Mezra BOTAN / Şehit Ferhat Kurtay Akademisi – Mahmur Kampı
11 Ekim 2017
Dêrazor Suriye’nin doğusunda yer alan çoğunluğu çöllerden oluşan Fırat Nehri’nin kenarında kurulan çoğunluğu Araplardan oluşan bir şehirdir. Şehrin toprağının çoğu çöllük arazi olduğundan dolayı yaşam ibaresi bulunmaz. Yerleşim merkezleri daha çok Fırat Nehri boyunca devam etmektedir. Dêrazor vilayeti yüz ölçümü bakımından Suriye’de ikinci büyük şehir olmaktadır ve yüz ölçümü toplam 33.060 km2’dir. 2010 verilerine göre Dêrazor’da toplam nüfus 1.220.000 civarındadır. Dêrazor merkez dışında bu vilayete bağlı iki ilçe vardır. Bunlar Meyadin ve Ebu Kemal’dır. Ona yakın belde ve yüzlerce köy ve mezrası vardır. Bölgenin coğrafik yapısı çoğunluğu çöllerden oluşur. Şehrin doğusunda Irak sınırı yer almaktadır. Aynı şekilde Irak’ta karşısında bulunan Anbar vilayeti de çoğunlukla çöllerden oluşmaktadır. Çoğunluğu bu iki şehirde yer alan bölgenin en büyük çölü olan Suriye Çölü; Irak, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın kuzeyinde yer alan yaklaşım 500.000 km2’lik bir bölgeyi kapsamaktadır. Bu çölün kuzeyinden geçen Fırat ve Dicle Nehirleri bölgeye hayat vermektedir. Fırat nehri Rakka’dan Dêrazor’a doğru oradanda Anbar’dan geçerek Irak’a akmaktadır.
Dêrazor’da bölgedeki şehirler gibi 2013’te DAİŞ tarafından işgal edildi. Bölgedeki Sünni-Arap nüfusundan kaynaklı DAİŞ Dêrazor’a tutundu ve bir merkez haline getirdi. Rejim en büyük destekçilerini bir gece ansızın terk edip kaçmıştı. Dêrazor’u DAİŞ’in insafına bırakmışlardı artık. Rejim halkları birbirine kırdırmak için Dêrazor’lu Arapları 2004’te kullanarak Kürtlere 12 Mart’ta Qamişlo’da katliam yaptırdı. Sistemin istediği şey halkları birbirine kırdırmaktı ve bunu da bir yere kadar başarmaya çalıştı. Ama Bass rejimi Dêrazor’daki taraftarlarını korumadı ve çetelerin insafına bıraktı. DAİŞ çeteleri tarafından Dêrazor’a biçilen kader ya kapkara elbiseyi giymek, ya da çetelerin kanlı katliamlarına maruz kalmaktı. Çeteler Dêrazor’u kendileri için bir savaş karargahı olarak kullandılar o günden sonra. Bilindiği gibi Cizre Kanton’una; özellikle Hesekê ve çevresine yapılan büyük saldırıların asıl kaynağı burasıydı. Dêrazor DAİŞ’in elinde bir kale, bir askeri üs ve iki büyük DAİŞ şehri olan Rakka ve Musul’u bibirine bağlayan güçlü bir düğüm olmuştu. Dêrazor’da DAİŞ için Musul ve Rakka’dan aşağı değildi; stratejik bir bölgeydi. Kürtler, Kürt Dostları ve Kuzey Suriye halkları tarafından DAİŞ’e büyük darbeler vurulup geriletilince Dêrazor halklarında da bir umut yeşerdi. Bölgedeki şehir ve kasabalar çetelerin zulmünden kurtarılıp özgürleştirilince Dêrazor sesini QSD’ye ulaştırdı. Birçok evladını QSD’ye kattı ve biz de QSD’nin ve MSD’nin bir parçasıyız dediler.
Rakka hamlesi devam ederken Dêrazor ve birkaç küçük bölgeye sıkışan çeteler için Dêrazor daha büyük önem kazandı. Var gücü ve imkanlarıyla Rakka’da tutunmaya çalışan çeteler için son yakındır. Bu zamanda yaklaşık 6 yıldır sahada olmayan rejim Rusya, İran, Hizbullah ve Haşdi Şabi’den fırsat bulup Suriye’nin çöllük iç kesimlerinden Dêrazor’a bir hamle başlattı. Kendini kurtarıcı gibi gösteren dikta Baas rejimi oraları terk edip kaçtığını unutmuş, sanki çeteler orayı başka bir güçten ele almış ve şimdi Baas rejimi insani görevini yapıp orayı özgürleştirmeye çalışıyor. Arkasındaki Rusya ve İran’dan güç alarak kendini kurtarıcı ve özgürleştirici olarak göstermek istedi. Çöllük bölgede nispeten olmayan çeteler tüm gücünü şehir ve kasabalara vermişti. Rejim’de o çöllük alanları sanki kıran kırana savaşarak aldığını şovlarla göstermeye çalışmaktaydı. Bu bir gerçek, DAİŞ Rakka’da var olmak için tüm gücünü oraya kaydırmıştı. Rejim ise sıcak temas yaşamadan Fırat’ın güneyine ulaştı. Rakka’da büyük darbeler yiyen çetelerin bir anlamda da umudu, savaşma isteği ve amacı kırıldı. Rejim bu konuda fırsatçılık yapan faizciler gibi konmaya çalıştı. Dêrazor ne çetelerin karanlığını istiyor, ne de dikta Baas rejiminin av köpeği olmak istiyor. Suriye halklarıyla birlikte demokratik ve özgür bir oluşumda yaşamak istiyor. Bu yüzden Rakka hamlesi devam ederken Dêrazor hamlesinin başlaması Dêrazor halkı için umutların tekrardan yeşermesine neden oldu. Dêrazor’da halk QSD’nin özgürleştirdiği bögelerde QSD’yi sloganlar ve sevgi selleriyle karşılamaktadırlar. Dêrazor’da QSD günde onlarca sivili çetelerin ve Baas karanlığından kurtarıp güvenlikli bölgelere göndermektedirler.
