Konunun toplum sağlığını ilgilendiren yönleriyle burjuvazinin bu sorunu da hem ekonomik hem de siyasal yönlerden kendisi için fırsata dönüştürme yönelim ve uygulamalarına aynı netlikle karşı çıkıp teşhir ve mücadele konusu yapmak birbirine karıştırılmamalı. Birinin gerekleri diğerinin ihmaline yol açmamalı.
Cihan Çetin
Cahil kelimesinin iki anlamı vardır. Birinci anlamı bilgisizliktir. Ki bilgi eksikliği pek çok nedenden dolayı kabul edilebilir bir durumdur. Ancak cahil kelimesinin ikinci anlamı cahilliğin de esas noktasını oluşturur: Aksi kanıtlanmasına rağmen yanlış bilgisinde ısrar eden.
Covid-19’a karşı aşı konusundaki cahillik son günlerde ‘sol’ çevreleri de ciddi biçimde etkilemiş durumda. Covid-19’a karşı geliştirilmiş aşıların güvenilirliğine dair bilimsel kanıtların varlığına rağmen komplo teorilerinden ‘bizim bir doktor arkadaş var, o söyledi’ türünden “bilgi kaynaklarına” dayalı pek çok saçmalık aşı karşıtlığının bilimsel kanıtı olarak savunuluyor. Bunlara bir de “kapitalizm karşıtı” biyopolitika sosu eklenince aşı karşıtı saçmalıklar tadından yenmiyor!!!
Bilimin egemen sınıfın emrinde olması ile bilimin ortaya çıkardığı gerçeklerin aynı şey olmadığından başlamak gerekiyor. Bilimin ortaya çıkardığı pek çok bilgi bizzat kapitalizm eliyle ve kapitalizm lehine insanlığın yıkımına yol açacak boyutta kullanıldı, keza bu risk hâlâ geçerli.
Sağlık ve kapitalizm ilişkisi ise birkaç on yıldır yoğunlaşmış bir yıkıcılıkla hayatımızda. Pek çok şeyi bir kenara bırakalım, pandemi gibi bir kamu sağlığı sorununda birinci basamak sağlık hizmetlerinin neoliberalizm tarafından yıkılmasının sonuçlarını tüm dünya ağır bir bedelle ödemeye devam ediyor. Bunun yanında en gelişmiş sosyal devlet normlarına sahiplik iddiasındaki kapitalist devletlerin tedbirleri de halk sağlığını gözeten bir eksende değil tekelci burjuvazinin çıkarlarını esas alan bir eksende belirleniyor. Çünkü kapitalist bir sistemde yaşıyoruz ve bu gerçek sağlık alanında da çıkıyor tabii ki karşımıza. Konunun bu yönlerine dayalı bir “tutum” geliştireceksek eğitimden gıdaya kadar hayatımızın her alanında neredeyse her şeyi “reddetmemiz” gerekmiyor mu?..
Kimdir Bu Aşı Karşıtları?
Aşı karşıtlarında ilk ayırt edici özellik -ki genelde sağ ve de sığ bir kitle-, bunların aynı zamanda pandemi karşıtı da olması. Yani bu kesime göre aslında Covid-19 da yok!!! Ya da o “basit bir grip türü”!!! Bu kafada olanları “olmayan bir şeyin aşısına” ikna etmek haliyle olanaksız.
Bunların ikinci ayırt edici özellikleri ise aşıya dair somut hiçbir bilimsel bilgi ve veriye sahip olmamaları. Bu cahiller yığınına tıbbiyenin sembolünün neden yılan olduğunu sorsanız gözüne far tutulmuş tavşana dönerler. Yılan aynı zamanda zehiri temsil ettiğinden zehir-panzehir ilişkisinin sembolü olarak kullanır tıp bilimi yılanı. Çünkü niteliği bakımından zehir olan bir madde niceliği ile pekala yararlı olur. Bu nedenle her ilaç aslında zorunlu olarak zehirden üretilir.
Aşılar da benzerdir. Aslında zararlı olan bir organizmanın zararlı yanları giderilmiş hali vücuda verilir. Vücut aşı ile alınan organizma ile mücadele sayesinde bağışıklık kazanarak gerçeğine karşı hazırlıklı hale gelir.
