Kadın cinayetlerine, tacize-tecavüze, erkek egemen faşist zihniyete karşı, iş-üretim-emek de ayrımcı ücrete karşı eşit koşullarda eşit ücret talebiyle, gerici faşist sistemin başta kendisi olmak üzere her türlü cinsiyetçi, ayrımcı zihniyete karşı öncülerimizin bıraktığı mirasla mücadeleyi yükseltelim…
Kadının daha özgür bir toplum ve eşit yaşam hakları için verdikleri mücadelede uğradıkları zulüm, katledilmeleri, zindanlarda, hücrelerde çürütülmek istenmelerine karşı…
8 Mart’larda devrimci tutsakların anneleri, gözaltı kayıplarının ve barış annelerinin, sesi olmalıyız.
Yokluk yoksulluğa, işsizliğe, krize ve savaşa karşı, savaşın en büyük mağduru olan başta kadınlar ve tüm toplumun sesi olmalıyız.
Ulusal kimliği ve ana dili sebebiyle işkence ve kırımdan geçirilen herkesin sesi olmalıyız.
Yaşanan ağır ekonomik krizin faturasının emekçi halklara kesildiği bir ülkede, 8 Mart’larda, sofrasından her gün birkaç lokma daha eksilen, ailesinin ve çocuklarının gelecek kaygısı kendisi için bir şey talep etmesinin önüne geçen, sabah kalkar kalkmaz çalışmaya başlayıp, mesaisi gece yatana kadar süren ama yaptığı iş ücretlendirilmeyen ve küçümsenen, yok sayılan ev işçisi-emekçisi kadınların sesi olmalıyız.
8 Mart’larda her türlü sosyal güvenceden yoksun, en ağır koşullarda en düşük ücretle çalışan emekçi kadının sesi olmalıyız.
8 Mart’larda gelecek toplum düşümüzü temsil eden, devrimci mücadelede görev omuzlayan, eşit-özgür-onurlu sosyalist kadının sesi olmalıyız.
DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İÇİN…
Kadının kurtuluş mücadelesi, tarihsel olarak, siyahların ırk ayrımcılığına karşı verdiği mücadeleden esinlenerek başlamış, işçi sınıfının mücadelesinden beslenmiştir. Kadının kurtuluş mücadelesi ile ezilen sınıfların kurtuluş mücadelesi arasındaki kopmaz bağ yaşamın pratiğinde ortaya çıkmış, “Kadınlar Katılmaksızın Devrim, Devrimler Olmaksızın Kadının Kurtuluşu Mümkün Değildir” sloganında ifadesini bulmuştur.
Sosyalist hareketin dünya çapında yaşadığı tüm zaaflara, eksikliklere rağmen, yaşanan sosyalizm yenilgisine rağmen, kadının kurtuluşunun sosyalizmde olduğu, kadının sosyalizm içinde çözülememiş tüm sorunlarınında, sosyalizmin genel sorunlarının bir parçası olduğu gerçeği bize aittir. Nasıl ki, tüm hatalarına, zaaflarına, yaşadığı yenilgiye rağmen hala sosyalizmi savunmaktan vazgeçmediysek, kadının kurtuluşuna ilişkin tüm sorunların cevabını da, yine sosyalizm içinde aramaktan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
Sosyalizm mücadelemiz sürüyor, kadının kurtuluş mücadelesi de. Ağır aksak da olsa, genel mücadelede yaşadığımız sorunların sancılarını da yaşasa, örgütlenme anlamında henüz bir sürekliliğe ve sistematiğe kavuşturulmamış da olsa, “Devrimde Kadın, Kadında Devrim” şiarı mücadele içindeki kadınlarımızın belleğine kazındı ve bugün dünya çapında kadınlar tüm topluma bunu yayıyor.
Dünyayı değiştirmek için kadının mücadeleye katılması ve ona günümüzde öncülük eder önemli bir dinamik olduğu gerçekliği iyi kavranmalı. Yeni bir dünya kurmak için sadece savaşmak yetmiyor, yeni bir kültür de yaratmak gerekiyor. Yeni bir kültürün yaratılmasında kadına büyük rol düşüyor. Bu misyonunu yerine getirebilmesi için kadının da kendisini değiştirmesi, yetiştirmesi gerekiyor. Sistemin belli kalıplara soktuğu, belli imajlara sığdırdığı kadının her şeyden önce bir kimlik mücadelesi vermesi gerekiyor.
Kadınlar bu kimlik mücadelesini kime karşı verecek?