Rusya, İran ve Suriye QSD’nin Dêrazor’daki bu hamlesini hazmetmemekle birlikte çetelerden geri kalmayacak bir biçimde çetelerle eş zamanlı QSD mevzilerini havadan ve karadan vurmaya başladı. Acaba Rusya, İran ve köhnemiş Baas’ın amacı oradaki bölgeleri ve halkları özgürleştirmek midir, yoksa yine kendine bağlamak mıdır? Bu savaşta başka bir konu ön plana çıkmaktadır. Özgürleşen ve kendini yöneten bir Dêrazor mu? Yoksa çetelerden pek farkı olmayan, hatta son kullanma tarihi geçmiş faşist Baas rejiminin tekçi zihniyeti mi? Kuşkusuz Dêrazor Askeri Meclisi Dêrazor sakinlerinden oluşmakta ve kurulacak olan Dêrazor Halk Meclisi’de yine Dêrazor sakinlerinden oluşacak kendi kendini yönetecek ve kurumlarını kuracak. Ama son kullanma tarihi geçen Baas Rejimi’nin halka vereceği tek şey iradesiz ve itaatkâr bir Dêrazor olacak, ki bunu geçmişte yaşamış ve bildiği bir şeydir. Dêrazor vilayeti şahsında Suriye Halkları kurtarıcısını da iyi seçmek zorundadır. Çetelerin, Türklerin boyayıp pullandırdığı ÖSO’nun, adını Tahrir El Şam yapıp ama halen Cephet El Nusra olarak bilinen barbarların, Son kullanma tarihi geçmiş Baas’ın halka verdiği tek şey yıkım, katliam, talan, yağma, iradesiz kılma, sindirme, istismar olmuştur. Devrimin ilk gününden bu yana bunu görüp yaşamaktayız. Baas Rejimi ve yandaşları özgürleştiriyor mu, yoksa bir kölelikten başka bir köleliğe mi mecbur kılıyor? Şu bir gerçek, DAİŞ son anlarını yaşamaktadır ve bir sonraki süreçte DAİŞ ve vahşeti olmayacak. Ama kendini yaşatmaya çalışan Baas karanlığı halkların başına başka bir karanlık saracak. İradesiz bir halk yaratmak için, ya da eski icraatlarına devam etmek için var gücüyle savaşacak.
Dışarıdan görülen Suriye portresi, Suriye’de yaşanan savaşların nedeni mezhebi ve otorite savaşı olarak görülmektedir ve buna göre meyil verip yönlendirmektedirler. Ama Tunus’ta kendini yakan, Deraa’da ilk sokağa çıkan halkın amacı özgürlük, demokrasi, adalet ve eşitlik içindi. Türkiye, Suudi, Katar vb. kendi açısından olaya baktı ve Suriye’deki çeteleri hortlattı ve bu vahşetlerin yaşanmasına zemin hazırladılar ve İran ve Rusya kendilerini görünür kılmak için Baas karanlığını destekledi ve ortaya çıkan sonuçlar kimyasal silah kullanımı, katliamlar ve virane şehirler. Ama devrimin ilk zamanında sokağa çıkan halkın istekleri, talepleri Bass ve çetelerin postalları ve silahları altında kalıp ezildi. Gün be gün değişen Suriye haritasında Suriye halklarının umutları değil, çete ve diktatörlerin kanlı planları için savaşılmakta. Suriye Halkları umutlarını gönüllerinin en masumane yerinde yaşatmaya çalışmaktadırlar. Suriye halkı gün gelecek son sözünü de söyleyecektir. Halkın iradesi şimdi çetelerin ve Baas karanlığının gölgesinde kalmış olabilir. Ama halkın iradesinin ön planda olduğu Suriye Demokratik Meclisi; köy, mahalle, belde, ilçe, şehir, eyalet meclisleri kendi kendini yönetme ve yürütme her Suriye’linin hayalidir. Bu hayalin gerçek olması Suriye halklarının elindedir. Yarınlarda her hangi bir karanlığın olmadığı, özgür birey ve özgür Suriye dileğiyle…