Aşı karşıtlarının buradaki ilk saçmalaması aşının içindeki kimyasallara yöneliktir. Bir aşıda vücuda zarar vermeyecek miktarda cıva olmasından hareketle felaket tellallığına başvuran bu “muhalifler”, örneğin arabasından çıkan egzoz dumanında daha öldürücü gazlar olduğunu görmezden gelir.
Aşının yakın veya uzak bir zamandaki olası yan etkilerinin bilimin sınırları içinde kalan bir olasılık olduğunu bir anlığına bir kenara bırakırsak, aşı karşıtı bir kişinin yan etki hassasiyetini aşı dışındaki tüm ilaçlara da göstermesi beklenir. Ama ne mümkün.
Bir ilacın piyasa girebilmesinin ortalama 5 yıllık bir süreç gerektirdiği düşünüldüğünde -Covid-19 gibi bir salgın gerçeği de ortada olduğu halde- “olası yan etkiler”den hareketle aşı karşıtı birinin normalde hiçbir ilacı kullanmaması gerekir. Çünkü piyasadaki herhangi bir ilacın on yıllar içinde ortaya çıkan yan etkilerine dair araştırmalar, o ilacın laboratuvar ve faz araştırmalarından bile çok daha azdır. Ama bu veri eksikliğine karşı aşı karşıtları ellerindeki mevcut ilaçları kullanmakta hiçbir beis görmezler.
Kârı esas alan kapitalist bir karakter taşımakla birlikte ilâç üretimi ve onun prosedürleri konusunda da cahil bu kesimin temel argümanlarından birini de, “Covid 19’a karşı üretilen aşıların nasıl olup da bu kadar hızlı üretildikleri” spekülasyonu oluşturuyor. Bu konuda da birincisi, pandemi koşullarında normalden kat kat fazla vurgun imkanlarının yattığı bir konuda kapitalist kâr hırsının kamçılayıcı etkisi gözden kaçırılıyor. Ondan da önemlisi, normal koşullarda denek bulamayan şirketlerin bu konuda bu kez bir anda yüzbinlerce denek bularak 3. faz denemelerini bile olağanüstü bir kitlesellikte ve hızla tamamladıkları gerçeğini görmüyorlar. Bu hızın gerisinde aynı zamanda grip olarak bildiğimiz covid türlerine karşı bugüne kadarki aşı üretimi deneyimlerinin yarattığı birikim yanında tıp biliminde ve sağlık teknolojisindeki gelişmeler yatıyor.
Aşı karşıtlarının dayandıkları tezlerin gerçekliği ve bilimselliği fazlasıyla tartışmalıdır. Bunlar içinde en fazla taraftar bulan “aşıların kısırlığa yol açacağı” ya da “aşı bahanesiyle herkese çip takılacağı” saçmalıklarını ciddiye alıp üzerinde durmak bile abestir. Bunlardan ilki (“kısırlığa yol açacağı, dolayısıyla soyun kurutulacağı” tezi) peş peşe yayınlanan bilimsel araştırma sonuçlarıyla da çürütülmüş hatta kimi örneklerde tersinin söz konusu olduğu ortaya çıkmıştır.
Çip meselesi ise Bill Gates’in pandemi döneminin başında tamamen kapitalist bir saikle “aşı olan ve olmayan” ayrımını takip etmek için ortaya attığı -sonrasında da hızla geri çektiği- bir fikirdir. Ancak bu fikir çok hızlı biçimde “aşı içinde çip var”a dönüşerek en güçlü komplo teorilerinden biri haline geldi.
Aşı karşıtlarının ‘bilimsellik’ iddiaları ise bilimin temel bilgilerine dair cahilliklerini ve örneğin PCR testini bulan bilim insanının sonradan kişisel olarak saçmalaması gibi süreçlere dair bütünlüğü gözden kaçırma noktasındadır. (1) Tıp bilimi deneyin, bilimsel araştırmaların en yoğun olduğu alandır. Tıbbi bir bilginin geçerlilik ve güvenilirliği çok ciddi sınamalardan geçer. Ancak Türkiye’de bile tıp eğitimi almış hekimler, bilimsel yöntemlerle bile elde edilmeyen birkaç bilgiyi, hiçbir bilimsel araştırmaya tabi tutmadan sadece korelasyon (ilişkisellik) ile kurarak bilimsel bilgiymiş gibi ortalığa salmaktadır. (2)
Neye Karşı Mücadele Edilmeli?