Kadının kimlik mücadelesi tek cepheli bir mücadele değildir. Kadın kendisine sunulan yaşam tarzını, biçilen rolü reddetmek için her şeyden önce sisteme karşı bir tavır almak zorunda. Bu anlamda, dönen çarkın bir parçası olmayı reddetmeli, her türlü eşitsizliğin temelinde var olan mülkiyet ilişkilerini reddetmeli, ezilen sınıfların toplumsal kurtuluş mücadelesinden yana tavır belirlemelidir.
Ezen-ezilen, yöneten-yönetilen ayrımına dayalı binlerce yıllık erkek egemen faşist zihniyetin maddi yaşam kültürünün bilinçlerde yarattığı tahribat nedeniyle, kadının kimlik mücadelesi sadece kapitalist sistemle sınırlı değildir. Kadının kimlik mücadelesi saflarında yer aldığı toplumsal kurtuluş mücadelesi içinde de sürmek zorundadır. Kadınlar, 70 yıllık yaşanan reel sosyalizm deneyiminin hatalarından, zaaflarından arındırılmasında, daha mükemmel bir sosyalizm ve sosyalist toplum projesinin yaratılmasında geçmiştekinden daha aktif bir role aday olmalıdır.
Dolaysıyla bugün bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü karşılarken, popülist, ortama uyum sağlayan oportünistçe bir bakış açısı değil, sınıfsal perspektifle yaklaşmak durumundayız. Onun ortaya çıkışı ve bugüne kadar ödenen bedeller, yarattığı gelenekten uzaklaşan, onu göz ardı eden bir yaklaşım kadın mücadelesi ve kadın sorununu onun yaratıcısı olan erkek egemen zihniyetli kapitalist sitemin sınırlarına hapsetmek olur.
Dünya çapında büyüyen Kadın mücadelesi
Rojava’dan, Ortadoğu’dan, Avrupa’dan, Latin Amerika, Afrika’ya ve Pasifikler’den Türkiye’ye, Kürdistan’a kadınların mücadelesi şiddete ve eşitsizliğe karşı dayanışma isyanıyla geçiyor.
8 Mart’ı ülkemizde ve dünyada milyonlarca kadının seslerini yükselttikleri bir güne dönüştürelim. Uluslararası yükselen Kadınların dayanışma ve ortak mücadelesi kuşkusuz ki salt kadınları değil bir bütün olarak ezilen halkların mücadelesinin daha ileri noktaya taşınmasında bir manivela görevini de görecektir.
Erkek egemen zihniyetli kapitalist emperyalist sistemin dünyanın her tarafında kadın bedenine, kimliğine, yaşamına yönelik saldırıları her geçen gün artmaktadır. Sistemin içinde bulunduğu kriz ve yaşadıkları çıkmaz karşısında bir bütün halklara karşı açtıkları savaşı kadınlar üzerinde her geçen gün boyutlandırmaktalar. Kadın cinayetleri, tecavüzler, savaş bölgelerinde kadın kıyımları ve ganimet mantığı ön planda. Neredeyse tüm dünyada kadın cinayetleri karşısında kadınlar yok sayılarak erkek katiller erkek-devlet-yargı iş birliği ile korunuyor. Taciz-tecavüz ve her türlü kirli baskılarda erkek-devlet arsız karakterini sürdürmüş, kadını yok etme, suçlu gösterme hedefiyle tacizci-tecavüzcü erkeği aklamıştır.
Bunun karşısında tüm dünyada kadın dayanışmaları uluslararası boyuta sahiplenilmektedir. Dayanışma ve birlik ruhu ön plana çıkmaktadır.
Bunlarla birlikte yaşanan ekonomik kriz ve çalışma koşullarında cins ayrımcılığıyla bu saldırı kıyımlarını giderek katmerleşmektedir. Tüm bu saldırılar ve dünya genelinde yaşanan alt üst oluşlar karşısındaki toplumsal muhalefetteki cılızlık ve öncünün zayıflığına rağmen, toplumsal duyarlılık ve kadınların öncülüğünde önemli bir dinamik rol oynamaktadır.
Bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü karşılarken, 8 Mart’ları yaratan irade, özel mülkiyetçi burjuva kapitalist sermayeye, kölece çalışma koşullarına karşı isyan eden, erkek egemenliğinin faşist baskı cenderesine biat etmeyen, özgürlük isteyen kadınların tarihidir.
Göğün yarısı kadınların omuzları üzerinde yükselir. Mücadele ancak kadınlarla başarı elde eder. Bu bilinçle, azim ve inançla kadınların her alanda öncülük edeceği, her günü 8 Mart’a dönüştürme hedefiyle mücadeleyi kadın gücüyle büyütelim.
Yaşamak için, özgürlük ve eşitlik için… mücadeleye, örgütlenmeye, zafere…
YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!
JÎN JÎYAN AZADÎ
5 Mart 2020