AKP–MHP İttifakının Sınıfsal Gerçeği: Rejimin Bekası, Halkın Yoksulluğu

Türkiye’de faşizan eğilimlerin güçlenmesi ve toplumun nefes alamaz hale gelmesi; sözde muhalefetin kendi gücüne güvenmek yerine Cumhur İttifakı içinde çıkacak bir krize umut bağlaması, ciddi bir siyasal çaresizliği göstermektedir. “Cumhur İttifakı’nda çatlak” tartışmaları yüzeysel bir okumanın ürünüdür. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Kıbrıs çıkışı veya Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmaması gibi sembolik hamleler, ittifakta kırılma değil; güç dengesine dair bir hatırlatma işlevi görür. Asıl mesele, bu iki partiyi bir arada tutan rejimin sınıfsal karakteridir.

Karşılıklı İhtiyaç Üzerine Kurulu Bir İttifak

AKP, iktidarını sürdürmek için MHP’nin milliyetçi-muhafazakâr tabanına ihtiyaç duyar. MHP ise sınırlı oy oranına rağmen bu ortaklık sayesinde devletin stratejik alanlarında etki sahibi olur. Bahçeli’nin “iki tarafı sımsıkı saran bir hakikat” vurgusu, bu karşılıklı bağımlılığın özünü özetler: bu hakikat, rejimin bekası ve sermaye düzeninin devamıdır.

İdeolojik Zırh Olarak MHP

MHP, ittifakın küçük ortağı olmanın ötesinde otoriter rejimin ideolojik zırhıdır. AKP ekonomik ve siyasal krizlerle karşılaştığında MHP, “milli beka” ve “terörle mücadele” söylemleriyle toplumsal hoşnutsuzluğu yatıştırır; böylece rejimin meşruiyeti korunur.

Rejimin Sınıfsal Temelleri

Cumhur İttifakı’nın dayanağı otoriter-neoliberal bir toplumsal düzeni ifade eder:

Sermaye birikimi, savaş sanayisi ve yandaş ağlar üzerine kurulan ekonomik yapı;

Kayyumlar, yargı kontrolü, polis şiddeti ve medya tekelleşmesiyle tahkim edilen siyasal yapı;

Dini cemaatler ve milliyetçi ideolojiyle meşrulaştırılan kültürel hegemonya.

Bu yapı, işçi sınıfının, gençlerin, kadınların ve Kürt halkının örgütlü gücünü baskı altında tutarak varlığını sürdürür. Dolayısıyla “rejimin bekası” söylemi, halkın sessizliğini sürdürme stratejisidir.

Kürt Meselesi ve Güvenlik Paradigması

Bahçeli ve AKP’nin Kürt meselesine yaklaşımı barış veya eşit yurttaşlıktan çok güvenlikçi bir yeniden tahakküm stratejisidir. Siyasal tutukluluk ve demokratik muhalefetin hedef alınması, sadece etnik değil sınıfsal bir korkunun ifadesidir: Batı ile Doğu arasında kurulabilecek dayanışma, iktidarın devamlılığını tehdit eder.

Kriz Üzerinden Rejim İnşası

Rüşvet, yolsuzluk, kayyum atamaları, yargı müdahaleleri ve baskı politikaları rejimin “kriz yönetimi” araçlarıdır. Bu düzen kriz üretir, krizi yönetir ve o krizin yarattığı korku atmosferinden yeniden meşruiyet devşirir. Ekonomik çöküş ve siyasal tıkanma, “terörsüz Türkiye” ve “beka” söylemleriyle örtülmeye çalışılır.

Toplumsal Muhalefetin Olasılığı

Ancak bu “hakikat” tek taraflı işlemez. İşçiler, gençler, kadınlar, yoksullar ve ekolojik direnişler, rejimin sınırlarının ötesinde yeni bir siyasal zemin inşa ediyor. AKP–MHP blokunun gerçek korkusu, dağınık ama büyüyen bu toplumsal muhalefettir. Tarih göstermiştir ki örgütlü halkın karşısında hiçbir otoriter ittifak kalıcı değildir.

Sonuç: Gerçeği Tersine Çevirmek

Cumhur İttifakı’nı “sımsıkı saran hakikat”, halkın sessizliğine dayanan bir iktidar mimarisidir. Bu sessizliği kırmak, rejimin ideolojik temellerini çözmekle mümkündür. Burjuva muhalefetin veya iktidar cephesinin kendi iç sorunlarına yaslanarak çıkar yol araması gerçek kurtuluşu getiremez. Gerçek kurtuluş, halkın—özellikle emekçilerin—örgütlü gücüne ve kendi öz güvenine dayanmakla mümkündür. Mücadeleyi büyütmek, dağınıklığı toparlayıp tek potada birleştirmek; kurtuluşu örgütlemek ve ideolojik olarak sağlamlaşmak bu yolda atılacak adımlardır.

Gerçek artık onların bekası değil; halkın örgütlü mücadeleyle özgürleşmesidir.

Önceki İçerikTrump’un Tehditleri Boş Çıktı: Şimdi Dersini Erdoğan’dan mı Alacak?
Sonraki İçerikEKİM DEVRİMİ, SOSYALİZM GÜNCELLİĞİNI KORUYOR