Kapitalizmin ve onun sağlık sisteminin sorunlarını, kapitalizmin azami kâr amacını gözardı etmemek kaydıyla aşı karşıtlığına karşı mücadele artık politik bir karakter kazandı. Elbette bu mücadele düz bir çizgide yürütülecek tek yanlı-tek boyutlu bir mücadele olamaz. Konunun toplum sağlığını ilgilendiren yönleriyle burjuvazinin bu sorunu da hem ekonomik hem de siyasal yönlerden kendisi için fırsata dönüştürme yönelim ve uygulamalarına aynı netlikle karşı çıkıp teşhir ve mücadele konusu yapmak birbirine karıştırılmamalı. Birinin gerekleri diğerinin ihmaline yol açmamalı.
Ayrıca ortalıktaki çelişik bilgilerden kaynaklı olarak aşıya dair kafa karışıklığı ile aşı karşıtı olmak arasındaki farkı gözetmek gerekir. Kafa karışıklığını gidermek daha kolayken, aşı karşıtlığına karşı kesinlikle uzlaşmaz bir tutum içinde olunmalıdır. Özellikle de hem solculuk hatta Marksistlik iddiasında bulunup sonra bu kadar bilim dışı safsataya dayalı olarak aşı karşıtlığını savunabilen birine Marksizmin bilimsel karakterinden ne anladığı-onu nasıl anladığını sormak gerekir.
Sosyalist bir toplumda var olsaydı pandeminin başlamasından, sonuçlanmasına kadarki süreç nasıl olabilecekse, hem bireysel hem de kolektif tutum olası sosyalist toplum ekseni üzerinden koymak gerekiyor. Keza, sosyalist niteliği tartışmalı olsa da Küba hem de Covid-19’a karşı aşıyı da üreterek pandemiyle, kamusal-toplumsal bir sağlık politikası işletiyor. Öyle ki emperyalizm Küba’nın pandemiyle mücadelesinin haberini bile yapmaktan imtina haldedir şu an.
Aşı karşıtlığı aşı olmamayı ısrarla bireysel hak ve özgürlükler çerçevesine sıkıştırma çabasındalar. Bu noktada da salgının kontrol altına alınabilmesi, bu anlamda toplum sağlığı -ve toplumsal sorumluluk- boyutunun adı bile anılmıyor. Toplumsal bir varlık olarak birey anlayışı yerine liberal bir bencillik çıkıyor karşımıza. Yaptığımız tercihin sonuçlarının birey olarak sadece bizi bağladığı bir sorun söz konusu olsaydı herkes bildiğini okuyabilirdi. Örneğin tetanoza neden olan bakteri bulaşıcı değildir. Girdiği vücudu hasta eder sadece. Bu nedenle bir kişi tetanoz riskine karşı aşı olmayı reddedebilir. Ancak Covid-19 gibi şimdiden ciddi boyutlarda ölümlere yol açan, üstelik giderek daha büyük hız ve kolaylıkla yayılan bir salgın koşullarında böyle bir bireycilik savunulup onaylanabilir mi?
Bu temel fark nedeniyle Covid-19’ karşı aşı karşıtlığı “bireysel hak”, “vücut dokunulmazlığı” gibi nedenlerle savunulamaz. Keza nüfusa göre yüksek düzeyde aşılama oranlarına ulaşılan ülkelerde yapılan yakın zamanlı araştırmalarda, covid-19 salgınının yakın bir dönemde aşı olmayanların salgınına döneceğine dair veriler ortaya çıkmıştı durumdadır.
Aşıya dair mücadele kapitalizm eksenli olmak zorundadır. Örneğin aşılanmayanların kamusal ortamlara sokulmaması ile aşılanmayanların işten çıkarılması-işe alınmaması veya aşı olmayanlara kamusal hizmet götürülmemesi-sunulmaması aynı torba içine sokulamaz. Aşı olmaya, maske takmaya, bulaşı engelleyecek en basit önlemlere dahi uymayı reddedenler ilki kapsamına giren sonuçları da göze almışlar demektir. Ama ikinci kategoriye giren yönelim ve uygulamalar, salgının bu boyutlarda yaşanmasının da sorumlusu olan kapitalizmin, büyük bir yüzsüzlükle onu bahane ederek ağırlaşmış faturayı yine sınıfa ve emekçi kitlelere ödetmeye yeltenmesi anlamına gelir ki buna asla sessiz ve seyirci kalınamaz. Fakat bu karşı çıkış aşı karşıtlığı ekseninde örgütlenemez. Bu sadece bilim karşıtı dinci gericilik ve ırkçı çevrelerle aynı zemine düşmeye yol açmakla kalmaz, işçi sınıfını ve devrimci örgütleri toplumun pandemi korkusunu yaşayan kesimlerinin desteğinden mahrum bırakarak yalnızlaştırılmasını kolaylaştırır. Bu arada salgının nedenleri yanında sağlık siteminin çökertilmiş olması başta olmak üzere bu kadar ağır sonuçlar doğurmasında kapitalizmin sistem olarak insanlık dışı karakteriyle burjuvazinin kâr hırsının payı ve sorumluluklarının gizlenmesi kolaylaşır. Hatta burjuvaziye ve burjuva hükümetlere “Biz elimizden geleni yapıyoruz ama…” demagojisi yapma imkanı sunulmuş olur.
