Asgari ücretle faşist sistem emekçiye açlık, yokluk ve yoksulluk dayatıyor

Asgari ücret Tespit Komisyonu’nda Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ağır iş kolu için 2.792,10 TL, orta iş kolu için 2.507,70 TL, hafif iş kolu için 2.339,10 TL asgari ücret önerisinde bulunması milyonlarca işçiyi açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmeye devam etmek istiyor. Yoksulluk sınırının 8000 olarak belirlendiği yerde bu emekçilerle alay etmektir.

Kapitalizm emekçiye düşman bir sistem o emekçinin alın teriyle kendini vareden onun üzerinde varlığını sürdüren bir sistem. Kapitalist sistem altında bütün dünya emekçileri en ağır koşullarda yaşamaya mahkûm edilmektedir. Ancak ülkemizde her dönem olduğu gibi bu dönemde AKP hükümetinin bütün bu duruma ek olarak emek düşmanlığını ekonomik krizle birlikte içinden çıkılmaz bir duruma getirmiş bulunuyor.

Her fırsatta emekçilerin hakları gasp edilerek gelirlerinden kesintiye gidiyor. Çalışarak emeğiyle yaşam mücadelesi veren kesimlerin tümü yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Buna 10 milyonun üzerindeki işsiz sayısı da eklenince durumun vahameti daha net ortaya çıkıyor.  Bugün Avrupa genelinde Türkiye asgari ücret bakımından listenin en alt sırasında yer alırken bir kez daha patronlar lehine sonuçlanacağı ortada.

Sendikaları söz ve karar hakını ortada kaldıran sistem asgari ücretin ne kadar olacağını 15 kişilik bir kurul ile belirliyor. Bu kurulda ise 5 hükümet temsilcisi 5 işveren temsilcisi 5’te işçi temsilcisi yer alıyor ve karar salt çoğunluk ile alınıyor. Dolaysıyla çıkacak kararda daha baştan işçilerin aleyhine bir karar olacağı masaya oturmadan belli. Sistem yaptığı anti demokratik uygulamayla işçilerin temsilcisi olarakda sarı sendika olan işçi düşman bilinen Türk işi masaya oturtuyor.

Bu tabloda emek düşmanı sistemin çabasıyla patronlar ne istiyorsa sonuçta öyle çıkıyor. Asgari ücretin saptanmasında emekçiler değil hükümet, patronlar ve sarı sendikacılar söz ve karar sahibi oluyor.

 İşçi sınıfının yürttüğü mücadele ve ödenen bedeler sonucu elde edilen uluslararası yasaları ise Türkiye hâkim sınıfları yok sayıyor.  Çalışan kesimlerin mücadelesi sonucu elde edilen bu haklar birçok uluslararası sözleşme ve anlaşmalar ile güvenceye alınmıştır.  Yüz yılı aşkın bir süredir asgari ücret evrensel olarak Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) hane halkı ve enflasyonu hesaba katılarak belirlenmesi 131 sayılı sözleşmesini ile güvenceye alınmıştır. Ancak Türkiye hâkim sınıfları bu sözleşmeye imza atmadı. Bu sözleşmeye neden imza atmadığı ise asgari ücret tespit edilirken emekçinin bakmak zorunda olduğu hane halkının ihtiyaçlarının dışında tutularak hesaplamasıdır. Avrupa sosyal şartı da tüm çalışanların kendilerine ve aile bireylerinin iyi yaşam düzeyini sağlamak için yeterli bir ücret alma hakkını içeriyor çünkü.  

Dünya genelinde asgari ücret tespit yönetmenliğine göre asgari ücret şöyle tanımlanıyor; İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda,konut,giyim,sağlık,ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılanmasidır. Türkiye ise işçinin ailesi asgari ücretin dışında bırakılarak asgari ücret tespit ediliyor yani uluslararası standartlar yok sayılıyor. Türkiye hâkim sınıfları ve onun hükûmetleri sözleşmelere konulan çekinceleri bu nedenle sürdürmekte. Öte yanda asgari ücret tespit komisyonunun bilişimi asgari ücret saptamayıda tamamen tek adam rejimi faşist şef Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile komisyonun bileşimini saptamak iş kanunu içinden çıkardı. Bu yetki cumhurbaşkanlığı teşkilatına verildi. Bunun adı Erdoğan’ın komisyonu tek başına belirleme yetkisidir. Her dönem antidemokratik olan asgari ücret belirleme komisyonu bileşimindeki çoğunluk bu adımla da tek başına Erdoğan’ın yetkisine verilmiş oldu. Bu Komisyon 2018’den bu yana tepesinde Erdoğan’ın bu yetkisi demokrasinin kılıcı gibi sallanarak toplantılarını yapar hale getirilmiş bulunuyor. Asgari ücretin AKP iktidarı döneminde kişi başına milli gelire göre en düşük seviyede. Yaşanan kriz ve emekçi düşmanı politikaları kuşkusuzki asgari ücretin miktarı zincirleme olarak tüm işçileri,işsizleri ve emeklileri etkiliyor.

