalarına karşı en etkili silah halka karşı açık olmak ve bu temelde özü̈ ve sözüyle bir güven oluşturmaktır. Devrimci mücadele içeresinde istenmeden de olsa hata yapılabileceği nesnel bir gerçekliktir. Bu noktada yapılması gereken de halka karşı açık olmak ve özeleştiri vererek mümkünse neden olunan zararları telafi etmektir. Çünkü̈ devrimciler her şeyden önce seslendikleri emekçi halka karşı sorumludurlar.
Bugün yaşananlar devrimci eylem çizgisinin netliği ve açıklığı üzerinde çok daha fazla durmayı gerektiriyor. Oligarşinin MİT ve kontrgerilla tüm faşist odaklarıyla ile her gün yeni provokasyonlar tezgahlaması ve iletişim araçları ile de halkı yalana boğması karşısında, devrimci eylemlerle karşı-devrimci provokasyon eylemleri arasına çok daha kalın bir çizgi çekilmelidir.
O yüzden devrimci mücadeleye zarar vermemek ve benzer hataları tekrarlamamak için, söylemek değil yapmak önemlidir. Ancak daha da önemlisi, bütün bunlara kaynaklık eden faydacı, sınıfsal zemine oturmayan anlayışı terk etmenin gereğine inanmaktır.
2 Eylül 2020