Bilim ve akıl dışı saçmalıklardan hareketle aşı karşıtlığı gibi gerici bir tutumla oyalanmak yerine, tam tersine, ülke içinde veya dünya çapında aşıya ücretsiz olarak daha hızlı ve eşit erişim hakkı talebi yükseltilmelidir. Emperyalizmin sömürgesi olan pek çok ülkede veya Hindistan gibi nüfusun ezici çoğunluğun yoksul olduğu ülkelerde aşıya erişim hakkı ayaklar altındadır. Bunu gözardı eden bir kişi aşı karşıtı olsa ne yazar?.. İşin ilginci, aşı karşıtları (veya “onların da bireysel hakları var” diyerek onlara destek çıkanlar) yüksek perdeden “bireysel özgürlük ve hak” çığırtkanlığı yaparlarken aşı olmak isteyenlerin aşıya erişim hakkı konusunda bugüne kadar kıllarını kıpırdatmadılar. “Kendine demokrat” bireyciliğin sınırları ve ufku bu kadar dardır.
Konuyla ilişkili diğer bir mücadele alanı ise pandemi gibi dünyayı etkileyen bir hastalığın tedavisinin kapitalist kâr konusu yapılmaması, tedaviyi sağlayan ilaç ve aşı formüllerinin özel mülkiyet konusu olmaktan çıkarılması olmalıdır. Bugün covid-19’a karşı üretilen aşıların dünya nüfusunu içerecek bir sayıya ulaşamamasının nedeni üretim aletlerinin yokluğundan değil, tam tersine mülkiyet haklarından (üretim aracı sahipliğinden) kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak kendisini sol, devrimci ve hatta Marksist diyenlerin aşı karşıtlığı gibi bir saçmalığa en başta kişisel düzeyde son vermesi şarttır! Bugünün mücadele alanı/ekseni, aşı karşıtlığı veya aşılamaya dair bireysel hakları savunmak değildir. Dünya nüfusunu etkileyen bir salgın koşullarında aşı olmanın pandemi sürecini çok ciddi biçimde gerileteceği bu kesitte aşı karşıtlığı ve onun savunuculuğu net olarak gerici bir tutumdur.
Kendisine sosyalist-komünist diyenlerin bu cenahta yer alması ise o payeleri kendiliğinden boşa düşürür.
1- Güncelliği ve kapsamı bakımından antropolog Ezgi Altınışık’ın tweet zincirini (ve bu zinciri gözeretek yazdığı yazıyı) okumak bile aşı karşıtlarının elindeki ‘bilimsel’ kanıtların hem olmadığını hem de bazı şeylerin nasıl çarpıtıldığının anlaşılması bakımından önemlidir.
Tweet zinciri: https://twitter.com/ezgimou/status/1419383549879373829
İlgili Yazı: https://threadreaderapp.com/thread/1419383549879373829.html
2- Örneğin twitter’da bir kalp damar uzmanı, kalp damar servisinde çalışan bir hemşireyle yaptığı konuşmasına dayanarak ‘aşı sonrasında kalp krizlerinin ve kalp-damar sorunlarının arttığı’ bilgisinin kanıtlandığını iddia edebiliyor çekinmeden.
Kaynak: http://gazete.alinteri2.com/bilincli-cahillige-karsi
Notu: Okunması gerekli bir yazı olduğu için paylaşıyoruz ancak yazıda Küba’nın sosyalistliğinin tartışmalı olduğuna dair cümleye katılmıyoruz. Küba geleneksel SOSYALİZM kavrayışı içinde kesinlikle sosyalist bir ülkedir…)