Gelişen ülke vb. yalanları Türkiye’nin Avrupa birliği ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip ülke olduğu gerçeğidir aynı zamanda asgari ücretle çalışanlarında en yüksek olduğu ülke. Bu nedenle asgari ücretin oranı Türkiye emekçiler için yaşamsal önemde. Avrupa’da asgari ücretle çalışanlara oranı % 6 düzeyinde buna karşılık Türkiye’de bu oran tam %50 7.

Diğer yanda ise Türkiye Dünyada cumhurbaşkanı maaşı ile asgari ücretin arasındaki farkın en fazla olduğu ülke. Türkiye’de aylık cumhurbaşkanı maaşı 11.570 euro (yaklaşık 107.613 TL) iken bir işçinin aylık asgari ücret 383 euro Türk cumhurbaşkanı asgari ücretin tam 30 katı daha fazla ücret alıyor.

DİSK’in verilerine göre Türkiye’de milyonlarca işçi bu durumdaki asgari ücrete mahkumken milyonlarca işçide asgari ücreti dahi alamamakta. Ücret, maaş ve yevmiye ile çalışanların toplamı yermi milyon civarında bu nüfusun 5 milyona yakın insan asgari ücretin yarısı veya yarısından daha az bir ücretle çalışıyor demektir. Asgari ücretle yaşamaya mahkûm edilen işçilerin sayısı ise 10 milyona yakındır. Bu oran içinde kadın işçilerin daha az ücretle ve kötü şartlarda çalıştırıldığı gerçekliğidir. 6 milyona yakın kadın işçinin yüzde altmışı asgari ücretin altında çalışıyor. 10 milyonun üzerinde işsizler ordusunu da eklediğimizde kriz ve yoksuluğun boyutu ortaya çıkıyor. Türkiye’de sosyal ve ekonomik durumun emeğiyle geçinenlerin icin bu kadar kötü durumda olmasının asıl sebeplerininde biri AKP-MHP faşist bloğunun başta Kürt düşmanı savaş politikaları ve anti demokratik yönetim biçimi olduğu biliniyor. Diğer yanda ise hâkim sınıfların aç gözlüğü ve daha çok kar hırsıdır.  

Bunlar karşısında işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve bu sömürü çarkı karşısındaki durgunluk ve bir türlü sırtında atamadığı asalak sâri sendikacılar sayesinde egemen sınıflar her geçen gün daha çok hak gaspı ve sömürü koşullarını ağırlaştırmaktalar. Faşizmin hâkim olduğu demokrasi ve barışın olmadığı yerde refahda olmaz. Demokrasinin olmadığı yerde halkın ve çalışanların iradesinin yok sıyıldığı koşularda ekonomik kriz, yokluk ve yoksulluk kaçınılamazdır.  

Bugün ülkemizde savaş ve güvenlikçi politikalara harcanan milyarlar, saray ve çevresine aktarılan kaynaklar, peşkeş çekilen rantlar, hepsi emekçilerin cebinden kesiliyor. Emekçi düşmanı faşist Erdoğan’ın “siz bir merminin kaç para olduğunu biliyormusunuz” sözleri bu durumu zaten özetliyordu.

Tüm bunlar karşısında örgütlenmek ve işçi sınıfının kendi örgütlüğünü yaratmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Biz örgütlendiğimiz ve mücadele ettiğimiz oranda hâkim sınıflarının sömürü ağını parçalayabiliriz. Emekçilerin iradesinin olmadığı her yerde daha çok baskı, hak gaspı, yokluk ve yoksulluk demekti.

22 Aralık 2020

Önceki İçerikAvukatları ‘ihbarcı’ yapacak teklife 71 barodan itiraz
Sonraki İçerik‘Çıplak arama’ artık kuşaklar boyu bir uygulama